Doğrularımızla yol almalıyız

Doğrularımızla yol almalıyız

Her gün moralimizi bozan, enerjimizi düşüren, ruh halimizi olumsuz anlamda etkileyen olay ve kişilerle karşılaşıyoruz. Bizleri üzen, demoralize eden, yardımını esirgeyenler bir tarafa, durmadan açık arayan, açık bulamadığında açık oluşturanlarında haddi hesabı yoktur. Öz güven yitimi, kendini değersiz ve beceriksiz görmek adeta bunlar tarafından genlerimize işleniyor. Belki insanlık bu olumsuz çarkın dışına çıkabilirse, çok daha

REMZİ KAPTAN 05 Mayıs 2019 REMZİ KAPTAN

Her gün moralimizi bozan, enerjimizi düşüren, ruh halimizi olumsuz anlamda etkileyen olay ve kişilerle karşılaşıyoruz.

Bizleri üzen, demoralize eden, yardımını esirgeyenler bir tarafa, durmadan açık arayan, açık bulamadığında açık oluşturanlarında haddi hesabı yoktur.

Öz güven yitimi, kendini değersiz ve beceriksiz görmek adeta bunlar tarafından genlerimize işleniyor.

Belki insanlık bu olumsuz çarkın dışına çıkabilirse, çok daha iyi ve hızlı yol alabilir, yaşam çok daha verimli ve doyumlu hale gelebilir.

Çocukluktan itibaren öz güvenin kırılması, kişinin gücünün ortaya çıkmaması için çabalanıyor.

Son yıllarda gelişmiş toplumlarda bu kırılmaya, aşılmaya çalışılsa da, neticede insanlığın genelinde hakim olan budur.

Onun içindir ki her gün olumsuz olaylarla, negatif enerji saçan kişilerle muhatap olmak durumundayız.

Haliyle bir süreden sonra bizlerde farkında olmadan o kişilerden biri, o negatif enerji saçıp olumsuzluklar ortaya koyanlardan biri olmuş oluyoruz.

İstemediğimiz halde bu böyledir. İnciniyoruz, üzülüyoruz, eziliyoruz, aşağılanıyor ve azarlanıyoruz.

Öyle olunca da bizlerde gücümüz yettiğine aynısını yapmaya çalışıyoruz. Kimseye bir şey yapamasak bile en büyük haksızlık ve kötülüğü biz kendimize yapıyoruz.

Yaşamak birazda bu tüm olumsuz olay ve kişilerle başa çıkma mücadelesidir aslında. Ne başkasına ne kendimize haksızlık yapmamak, kötülük yapmamak, incitmemek ve incinmemek…

Doğru olan budur: incitmemek ve incinmemek.

İncinmeye fırsat vermemek, kendimizi buna karşı hazırlamak ve güçlendirmek…

Affetmeliyiz. Affetmeli ve yolumuza devam etmeliyiz. Kim ne derse desin, ne yakıştırmada bulunursan bulunsun, biz yolumuza devam etmeliyiz.

Hiç bir engel ve çembere takılmadan, boşluğa düşmeden, vesveseye kapılmadan doğrularımıza göre yaşamalı, doğrularımızla yol almalıyız.

Bizim için iyi veya kötü demelerinin bir anlamı kalmamalıdır. O yitirdiğimiz öz güvenimizi tekrar kazanmalıyız.

Vicdanımızın o şaşmaz sesini dinlemeli, yüreğimize kulak vermeli, hakikatlere göre hareket etmeliyiz.

O vakit yanlış yapmayız.

Aşkın, inancın, ikrarın ve itikadın ateşinde yanmalıyız, bu bizi arındırır ve güçlendirir, dayanıklı hale getirir.

Dünyevi zorluklar, varlıklar bizler için çokça önem taşımamalıdır. Özümüzü bağlamalıyız ötelerin en ötesine. Bilmeliyiz ki bu dünyada varoluş sebebimiz var.

Biz varız, değerliyiz, özeliz. Hakk bizimledir, Ehlibeyt şefaatçimizdir.

O halde neden bağışlamayalım?

Daha doğrusu neden bazı kimselerin negatif enerjilerinin etkisi altında kalalım, ego ve hırslarının esiri olalım ki?

