Çağın ikinci hastalığı: Kaygı

Çağın ikinci hastalığı: Kaygı

Gelecek endişesini sadece insan duyar. Canlılar içinde insan çok daha donanımlı, çok daha kompleks bir özelliğe sahiptir. İnsanı diğer canlılardan ayıran başka bir özelliği de aklıdır. Duyguları ise insanı kısmen farklı gösterebilir. Çünkü duygu, insan dışındaki diğer canlılarda da var. Örneğin acımak, sevmek, üzüntü, korkma, ayrılık acısı gibi. Yıllarca sahibiyle aynı evi paylaşan bir köpeğin

VAHİT GÖZ 28 Ocak 2021 RENKKÖRÜ DÜŞÜNCE

Gelecek endişesini sadece insan duyar. Canlılar içinde insan çok daha donanımlı, çok daha kompleks bir özelliğe sahiptir. İnsanı diğer canlılardan ayıran başka bir özelliği de aklıdır. Duyguları ise insanı kısmen farklı gösterebilir. Çünkü duygu, insan dışındaki diğer canlılarda da var. Örneğin acımak, sevmek, üzüntü, korkma, ayrılık acısı gibi.

Yıllarca sahibiyle aynı evi paylaşan bir köpeğin sahibi öldükten sonra onun mezarının başında günlerce beklediğini, gözyaşı döktüğünü duymuş, okumuş yada izlemişsinizdir. Bugün biz insanlar çok mu mutluyuz? Aklımızı yeterince kullanabiliyor muyuz? Duygularımız özellikle neden sık sık değişiyor? gibi sorular hepimizi düşündürüyor.

Düşünmeye daldıkça da kaygılarımız ortaya çıkıyor. Yani daha kaygılı yaşıyoruz. Peki kaygı nedir? Kaygı daha çok kaynağı, nedeni kişi tarafından tam tanımlanamayan ancak kişiyi sıkıntı ve stres ağına çeken kısmi ve yerine göre de yalancı felç durumuna sokan belirsiz duygular bütünüdür. Kaygıyı, bir çok psikolojik kökenli hastalıkların (paranoya, depresyon, obsesyon vb.) ortaya çıkmasında veya tetikleyicisi olarak da tanımlayabiliriz. Günlük hayatımızda genellikle gelecek kaygısı, evlilik kaygısı, meslek seçimi ve iş bulma kaygısı, yeni ortamlara uyum sağlayıp sağlayamayacağı gibi bir çok konu da kaygılar su yüzüne çıkmaktadır. Çünkü her belirsizlik bir kaygı nedenidir.

Normal yaşamda en çok kimler kaygı yaşar? Hangi durumlar yada sebepler kaygının kaynağını oluşturur gibi asıl sorulara cevap vererek ilerlemekte yarar var.

Öncelikle belirtmek istediğim şey ‘Hedefsizlik’ önemli bir kaygı nedenidir. Kişi hayatında büyük veya küçük, mantıklı veya mantıksız, uzun yada kısa süreli ne olursa olsun mutlaka kendisine bir hedef belirlemeli, yol haritası çizmelidir. Bu kurala okul çağındaki gençler de dahildir. Kaygı sorununun nedenlerinden bir tanesi de ergenlik döneminde başlayan plansız ve hedefsiz yaşam tarzıdır. Rahat gibi gözüken, bu tarzı benimseyen ergen ve yetişkin kişiler aslında içten içe kaygı düzeylerini artırmaktadırlar.

Huzursuz ev ortamı ve parçalanmış aileye sahip çocukların gelecek kaygısı diğer çocuklara göre daha fazla olur.

Eğitim gibi sevgi de ilk önce ev ortamında aile de gerçekleşir. Eğer uygun ev ortamı yoksa çocuklarda hem kaygı düzeyleri yükselir hem
de belli bir süre sonra çocuklar da psikolojik sorunlar görülmeye başlar. Kendisini düşünmeyen yada düşünemeyen anne-babalar çocukları için normal bir yaşam ortamı oluşturabilir mi? Bu kesinlikle mümkün değildir. Her bir anne- babanın öncelikli hedefi çocukları için huzur verici, sakin bir aile ortamı oluşturmak olmalıdır.

Çocuklar da ‘annem babam beni sevmiyor’ duygusu ne kadar artarsa o çocuklarda gelecek kaygısı ve hayata bakış anksiyetesi yükselmiş olur. Ancak çocuklarda gelişen ‘annem babam beni sevmiyor’ hissi neden ortaya çıkar? Gerçekte anne baba kendine göre yeterince ilgilendiğini, her türlü ihtiyaçlarını gerçekleştirdiğini dile getirebilir. Çocukların böyle düşünmelerinin en önemli nedeni duygusal ihmal olabilir. Yani ebeveyler ne istedilerse yaptık, verdik diyebilirlerç Ancak çocuklarının öncelikle istedikleri duygusal değer, ilgi, şartsız ve beklentisiz sevilme istekleri olabilir.

Neden kaygı düzeyini ev ortamının atmosferi bu kadar etkiler? Çünkü, çocuk her şeyden önce evde, kendini güvende hissetmek ister. Değer verildiğini görmek ister. Saygı duyulduğunu ve sevildiğini hissetmek ister. Bu mesajları doğru alamadığında kendisini güçsüz, korkak, geleceğini karanlık görmeye başlar. Oysa ki, iyi aile ilişkileri gelecek kaygısını çocuklar da tam olarak önlediğini söyleyebiliriz.

Yalnızlık hissi ve umutsuzluk öncelikle gelecek kaygısını tetikler. Gelecek kaygısı artıkça da birey ‘şimdi ve burada’ olmayı başaramaz. Anı yaşayamayan her birey de yarının korkusu gelişir. Hiç kimse aslında yalnız değildir. Yalnızlık tercih edilen bir duygudur. Kişinin yalnız ve umutsuz olmasını yaşadığı ortam, şartlar tetikler. Bu yüzden kimse yalnız bırakılmamalı. Sevgi, değerli hissetme, ilgi herkesin birbirine imkanlar ölçüsünde göstermeleri gereken insani değerlerdir.
Bir diğer kaygı artırıcı etken ise ‘keşke ve acaba’ kelimelerine takılmaktır. Bu iki kelime de kişiyi demoralize eder, enerjisini bitirir. Aşırı pişmanlık ve aşırı şüpheciliği tetikler.

Sonuç olarak, gelecek kaygısı yada genel anlamda kaygıyla başedebilmemiz için, anda yaşamak, anı hissetmek çok önemlidir. Gelecek henüz gelmediği için burada ve şimdi ne yaparsan kendini daha iyi hissedersin ona odaklanman gerekir. Bunun yanında yeniliğe açık fikirli olmak yeni şeyler öğrenmeye arzulu olmak kişiyi kaygı girdabından önemli ölçüde kurtaracak çözüm yollarıdır. Çünkü kişi kendisini donanımlı hale getirdikçe kendini daha rahat ve güvende hissedeceği için kaygı sorununu en aza indirecektir. Bir de hedefsizlik karşısında hedefli olmak önemli ciddi oranda kaygıyı azaltacaktır.

Amaçlı yaşamak, anlamlı ve duygulu yaşamaktır!..

Uzman Psikolojik Danışman