İsrail’in İran saldırısı

İsrail’in İran saldırısı

İsrail hava güçleri Cumartesi sabaha karşı İran’da bazı askeri hedefleri vurdu.

SEDAT LAÇİNER 27 Ekim 2024 SEDAT LAÇİNER

 İsrail ve ABD, İran’a saldırıyı abartılı bir dille güçlü bir saldırı olarak göstermeye çalışırken İran, saldırıyı hafif ve sınırlı göstermeye çalıştı. İsrail saldırılarını daha ilginç kılan ise İsrail’in saldırı öncesinde İran’a, “saldırının zamanını ve içeriğini” haber vermesiydi. İsrail, Tahran’dan karşılık vermemesini talep etmesi… 

İran’ın 3 Ekim’deki saldırısından sonra İsrail misilleme sözü vermiş ve bu misillemenin çok kapsamlı olacağını iddia etmişti. İsrail’in İran’a ait petrol tesislerini, diğer ekonomik hedefleri, nükleer tesislerini ve askeri tesisleri vuracağı tahmin ediliyordu. Ancak ABD Yönetimi, İsrail’i bu saldırıyı 5 Kasım Amerikan başkanlık seçimlerinden sonraya bırakması için ikna etmeye çalıştı. Amerikalılar, saldırının İsrail’in bahsettiğinde daha hafif olması için de gayret gösterdi.

İlk veriler İsrail’in ABD’nin sözünü dinlediğini gösteriyor. İsrail, beklenenin aksine İran’ın ekonomik tesislerini, özellikle petrol depolarını ve kuyularını vurmadı. Nükleer tesislere de saldırmadı. Bunun yerine İsrail savaş uçaklarının bazı askeri üslere ve füze yapım fabrikalarına saldırdığı anlaşılıyor… Cumartesi sabaha karşı sona eren ve birkaç saat süren saldırılarda başkent Tahran’da kuvvetli patlama sesleri duyuldu ve gökyüzünde parlamalar görüldü.

İran bu seslerin bir kısmının İran hava savunma sistemlerinden kaynaklandığını iddia etti. İsrail saldırısı 2 dalga halinde geldi ve İran verilerine göre saldırılarda iki kişi hayatını kaybetti. İsrail saldırısını İran devlet televizyonu da kabul etti, ancak kısa verilen haberden sonra televizyon ilgisiz görüntüler yayınlayarak saldırıları önemsiz göstermeye çalıştı. Benzeri bir tutum resmi makamlarda da vardı.

İran ordusu, İsrail saldırısının İlam, Huzistan ve Tahran eyaletlerindeki 20 kadar askeri üssü hedef aldığını doğrularken, saldırıların “sınırlı hasara” yol açtığını, ciddi bir etki yapmadığını iddia etti. İsrail tarafı ise belirlenmiş hedeflere kuvvetli vuruşlar yapıldığını, saldırının İran’ın İsrail’e saldırılarına kesin ve açık bir yanıt olduğunu açıkladı. İsraiL’in açıklamasında “biz intikamımızı aldık, bundan daha fazla bir saldırı düşünmüyoruz” iması vardı… İsrail, İran’ı misilleme yapmaması konusunda uyardı ve İran’ın “tekrar karşılık vermek zorunda kalacağını”, böyle bir durumda vurabileceği “ek hedefler” olduğunu söyledi.

İsrail tarafından sızan bilgilere göre İran’a dönük saldırılara aralarında F-35 jetlerinin de olduğu 100’den fazla İsrail savaş uçağı katıldı ve bu uçaklar 2.000 km derinliğe kadar uzanan bir operasyon gerçekleştirdiler. İsrail savaş uçaklarının Ürdün hava sahasını da kullandığı ve bunun için Amman’ın İsrail’e izin verdiği de iddia ediliyor. Eğer bu haber doğruysa, Ürdün, amacını bildiği halde İsrail savaş uçaklarına yardım etmiş demektir. İsrail, saldırıya katılan tüm savaş uçaklarının şafak vakti üslerine sağ salim geri döndüğünü de açıkladı.

