Dinlemelerimiz – 1

Dinlemelerimiz – 1

Aslında anlatan var ise dinleyen de vardır normal olarak. Anlatımlarımıza odaklandık ise dinlemelerimizi ayrıca değerlendirmeye gerek var mıydı ki? Bu soru hem önemli hem de önemsiz. Önemsizdir. Çünkü yazarak düşüncelerimin, duygularımın, kavramların, hayatın farkına varıyorum. Böylece birbiri ile uyumsuz olanlar hemencecik sırıtıveriyor. Ameliyat yapması kolay. Ve dostlarla sohbet ediyorum. Doğal, akışına, aklıma ne geldi ise,

SEDAT İLHAN 21 Kasım 2022 SEDAT İLHAN

Aslında anlatan var ise dinleyen de vardır normal olarak. Anlatımlarımıza odaklandık ise dinlemelerimizi ayrıca değerlendirmeye gerek var mıydı ki? Bu soru hem önemli hem de önemsiz.

Önemsizdir. Çünkü yazarak düşüncelerimin, duygularımın, kavramların, hayatın farkına varıyorum. Böylece birbiri ile uyumsuz olanlar hemencecik sırıtıveriyor. Ameliyat yapması kolay. Ve dostlarla sohbet ediyorum. Doğal, akışına, aklıma ne geldi ise, o anki hissiyatımla. Ansiklopediyi veya bir başka meşhur yazarı referans almak zorunda hissetmeden.

Önemlidir. Çünkü kavramlara tek taraflı anlamlar yükleyebiliyoruz. Veya farklı bakış açılarından bakmaya gayret ettiğimizde derinliklere inmemiz, anlayabilmemiz mümkün. Kavramların en az üç yönü vardır. Bize, muhatabımıza ve bir de işin hakikatine bakan yön. Hakikat için maslahat da denebilir, hikmet aramak, güzelliklere yol olmak, hayrolsun diyebilmek.

Önemlidir. Çünkü anlatım konusu gerektiği kadar geniş ele alınamadı. Bu beni anlatır tabii ki. Anlatım kavramının benim dünyamdaki karşılığını gösterir. Belki her yanlışı, yanlış gördüğümü düzeltme gayretim, handikabım, belki de her şeyi mesaj bilme hassasiyetim, farkındalığım. Her halukarda ciddi bir insan oluşum. Oysa hayat akışına yaşansın diyordum. Nasıl değerlendirmeliyim? Hayrolsun. Yazarak öğreniyorum, sizlerle.

Dinlemek güçtür veya güçlü olanlar dinleyebilir, kendi değerini bilenler, kendisini değerli bilenler. Tabii ki muhatabına değer vermenin kendisine değer katacağının farkındalığı ile…

Üç türlü dinlemekten bahsedebiliriz. Kendi fikrimizi söylemek, soru sormak, susmak…

En dostane olanı fikirlerin açıkça söylenebilmesidir. Dost meclislerinde yapılabilir sadece. Konuya daha farklı nasıl bakılabileceğini görmüş oluruz. En kolay çözümü bulmamız mümkün olur böylece. Gönüller birbirine açılır. Farklılıklarımızla birlikte ne kadar da çok ortak yönümüz olduğu serilir önümüze. Hayretlerle coşarız. Ama iddiasız. Sadece kendi söylemimizi doğru kabul edemeyiz. Nasıl olduğunu düşünüyorlarsa doğrudur, onların doğrusu budur. Aslolan özgürce düşünebilmek, araştırabilmek, öğrenebilmek, sürekli, her şeyden… Ve saygı tabii ki.

Saygı kavramında da açmazımız var sanki. Sabah akşam, her mecliste, her konuşmasında saygıyı anmadan duramayanlarımız için bile söz konusu olabilir bu. Saygı, büyük gördüğümüz, toplum tarafından kabul görmüş, otoriteden unvan almış kişilere takındığımız tavır olamaz. Onlara gösterdiğimiz saygımsı halimizin kaynağına indiğimizde, oralarda bir yerlerde korkuyu bile bulabiliriz. Bizimle aynı düşüncelere sahip olan veya etki alanımızda bulunan insanlarla nezaket yarışımız da saygı olamaz. Yanlış anlaşılmasın. Bunlar yapılmamalı demem mümkün değil. Ancak gerçekten saygıya ne kadar önem verdiğimizi görmek istiyorsak, farklı fikirlere sahip insanlarla olan ilişkilerimize bakmalı. Onları dinleyebiliyor muyuz, anlamak için?

Soru sormak çok etkin bir iletişim aracıdır. Dostlarla konuşuruz bazen. Bir şeyleri telaşla açıklamaya çalışırlar. Sanki suyun kaldırma kuvvetini bulmuşlar, fark etmişler. Biliriz ne olmuş. Yaşamışızdır defalarca. Çözüm bellidir, basit, gözümüzün önünde, bize bakar, biz de ona ama göremeyiz. Eğer bizim fikrimizi, düşünce dengemizi dinlemeye hazır olduğundan emin değilsek, soru sorarız. Hem dinlediğimizi anlar hem de kendi açmazları ile yüzleşir böylece, nasibince. Tabii ki her zaman böyle olmayabilir, yanılabiliriz. Saçma sapan şeylerdir duyduklarımız ama nedensiz değil. Öğrenmemiz gerekenler vardır. Sormaz isek eğer, anlamaz isek, anladım mesajı vermez isek öncelikle, kendi tecrübelerimizi söylemek anlamsız olur, hatta zalimane.

Susmayı hiç konuşmamalı. Konuşmamalı derken hiç yaşanmasın demek isterim. Ne susalım ne de susturalım. Bedeli olur bunun hem de çok ağır. Mutlaka bir karşılığı yaşanır er veya geç. Çünkü susmak iletişimden ümit kesmektir. Anlaşılmamak, anlamaya gayret etmemek. Değersiz hissetmek kendimizi, değer vermemek muhatabımıza. Aksi olabilir mi? Olamaz demek istemem. İnsanız. Gerçekten her duyduğumuzu anlıyorsak sormaya ihtiyaç duymayız. Gerçekten en doğru bildiğini düşünüyorsak sadece dinleriz. Gerçekten doğruları duyduğumuzda hemencecik hayatımıza geçirebilirsek çözümlerde yaşayabiliriz. İnsan saygıdan susmalı yani, susuyorsa. Bizi değerli, en değerli hissettiren birisinin yanında söyleyecek söz bulamayız zaten, susarız…