İnsanın iradesi dahilinde olan ve bu irade ile hayatına yön verdiği bir çok durum, olay ve olgu var.
Diğer yandan bizler modern zamanların pozitif bilimlerini hayatın merkezine koymuş insanları olarak her şeyin irademiz dahilinde olduğu kanısına kapılıyoruz.
Bir çok durumda elimizden geleni yaptığımız halde istediğimiz sonuçları alamadığımızda, beklentilerimiz karşılanmadığında veya isteklerimizin tersi bir durum hayatımızda yaşandığında bu defa da isyan ediyoruz.
İsyan etmekle kalmıyor kendimizi beceriksizlikle, yeteneksizlikle, şansızlıkla suçluyoruz. Öyle bir hale bürünmüşüz ki adeta her şeyi başarabileceğimizi düşünüyoruz.
Her şeyi başaramadığımız veya daha doğrusu aslında çok şeyleri başaramadığımızda da büyük bir hayal kırıklığı yaşıyoruz ve kaçınılmaz olarak depresyona giriyoruz. Bu durum gücümüzü ve güçsüzlüğümüzün sınırlarını bilmediğimiz ve irademiz dahilinde olanlarla irademiz dışında olanları karıştırdığımız sonucuna götürüyor bizi.
Oysa asırlar öncesinden erenlerimiz çağlar ötesini aşacak şekilde bu durumu netleştirmişlerdir. Misal Pir Sultan Abdal “Gelin canlar bir olalım” deyişinde ‘Tevekkültü taalallah’ demiştir.
Tevekkültü taalallah demek elimden geleni yaparım, iradem dahilinde ne varsa onu uygularım fakat özümle, kalbimle Allah’a bağlanırım ve gelecek sonuca razı olurum. Bu razılık tam anlamıyla bir teslimiyettir ve aynı zamanda insanın kendi iradesini yok saymaması ama diğer yandan da küllü bir iradenin varlığını kabul ve tasdik etmesidir.
Böylesi bir yaklaşımla insan hem kendi gücünü ve güçsüzlüğünü kavramış olur hem de elinde geleni yapmış olmanın huzuruyla ve Hakk’a inanmanın güvencesiyle her sonuca hazırlıklı olur.