ABD, saldırıya katılmadığını ama saldırıdan önce kendisinin bilgilendirildiğini duyurdu. Bazı Amerikalı yetkililer İsrail’in İran’a çok güçlü ve hedefleri iyi belirlenmiş bir saldırı gerçekleştirdiğini belirtirken İsrail’in daha fazla saldırıya ihtiyacı kalmadığını ima ediyordu.

İsrail’in hava saldırısı Tahran üzerinde gün doğmadan sona erdi. İran’ın saldırılar esnasında savaş uçaklarını kaldırdığı iddia edilse de, İsrail uçakları ile İran uçakları arasında herhangi bir çatışma, it dalaşı vs. rapor edilmedi. İşin doğrusu, İran’ın elinde etkili bir savaş uçağı filosu yok. En etkili uçaklar 1970’lerden kalma, Şah döneminde ABD’den satın alınmış, tamir edilerek yola devam eden F-14’ler. İran’ın elinde bir miktar Rus yapımı MİG savaş uçağı da var ama bunlar da 1980 yapımı ve durumları tam olarak bilinmiyor. Aynı bağlamda, İsrail’in İran’a saldırısı esnasında İran, İsrail’e bir tek füze veya iha dahi göndermedi. İran, bu saldırıyı sineye çekmeye hazır gibiydi… İran ve İsrail’in birbirlerine saldırıları enteresan; biri füze atarak öbürü füze saldırısının bitmesini bekliyor, diğer füze atarken de öbürü füzelerin bitmesini bekliyor. Oysa ki gerçek bir savaşta taraflar ellerindeki tüm olanaklarla karşı tarafa saldırır.

İsrail tarafından kaynaklar, Tel Aviv’in bu saldırıyla İran’ın hava sahasını delik deşik ettiğini iddia ediyor. Ki bu iddialarında büyük oranda haklı olabilirler; İran uzun menzilli füzeler ve iha’lar yapabilmesine rağmen çok etkili bir hava savunması olduğu söylenemez. İsrail isteseydi muhtemelen İran’da yüzlerce noktayı çok kolay bir şekilde vurabilirdi. Eğer İsrail dün gece İran’ın petrol ve gaz kuyularını, rafinerilerini ve akaryakıt depolarını vurmadıysa bunu yapamadığı için değil, büyük ihtimalle yapmak istemediği için vurmamıştır.

Diğer taraftan, İsrail, İran’ın nükleer tesislerine de saldırı yapmayı denemedi bile. Bunun temel nedeni ise tesislerin dağın altında konuşlanmış olması. İran, bu tür hava saldırıları endişesiyle önemli nükleer tesislerini dağların altına kurdu, aynı şekilde füze ve iha stoklarını da yeraltı şehirlerinde tutuyorlar. Bu nedenle İsrail saldırısında İran’ın vuruş gücünde ciddi bir azalma olmadığı sanılıyor. İsrail ve ABD saldırıyı abartılı bir dille övdü ve çok başarılı olduğu izlenimini vermeye çalıştılar. İran ise saldırıları küçümseyerek, herhangi bir misillemeye ihtiyacı olmadığını ima etti. İlginç bir şekilde iki taraf da durumdan memnun görünüyordu.

İSRAİL, İRAN’I SALDIRIDAN ÖNCE UYARDI 

ABD merkezli haber sitesi Axios‘un üç kaynağa dayandırdığı haberi ise ortalığı karıştırdı. Buna göre İsrail, saldırıdan önce İran’ı üçüncü taraflar yoluyla uyardı. Axious’a göre İsrail’in İran’a uyarısını içeren mesajı götüren kanallardan biri Hollanda Dışişleri Bakanı oldu. Saldırının zamanı ve içeriği konusunda İran’a bilgi verildi ve Tahran’dan saldırıya yanıt vermemesi istendi. Haberde, İsrail’in, İranlıları saldırıya yanıt vermemeleri konusunda uyardığı ve İran’ın misilleme yapması halinde özellikle İsrailli sivillerin ölmesi veya yaralanması durumunda daha büyük bir saldırı düzenleyeceğini vurguladığı belirtildi. Axious’a göre İsrail, saldırıdan önce İran’a haber göndererek İran ile gerilimin tırmanmasını engellemek istedi. Başka bir deyişle İsrail, İran’la yüz yüze çatışmak istemiyor, en azından şimdilik… Bir kaynak, internet sitesine yaptığı açıklamada, “İsrailliler, İranlılara genel olarak neye saldıracaklarını ve neye saldırmayacaklarını önceden açıkça bildirdiler” dedi. Bu gerçekten çok ilginç, çünkü İran da daha önceki iki hava saldırısından önce İsrail’i zamanlama ve içerik konusunda uyarmıştı. İsrail bu sayede İran saldırılarından önce gerekli önlemleri aldı ve can ve mal kaybını minimuma düşürdü. Aynısını İsrail’in de İran’a yaptığı anlaşılıyor. İki taraf da oyun oynar gibi. Oyunun hakemi ise ABD gibi duruyor. Her ne kadar söylemleri çok sert olsa da savaş sahasında ne kadar kibar, ne kadar centilmen düşman bunlar.

