Yozluğun ve yobazlığın kuşatmasındaki Aleviler

Yozluğun ve yobazlığın kuşatmasındaki Aleviler

Güçlülerin daha bir güçlü olmak, zayıfların varlık yokluk mücadelesi verdiği bir dünya ve yaşam gerçeğinde yaşıyoruz. Güçlülerin güçlerini koruması, geliştirmesi için bir çok boyutuyla mücadele yürütmeleri, en iyi ve verimli yöntemler kullanmaları gerekmektedir. Zayıflarında varlıklarını koruyabilmeleri, varlıklarını devam ettirebilmeleri ve güçlenmeleri için bu yöntemlere karşı daha iyi yöntemler devreye koymaları gerekiyor. Bu olmadığı takdirde zayıflar

REMZİ KAPTAN 17 Eylül 2020 REMZİ KAPTAN

Güçlülerin daha bir güçlü olmak, zayıfların varlık yokluk mücadelesi verdiği bir dünya ve yaşam gerçeğinde yaşıyoruz. Güçlülerin güçlerini koruması, geliştirmesi için bir çok boyutuyla mücadele yürütmeleri, en iyi ve verimli yöntemler kullanmaları gerekmektedir.

Zayıflarında varlıklarını koruyabilmeleri, varlıklarını devam ettirebilmeleri ve güçlenmeleri için bu yöntemlere karşı daha iyi yöntemler devreye koymaları gerekiyor. Bu olmadığı takdirde zayıflar yenilir, güçlüler daha da bir güçlü hale gelirler.

Toplumsal boyutuyla baktığımızda ve bunu Alevilerin özeline indirgediğimizde bu gerçekliği daha yakıcı bir şekilde, hayatın tüm alanlarında yaşıyoruz. Aleviler bu gün tarihin her döneminden daha çok yozluğun ve yobazlığın pençesindeler, amiyane tabirle adeta can çekişmektedirler.

Neden böyledir?

Aleviler, kaba bir hesapla son 500 yıldır dünya sahnesinde ciddi bir varlık gösterememişlerdir. Sayısal olarak gittikçe azalmış buna karşın karşıtları hayatın her alanında gittikçe daha bir kuşatıcı olmuş ve böylece Alevilerin etkinliğinin azaldığı ve adeta varlık yokluk mücadelesine döndüğü bir döneme gelmiş bulunmaktayız.

İçinde bulunduğumuz dönem; Alevilerin yozlaştırılmaya ve yobazlaştırılmaya çalışıldığı dönemin zirvesidir. Aleviler, asırlardır var olan kendi geleneksel inançlarına, erkanlarına sahip çıkıp yaşayacakları yerde; birilerinin dayatmış olduğu tartışmalarla birliklerini gittikçe zayıflatıyorlar.

Zayıflayan sadece birlik değildir, aynı zamanda inanca dair kafa karışıklığının tavan yapmasıdır. Kafa karışıklığı, yani geleneksel Aleviliğin, yaşanan Aleviliğin yerine hayatta karşılığı olmayan sözde bir Alevilik inşa edilmek istenmektedir.

Bu hayatta karşılığı olmayan Aleviliğe itiraz edenler ise tam karşı cephede, yobazlığın çemberine düşmektedirler. Böylece asırlardır yürüyen erkanların yerine yozluk dediğimiz, gerçekle ve yaşamla alakası olmayan bir Alevilik alıyor, bununla beraber yobazlıkta diğer bir Alevi kesimi çemberine alıp kendisine benzetiyor. Böylece ortada Alevilik ve Aleviler gerçeği kalmamış oluyor. Hesap ve plan budur. Bunda epey yol alındığı da bir diğer gerçektir.

Bunu biraz daha somutlaştıralım

Günümüzde geleneksel Aleviliği yaşayan, uygulayan, öze bağlı, Aleviliği en geniş ve derin boyutuyla yaşayanlardan çok; Aleviliğin temel inanç değeri olan Hakk-Muhammed-Ali’yi inkar eden bir anlayış ortaya çıkmıştır.

Tüm değer ve doğruları inkar eden, adeta Alevilerle dalga geçer gibi “siz bu güne kadar yanlış biliyordunuz, gerçek Alevilik budur” diyen ve hiç bir maddi temeli olmayan, gerçekliği olmayan düşünceleri Alevilere dayatan ve taraftar bulan bir anlayıştır bu.

