Aleviler neye layıktır?

Aleviler neye layıktır?

Birey gibi toplumlarda kendilerini neye layık görürlerse aslında odurlar. Biz Aleviler kendimizi toplumsal olarak nerede, hangi konumda, boyutta görüyoruz? Bu gördüğümüz konum ile şu an ki konumumuz ne kadar uyuşuyor veya arasında ne kadar fark var? Açıktır ki bizlerin bu konuda büyük bir zihniyet değişimi, sıçraması yaşamamız gerekiyor. Her şeyden önce bizlerin kendimizi diğer toplumlar

REMZİ KAPTAN 03 Ağustos 2020 REMZİ KAPTAN

Birey gibi toplumlarda kendilerini neye layık görürlerse aslında odurlar.

Biz Aleviler kendimizi toplumsal olarak nerede, hangi konumda, boyutta görüyoruz?

Bu gördüğümüz konum ile şu an ki konumumuz ne kadar uyuşuyor veya arasında ne kadar fark var?

Açıktır ki bizlerin bu konuda büyük bir zihniyet değişimi, sıçraması yaşamamız gerekiyor.

Her şeyden önce bizlerin kendimizi diğer toplumlar gibi hayatın her alanında en iyi konumda görmemiz gerekiyor.

Ne yazık ki bu konuda çok yeterli bir tarih ve toplum bilincimiz henüz yok.

Eğer olsaydı bu bilinç bizler şu an çok çok farklı bir aşamada olurduk.

Biraz daha basitleştirerek anlatmak gerekirse; biz Aleviler artık verili olanla, bize sunulanla yetinmemeli daha bir üst boyutu hedeflemeliyiz.

Misal bizler uzun yıllardır çocuklarımızın yüksek okul okumalarını, iyi bir meslek sahibi olmalarını ve aynı zamanda ilim ve bilgi sahibi olmalarını hedefledik, halende öyleyiz.

Yüksek okula giden çocuklarımız gururumuz oldular. Bu kesinlikle çok değerlidir.

Ancak işte dediğim zihniyet kırılması burada devreye giriyor: bizler en iyi okullara giden değil, aynı zamanda o okullarda ders veren olmalıyız.

Bu da yetmez, o okulların derslerini hazırlayan, belirleyen olmalıyız. Yetmez elbette; o okulların sahibi olmalıyız.

Yüksek okul okumak bizler için marifet olmaktan çıkmalı ve asıl marifet o okulda ders veren, dersin içeriğini belirleyen ve okulun sahibi olmaktır.

Yine bizler için başarı herhangi iyi bir meslek sahibi olarak araba üreten bir fabrikada düz işçilikten daha iyi bir işçi konumunda olmak değildir.

Asıl başarı o fabrikanın sahibi olmaktır, insanlığa katkı sağlayacak buluşların patent sahibi olmaktır.

Maddi şartları iyi olanımız beş yıldızlı bir otelde tatil yapmakla övünür.

Asıl övünç orada tatil yapmak değil, oranın sahibi, işletmecisi olmaktır.

Canlarla, arkadaşlarla bu konuda sohbet ettiğimde çokça anlaşılmadığımın farkındayım.

Belki kendimi yeteri derecede açık ifade edemiyorum veya bizler hayallerimizde, beklentilerimizde, hedeflerimizde dahi bize biçilen rollerin dışına çıkamadığımız için böyle anlaşılmaz oluyor dediklerim. Her neyse.

Demek istediğim; bizler kendimizi layık görmeliyiz. İyi bir üniversitede okuyan değil, o üniversitede ders veren, verilen dersi belirleyen ve üniversitenin sahibi olmalıyız.

Sadece iyi bir fabrikada iyi bir konumda çalışan değil, oranın sahibi/belirleyeni olmalıyız.

Beş yıldızlı otelde 2 hafta tatil ile övünen değil, öylesi otelin/otellerin sahibi olmakla övünelim.

Otelde tatili herkes yapar ama herkes sahibi değildir.

Herkes üniversitede okur ama herkes orada verilen dersi belirlemez ve sahibi değildir.

Herkes bir arabaya binebilir ama herkes o arabayı üreten değildir.

Yaşamı ve dünyayı şekillendirenler arabaya binen, otelde tatil yapan, üniversitede okuyanlar değil, onları üreten, onları yöneten ve onların içeriğini belirleyenlerdir.

O halde bizlerin zihniyetimizi değiştirip daha bir üst aşamaya geçmesi gerekiyor.

Yani üniversitede okumakla yetinmeyen ve onun sahibi ve dersi veren olmak isteyen, kendini iyi bir otelde tatil yapmakla sınırlamayan ve oranın sahibi olmak isteyen, iyi bir arabaya binmekten ziyade iyi bir araba üreten olmak isteyen….