DÜŞMANLIK İKİSİNİN DE POLİTİKALARINI MEŞRULAŞTIRIYOR

İran ile İsrail, 1979 Devriminden önce iki müttefik ülkeydi. Şah döneminde İsrail ile İran arasından su sızmıyordu. Şah devrilince işler değişti. İran, İsrail’i 1979 Devriminden sonra “küçük şeytan” olarak isimlendirmeye başladı. “Büyük şeytan” ise ABD oluyordu. Hatta İran eski Devlet Başkanı Ahmedinejad, İsrail’i haritadan silmekten bahsetti. Ancak iki devlet bu yıla kadar birbirine açıktan hiç saldırmamıştı. İran’ın İsrail’e düşmanlığı daha çok retorik düzeyinde kaldı, sözde kaldı.

İsrail, doğrudan çatışma yerine İran’da önemli siyasi isimlere veya nükleer program çalışanları gibi kritik isimlere karşı gizli suikastler düzenledi. İsrail ayrıca İran’a yakın silahlı gruplara karşı Suriye, Irak ve diğer coğrafyalarda yine suikastler düzenledi, hatta İranlı generalleri, temsilcileri öldürdü. Ama bunlarda da hiçbir zaman eylemi üstlenmedi. Diğer taraftan İran ise Hizbullah gibi vekil güçleriyle Irak’ta, Suriye’de, Yemen’de, Lübnan’da ve Filistin’de İsrail karşıtı faaliyetlerde bulundu. Bu rekabet “gölge savaşı” şeklinde sürerken Hamas’ın 2023 yılında, geçen yıl, başlattığı 7 Ekim saldırılarıyla daha bir gün yüzüne çıkmaya başladı. İran destekli Hamas’ın saldırılarına paralel olarak Yemen’de Husiler, Lübnan’da Hizbullah ve Suriye ile Irak’ta İran’a bağlı milisler İsrail ve ABD hedeflerine dönük saldırılarda bulundu. İsrail’in buna yanıtı sert oldu.

Hizbullah’ın tüm yöneticileri öldürüldü, İsrail bu saldırıları gerekçe yaparak Suriye, Lübnan ve diğer ülkelerde çeşitli hedefleri bombaladı. Hatta bu kapsamda İran’ın Şam’daki konsolosluğunu bombalayıp üst düzey İranlıları öldürdü. İsrail suikastleri nedeniyle defalarca utandırılan İran, taraftarlarından gelen baskı üzerine 13 Nisan’da İsrail’e yüzlerce iha ve füzeyle saldırdı. Ancak İran, saldırı öncesinde herkesi haberdar etti.

Ayrıca gönderilen iha ve füzelerin çok etkisiz olduğu görüldü. Bunlardan çok azı İsrail semalarına ulaştı ve füzelerden düşen bir parça sadece bir can kaybına yol açtı, o kurban da İsrailli değil Arab bir bedevi kız çocuğu idi. İsrail, İran’ı utandıran saldırılarına devam etti ve en son Hamas lideri İsmail Haniye’yi Tahran’da, İran’ın misafiriyken öldürdü. İsrail ayrıca Hizbullah’ın lideri Nasrallah’ı ve Hizbullah’ın tüm lider kadrosunu hava bombardımanıyla öldürdü. İran baskılara dayanamadı ve 1 Ekim’de İsrail’e ikinci kez doğrudan füze saldırısında bulundu. İran’ın attığı 181 balistik füzenin büyük kısmı israil hava sahasına ulaştı ve bunlardan bazıları hedefi vurdu da. Ancak yine saldırının günü ve saati İsrail ve ABD tarafından biliniyordu. Nitekim İran’ın attığı 181 balistik füze İsrail’de sadece 1 kişi öldürdü o da başına füze parçası düşen yine Filistinli biri oldu.

