Yaşayan ölülerden olmamak

Yaşayan ölülerden olmamak

Canımız bedenleşmiş, yokluk aleminden varlık alemine gelmişiz. Nefes nefese bir mücadelenin neticesinden milyonlarca kardeşimizi geride bırakmış, ana rahminde birinci olup zahiri yaşama ilk adımı atmışız. Ne görkemli bir başlangıç bu böyle. Dünyada var oluşumuzun bir sebebi var. Bu dünyada yaşamı deneyimlemek, ruhsal kemaleti yakalamak, olgunlaşmak, iyiyi ve kötüyü bilip iyiyi seçmek, iyilerden olmak, vicdanlı olarak

REMZİ KAPTAN 23 Ekim 2018 REMZİ KAPTAN

Canımız bedenleşmiş, yokluk aleminden varlık alemine gelmişiz. Nefes nefese bir mücadelenin neticesinden milyonlarca kardeşimizi geride bırakmış, ana rahminde birinci olup zahiri yaşama ilk adımı atmışız.

Ne görkemli bir başlangıç bu böyle. Dünyada var oluşumuzun bir sebebi var. Bu dünyada yaşamı deneyimlemek, ruhsal kemaleti yakalamak, olgunlaşmak, iyiyi ve kötüyü bilip iyiyi seçmek, iyilerden olmak, vicdanlı olarak yaşamak, hakikatlere bağlı, Hakk’a inançlı olarak bir yaşam sürmek.

Böylesi bir anlayış ve bakış açışıyla hastalıkların, kayıpların, maddi yoksunluğunun bir anlamı olabilir mi?

Olamaz tabiki

Daimi bir şükür vardır, tüm bu gerçekliğin yaşanmasına onay ve izin veren Hakk’a.

Gerçeklik böyleyken neden bunca insan varlık içinde yokluk çekiyor, neden yaşamak yerine ölü yaşayanlardan oluyor?

Yaşayan ölülerin bir diğer adı da zombidir. Bir çok insana ne çok uyuyor bu tarif.

Yaşıyor, ama aslında yaşamıyor, yaşayan bir ölüye, zombiye dönüşmüş durumda.

Nasıl bu sonuca ulaşıyoruz?

Birçok insan yaşamı maddi boyutla algılıyor, yaşıyor, önem sıralamasını ona göre belirliyor.

Yürek, tutku, aşk, inanç, ikrar, varoluşa anlam ise yok. Yüreğinde aşkı, sevgisi, ikrarı olmayan, yürek telleri titremeyenin, gönül bağında bülbül şakımayanın yaşamı yaşam mıdır? Elbette değildir.

İşte bunlardan yoksun olanlardır zombi olan, yaşayan ölü olanlar. Yaşıyor ama neden yaşadığını bir an dahi durup düşünmüyor. Düşünenler varsa dahi,  başkalarının değer yargıları ve doğruları ile düşünüyor ve yine yüreğini dışlıyor. Yürek dışlanınca geriye yaşayan bir ölü olmaktan başka bir şey kalmaz ki. Oysa yüreği esas alıp yüreği güzelliklerle doldurmak, güzel hissetmek, düşünmek ve bunların neticesinde güzel olanı konuşmak, söylemek, davranışa yansıtmak en ideal olanıdır.

Karınca kararınca yürekli olmak, yüreği esas alıp yüreklice yaşamak gerekiyor.

Maddiyat eksenli değil, yürek merkezli yaşamak gerekiyor.

Yüreğin diliyle konuşmak, yüreğin kulaklarını açmak ve yüreğin sesi ile cümle varlığa seslenmek gerekiyor.

 

Öylece, yani yüreğinde güzelliklerle, yüreklerde güzellikler bırakmış olarak yüreği tertemiz ve güzel olanı kabul edenin yanına, sonsuzluğa gitmek gerek.

Gerisi yaşanmadan yaşanmış bir yaşamdır.