Varsın onlar “büyük adamlar” olsunlar, başarılı insanlar, kariyer ve mevki sahibi kimseler olsunlar.

Önemi olmasın onların yaptıkları ve ettiklerinin. Biz barışıklığın, huzurun, tatminkarlığın, aşkın ve imanın peşinde olalım.

Doyum ve tamamlanmışlığın arayışında. Başımızı gönül rahatlığı ile yastığa koyalım.

Dilimizde güzel bir türkü olsun, kalbimizde içten bir yakarış, dua…Ve deyişimizi söyleyelim.

Turab ol karış tozlara

İncinme gönül incinme

Kulak verme her sözlere

İncinme gönül incinme

 

Turaplık cümlenin başı

Çiğnenmektir onun işi

Adûlardan değen taşı

İncinme Gönül incinme

 

Koy sana deli desinler

Her bir ayıbına gülsünler

Durmayıp lafın etsinler

İncinme gönül incinme

 

Pir Sultan’ım doğan aylar

Geçinir yoksullar beyler

Herkes kemalini söyler

İncinme gönül incinme

Sonrasında yaralı yüreklerimizi Hakk’ın nefesi ve aşkı ile dolduralım.

Yapılan bunca haksızlık ve kötülüğü lanetleyelim.

Dara durup dua edelim.

Ya Hakk; Bana İsa’ya verdiğin temizliği, Eyüb’e verdiğin sabrı ver.

Yusuf’a bahşettiğin azmi, Musa’ya verdiğin dayanma gücünü…

Yolumu yolsuza uğratma,işimi halden bilmeze düşürme.

Ya Hakk; beni dosdoğru yol üzerinde yaşayanlardan eyle.

Kimseyi kırmadan, üzmeden, incitmeden yaşanan, rızalıkla ve razılıkla yaşanan bir yaşamı nasip eyle.

Yakarışımızı, duamızı, niyazımızı böylesi bir samimiyet ve içtenlikle yapalım.

Varsa iki damla daha göz yaşımız, aksın.

Sevgiye, aşka, ikrara ve itikada nişane niyetliyle aksın.

Dile gelsin gözdeki yaş.

Sevdanın ve sevginin nişanesi, zuhuru, belirtisi olsun.

Hiç bir şeye aldırmadan, hiç bir kötünün kem sözünü dikkate almadan…

Yalnızca varoluşu yaşayarak, hissederek, anlayarak, bilerek ve yanarak o ateşte, ateşin kendisi olarak…

Kalan izler sadece dostların, sevdaların, aşkın ve huzurun izi olsun.

Acılardan, yenilgilerden, kötülük ve ihanetlerden bin kat cüda bir halde…

Bize en iyi ilaç, yüreğimizdeki Hakk aşkıdır, varoluşu bilme ve anlam vermedir.

Hiç bir faninin söylemi bizler için belirleyici değildir, olmamalıdır.

Şu sınırlı ömrümüzü hiç bir anlam ve değer taşımayan dedikodularla, içi boş tartışmalarla geçirmeye değer mi?

Bir yaz serinliğine sevinir, bir kış karına gülümser, bir sonbahar rüzgarına eşlik edercesine, varoluşu hissetmek tüm hücrelerimizde…

Varız, yaşıyoruz, bilincinde ve ayırdındayız…

Daha ötesi var mı bunun?

Bu yetmez mi yaşamımızı en görkemli ve anlamına uygun şekilde yaşamaya?

O halde ayağa kalkalım.

Tüm yenilgi ve acılardan daha bir üst aşamaya çıkarak.

Başımızı sonsuz ve herkese ait olan gökyüzüne kaldıralım ve tüm coşkumuzla varoluşu, cümle kainatı kendi içimizde yaşayalım, selama duralım bu sonsuz güzelliğin, mucizenin.

Ya Hakk; Binlerce şükür olsun, varlığa.

Dönen çark-ı devranın devranına, zahirin ve batının erlerine aşk olsun.

Turaplığı baş tacı edenlere, cümle kainatla semah dönenlere, yekcan olanlara aşk ola.

Varlığından var edene selam olsun, dualar ve yakarış ona olsun.

Gerçeklerin demine sonsuza dek; Allah, eyvallah.