Alevilik aşkı aşkların zirvesidir

Alevilik aşkı aşkların zirvesidir

Biz Aleviler tarih boyunca inancımızı yaşamak, korumak adına her türlü bedeli göze aldık. Gerektiğinde kuş uçmaz kervan geçmez dağ başlarını kendimize yurt edindik. Her tür baskı ve zorbalığa göğüs gererek canımızdan, serimizden olduk ama bir inancımızdan zerre kadar taviz vermedik. Hiç bir egemenin türlü türlü vaatlerine kanmadık. Yoksulluk ve fakirlikten kırıldık ama inancımızı yaşamaktan yinede

REMZİ KAPTAN 31 Ağustos 2020 REMZİ KAPTAN

Biz Aleviler tarih boyunca inancımızı yaşamak, korumak adına her türlü bedeli göze aldık. Gerektiğinde kuş uçmaz kervan geçmez dağ başlarını kendimize yurt edindik. Her tür baskı ve zorbalığa göğüs gererek canımızdan, serimizden olduk ama bir inancımızdan zerre kadar taviz vermedik.

Hiç bir egemenin türlü türlü vaatlerine kanmadık. Yoksulluk ve fakirlikten kırıldık ama inancımızı yaşamaktan yinede vazgeçmedik. İnancımız bizim için hayatımızdaki en önemli değerdi. Onu korumak, ona sahip çıkmak, onun devam yaşaması bizim için her şeyden önemliydi ve öncelikliydi. Bedeli neyse ödüyorduk ama inancımızdan yinede vazgeçmiyorduk. Peki ya şimdi?

Şimdi ne oldu da bize inancımızdan vazgeçer olduk?

Çıkar ve menfaat için, süslü laflarla bezenmiş içi boş ve hayatta hiç bir karşılığı olmayan ideolojiler için, ırk ve etnik kimlik için ve daha başka başka nedenlerden dolayı inancımızdan vazgeçer olduk. Vazgeçmek bir yana, bizi biz eden değerlerimize sırtımızı döndüğümüz gibi bu inancı ve değerleri yaşayanları aşağılar, küçümser olduk.

Cümle insanlığa hitap eden, insanı kemalete ve olgunluğa götüren, varoluşun tüm sorularına cevap olan bir inancımız varken, bu inancı yaşamak ve yaşatmak varken, neden vazgeçer olduk Hakk inancı ve hakikat yolundan?

Sahi biz bu inançtan ne zarar gördük ki gidip başka yollara sapıyoruz? Bizim inancımızdan olanlar dini başka diye birisini öldürdüler mi? İnancı başka diye birilerine baskı ve zulüm uyguladılar mı? Din adına talan ve sömürgecilikte bulundular mı? Hayır, hayır, hayır.

Peki böylesine alnı ak başı dik bir gelenekten geliyor olmamıza karşın, neden vazgeçiyoruz inancımızdan? Daha bir sahiplenmemiz, korumamız ve yaşamamız gerekmiyor mu inancı? Bir kaç dünyevi kırıntı için insanlığın yüz akı olan bir inançtan insan hiç vazgeçer mi? İnsanı varoluşun cevaplarına ve sırlarına götüren bu hakikat yolundan insan nasıl çıkıp yolsuzlardan olur ki?

Sonsuz bir kainatın küçücük bir noktasında sınırlı bir zamanda yaşıyoruz. Emin olun ki değmez hiç bir dünyevi kırıntı için Hakk’a ve hakikatlere sırt çevirmek, meyil vermek, hayatta karşılığı olmayan ideolojilere inanç muamelesi yapıp tapmak.

Yapılması gereken; bu inancı sahiplenmek, geliştirmek, korumak ve en önemlisi de yaşamaktır. Bu inancı yaşamadan yaşamak, aslında yaşamamaktır.

Bu inanç yaşandığında, ancak yaşayanların bildiği bir aşk hali yaşanır ve bu aşk halini yaşayan daha asla ve kat’a bu inançtan vazgeçmez. Atalarımızın yaşadığı buydu ve onlar aşkları için her tür bedeli tereddütsüz kabullendiler.

Çünkü onların Alevilik aşkı, aşkların en zirvesiydi.