Bu neden taraftar bulmuştur?

Ana nedeni geleneksel Aleviliği yaşayanların bunları yaşamada, anlatmada, uygulamada yetersizlikleridir. Yani kurumsallaşamayan, eğitim ve öğretim imkanlarından yoksun Aleviliğin anlaşılır ve çağa uygun bir şekilde anlatılıp yaşatılmaması. Bununla beraber başkalarının din adına yapmış olduğu yanlışların toptan inançlara ve haliyle Aleviliğe yönelmesidir.

Dinin ve inancın kötü bir şekilde kullanılması, iktidar ve sömürücü aracı olarak kullanılmasına olan tepkidir. Diğer bir kesimde Aleviliği yobazlaştırmak için çaba gösteriyor ve bunda da epey mesafe almış durumdalar.

Devletin, (devletlerin) tüm imkanları kullanılarak yürütülen bir çalışmada Türk İslam sentezi adı altında bir yapı ve anlayış ortaya çıkmıştır. Daha başka alt kollar olmakla beraber bu gün Aleviler bu çemberin içine alınmak istenmektedirler. Buna karşın var olan, geleneksel inancı ve erkanı yaşamak ve yaşatmak isteyenlerin işi daha bir zorlaşmış durumdadır.

Zaten bu iki anlayış bir birine sözde ters ve zıt gibi görünse de özde ikisi de aynı merkezin denetimindedirler. Amaç; asırlardır var olan, özgün halini koruyan Alevileri dağıtıp yok etmek. O merkez için çok şey ifade etmiyor Alevilerin Sünni/Şii olması veya luvici/ateist Alevi olması.

Sonuçta dağılan bir güç daha bir araya gelmez. Hele bu inanç ise geriye hiç bir değer kalmaz. Dikkat edin bu gün dayatılan bu çemberin içine bir şekilde girmiş olanlar hiç bir şekilde var olan geleneksel Alevi erkanını yaşamıyor, yaşatmıyor.

Birisi hayatta karşılığı olmayan abuk subuk söylemler ile kafa karıştırıyor, diğeri ise kendi ibadetlerini dayatıyor. Sonuçta yok olan geleneksel Alevilik oluyor. Bu durumda geleneksel Aleviliğe inanan, yaşayan, bu erkanı sürdürenlerin daha bir yiğit ve dik durmaları gerekiyor. Daha bir gür sesle cümle herkese haykırmaları gerekiyor: Biz Sünni, Şii, luvi, ışıkçılar, Zerdüşt, şaman değiliz.

Biz Hakk-Muhammed-Ali diyen, inanan Alevileriz

Biz; piri pir bilen, Ehlibeyte ve evlatlarına bağlı olan, ibadeti cem olan, orucu muharrem ve Hızır olan, ikrarı olan, musahip tutan, Kurban bayramını, Nevruzu, Hıdrellezi bayram olarak kutlayan, kirvelik erkanını yürüten Alevileriz.

Irk ayrımı yapmayan, inanç bayrağı altında bir araya gelen, Hz. Ali ve On iki İmamlardan vazgeçmeyen ama bunları sahiplenen başka anlayışlarla ibadet ve itikat farkını ortaya koymaktan çekinmeyen Alevileriz.

Sözün özü; yozluk ve yobazlık çemberi bir birine zıt iki anlayış değildir, bir birlerini tamamlayan anlayışlardır. Birisinden birisini seçmek zorunda değiliz.

Yolumuz esastır ve yolumuzu daha bir ikrarla, aşkla, itikatla sahiplenip savunacağız. Bu noktada yozlara da ve yobazlarda hayatın her alanında yiğitçe bir karşılık vereceğiz. Bu olduktan sonra Alevilerin birliği sağlanır, yok olunmaktan kurtulunur.

Son olarak: Cemevlerimiz minaresiz cami, çansız kilise, tütsüsüz Budist tapınağı değildir. Cemevlerimiz, Hakk’a ibadetin olduğu, toplumsal rızalığın sağlandığı, delilin uyandırılıp, deyişlerin söylendiği, semah dönülüp lokmaların paylaşıldığı yerdir.

Buna uymayan, bun gözardı edenler yozlara ve yobazlara çalışıyorlar.