Kerbela, bir iktidar savaşı hiç değildir.
Kerbela da meydana gelen olay tarihte yaşanmış herhangi bir trajik olay değildir.
Hele bir iktidar savaşı hiç değildir.
Tarihten günümüze ve gelecekte de eşi benzeri daha asla olmayacak bir büyük hak-batıl savaşı yaşandı Kerbela da.
Bu yönüyle de insanlığa daimi bir örnekliktir, ki bu yüzden daha eşi benzeri yoktur.
Yani insanlık var oldukça Kerbela olayı bilinmeli ve herkes karınca kararınca kendi çağına göre kendi konumunu buna göre yapmalıdır- yapıyor da zaten.
Kerbela da yaşanan; iyi ile kötünün, haklı ile nahakın, nurani olan ile şeytani olanın, insani olanla zalimliğin keskin çizgilerle bir birinden ayrılmasıdır.
Bu gün halen iyi ile kötünün, yobazlık ile mertliğin mücadelesi veriliyorsa, zalimlere ve kötüye karşı sesler çıkartılıyorsa işte bu hakikatte Kerbela’nın izlerini en belirleyici şekilde görmek mümkündür.
Kim ki haksız ve zalime, yobaz ve sahtekara karşı çıkıyorsa o iste Kerbela’nın yiğidi Hz. Hüseyin’in izinden gidiyordur.
Ondan feyz alıyor, onun gerçekliği ile güçleniyor, onun gibi şeytani olanı ret edip nurani olana yöneliyordur.
Nitekim modern zaman direnişçilerinden olan Mahatma Gandi, Nelson Mandela gibi hakikat mücadelesi verenler en zorlu ve yenilgili dönemlerde geçtiklerinde hep Hz. Hüseyin’in mücadelesini örnek alıp direnişlerini bu bilinçle devam ettirdiklerini beyan etmişlerdir.
İnsanlık var oldukça Kerbela da ortaya konulan keskin çizgiler varlığını koruyacaktır.
Ve her insan o kaçınılmaz sorunun muhatabı olacaktır: zalim olan çağın yezitlerinden miyim, haklı olan mazlum Hüseyinlerden miyim?