1 Ekim füze saldırısından sonra herkes İsrail’in vereceği yanıtı bekledi. Başlangıçta nükleer tesisler ve petrol tesisleri, İsrail’in vereceği yanıtta olası hedefler olarak görülüyordu; ancak Biden yönetimi ekim ortasında İsrail’den bu tür hedefleri vurmayacağına dair güvence aldı. İsrail’in İran’a saldırısı bir türlü gelmedi ama İsrail, Filistin’de havadan ve karadan saldırılarını sürdürdü, Hamas’ın yeni lideri Sinwar’ı öldürdü. İsrail ek olarak Lübnan’a girdi, Lübnan’da 2.000’den fazla insan öldürüldü, hatta Hizbullah’ın yeni lideri de öldürüldü. Filistin ve Lübnan’da yıkım artarak devam ederken Amerikan bombardıman uçakları devasa bombalarla Yemen’i vurdular.

İsrail, bu arada Suriye’de bazı hedefleri de vurmaya devam etti. Kısacası savaş, İsrail ve İran arasında görünse de savaşın bedelini Filistin’deki, Lübnan’daki ve Yemen’deki Araplar ödüyor. Daha önce de belirttik. Amerikalıların öncelikli hedefi İran değil. En azından şimdilik değil. Amerikalıların İran’la ilgili tek kaygıları nükleer silahlar ve Rusya ile yakınlaşmaları. Bölgede Pentagon’un önceliği Filistin, Lübnan, Suriye ve Irak’a yeniden şekil verilmesi. Herşey sırayla. İran’a sıra ne zaman gelir bilinmez ama İran’a gelinceye kadar listede daha önde başka ülkeler var. Amerikalılar, İsrail’in İran ile “erken” bir savaşa girerek bölgesel önceliklerine zarar vermesini istemiyorlar.

ABD, İran’la yaşamayı öğrendi aslında. Amerikalılar talep edince İran, Suriye ve Irak’taki vekil güçlerini geri çekebiliyor. Nitekim Ocak ve Şubat aylarında bu oldu, Tahran’ın talebiyle İran’a bağlı milisler Irak ve Suriye’de Amerikan üslerine saldırıları kestiler. Diğer taraftan İran da İsrail’le ve ABD ile erken bir savaşı istemiyor. İran’ın aklında nükleer güç olmak var, o tarihten sonra belki bir büyük savaşa girebileceğini düşünüyor.

Ama İran’ın da bir öncelikler listesi var ve o listeye göre İran da Lübnan’a, Irak’a, Suriye’ye, Yemen’e ve belki de başka ülkelere kendince dizayn vermek istiyor. İran, istediklerini doğrudan savaşarak değil, perde gerisinden oynayarak kazanmak istiyor. Özetle ne İran, ne ABD erken bir kapışmayı tercih etmiyor. Buna mecbur kalmamak için herşeyi yapıyor. İsrail’de Netanyahu ve radikal gruplar İran’la hemen savaş isteseler de onlar da doğrudan kendileri savaşmak istemiyor, İran’la ABD’nin savaşmasını istiyorlar.

Ayrıca İsrail, şu anda yeterince savaşacak düşmana sahip. Lübnan ve Filistin’de sıcak çatışmalar sürerken ve savaş Suriye’ye yayılma eğilimi gösterirken bir de İran’la çatışmak İsrail’in mevcut kapasitesini aşar. Bu nedenle İsrail de İran meselesini bir süreliğine erteliyor. Görünen o ki bu iş böyle devam eder gider. İran ve İsrail kapışır görünürken Araplar ölmeye devam eder.