Olgunlaşmamış bireyler ve evlilik

Olgunlaşmamış Bireyler ve Evlilik Olgunluk; sorumluluk almak, empati kurabilmek, kendini ve başkasını eşit değerlendirebilmek anlamını taşır.

VAHİT GÖZ 06 Ekim 2025 YAZARLAR

Ama ne yazık ki bugün sokakta, üniversitede, iş yerlerinde veya sosyal medyada kocaman bedenlere sıkışmış çocuk ruhlarıyla karşılaşıyoruz. Aslında kişiler evlenmiş, iş sahibi olmuş ya da sorumluluk gerektiren bir konumda gözükseler bile ‘bitmeyen çocukluluk’ kalıplarıyla davranabilirler.

Olgunlaşmada ‘yaş almak’ değil ‘hayattan ders almak’ önemlidir. İroniktir ki, olgunlaşmamış bireylerin çoğu kendini ‘çok olgun’ zanneder. Onlar için olgunluk, kahvesini şekersiz içmekten veya bakışlarla konuşmaktan ya da bacak bacak üzerine atmaktan ibarettir. Gündelik hayatta bu tabloyu görmek zor değildir. Trafikte en basit kural hatasında kornaya sarılıp bağıran ama kendi hatalıyken ‘bir şey olmaz’ diyerek yoluna devam edenler gibi.

Olgunlaşmamış bireyler sosyal medya da ‘olgunluk’ maskesi takar. Felsefi alıntılar paylaşır,sabır ve dinginlik üzerine yazılar yazar, ancak gerçekte ciddi konuları konuşmaktan kaçar ya da çok çabuk sıkılırlar ve kızarlar. Ufak bir eleştiriye maruz kaldıklarında ise soğukkanlı davranamaz, ya engeller veya hakarete başlarlar. Yani doğum günlerinin bir yaş artırıcı özelliği olgunlaşmalarına pek de katkı sağlamamıştır.

Olgunlaşmamış bireylerin en belirgin özelliği, sürekli başkalarını suçlamasıdır. Hatalarını kabul etmez, sorumluluk alacağı yerde başkalarını eksik ve yetersiz görmeye devam eder. Bu durum çocuksu bir kaçışın yetişkin bedenine girmiş halidir sanki.

Bir başka göstergesi ise sabırsızlıktır. Hemen her şey olsun, istekleri anında gerçekleşsin, hayat sürekli onun etrafında dönsün ister. Otobüs durağında birkaç dakika geciken otobüse öfkeli biner, sofrada eşinin yemek tabağını biraz geç koymasına kızar ya da gerilir.

Ayrıca olgunlaşmamış bireyler de ‘aşırı alınganlık’ da gözlenmektedir. Küçük tartışmaları, konuştuklarında dinlenilmediklerini hatta yapılan şakalardan aşırı alınganlık gösterirler ve küserler. Öne çıkan bir özellikleri de ‘Küsme’ dir.

Şimdi bu tür özelliklerin olgunlaşmamış boyutlarını kendinde toplamış bir bireyle evli yani ‘bitmemiş çocuklukları’ olan kişileri hayal edelim. Taraflardan biri ne yapacağını, nasıl davranacağını şaşırmış halde kendini bulurken diğeri yani olgunlaşmamış birey ise eşini suçlayan, eksik gören, mutsuz, veya küsmüş bir durumda kendini bulacaktır. Örneğin eşi ile alış-verişe giden olgunlaşmamış bir birey düşünelim. Trafikte kendisine arkadan hafifçe çarpan bir sürücüden dolayı ya da yol çalışması nedeniyle yolun birkaç km uzaması karşısında aşırı tepki göstererek, alış-verişe gitmekten vazgeçen ve hızını alamayarak ‘senin yüzünden oldu’ diyerek eşini de suçlayan bununla da kalmayıp eve vardıklarında eşine küsen, konuşmayan bir insan. Bu tür davranışları sık sık tekrarlayan olgunlaşmamış biriyle evli olmak ister miydiniz? Cevabınız elbette ‘hayır’ olacaktır. Karşınızda sürekli mızmızlanan, şikayet edip bahane üreten bir eşe sahipseniz ne yapardınız? Gerek yaşının olgunluğuna ve gerekse de evlilik olgunluğuna sahip olmayan bireylerin hem mesleki kariyerlerinde hem de eş ve aile süreçlerinde oldukça zorluklar yaşayama ihtimalleri yüksek olacaktır. Sonrasında, işsiz kalma ya da daha düşük bir kariyerde yer almaya ya da eşinden ayrılmaya giden bir yolda kendini bulacaktır. Bitmemiş çocukluğa sahip bireyler de yalnız kalma, terk edilme, başarısızlık gibi sosyal olayların yaşanması kaçınılmazdır. Oysa olgunlaşmak, beklemeyi, sabretmeyi ve hayatın her zaman bize göre olmadığını kabullenmeyi gerektirir. Hayattan ders almayı, gözlemlemeyi, dengenin önemini fark ettirir.

Bitmeyen çocukluk ile içinizdeki çocuğu yok etmemek ayrı şeylerdir. İçinizdeki çocuk, sizin asıl benliğinizdir. Duygularınızın kara kutusudur. İçinizdeki çocuğun mutlu ve huzurlu olması çok önemlidir.

Peki, ‘Olgunlaşmamış bir bireyle evlilik mümkün mü?’

Evet, mümkündür; ama sağlıklı olması çok zordur. Çünkü, olgunlaşmamış birey, sorumluluktan kaçar, kriz anlarında eşini suçlar, empati kurmakta zorlanır, önceliği sürekli kendi ihtiyaçları olur. Bu durum zamanla eşinde tükenmişlik, yalnızlık ve öfke oluşturur. Son olarak eş ve arkadaş seçinde olgunlaşmış, dengeleri gözeten ve empati yeteneği gelişmiş bireyleri tercih etmeniz dileğiyle..