Dalgalı sulardaki Türk-Alman ilişkileri

Kaldığımız yerden devam edelim. Alman siyasetinde Türkiye’deki iktidarın söylem ve icraatları hâlâ gündem. Türk-Alman ilişkilerinin yaşadığı tarihi kriz aynı ivmeyle ilerliyor. Hal böyle olunca Başbakan Angela Merkel başkanlığındaki yeni Alman hükümeti ise koalisyon pazarlıkları öncesinden belirlediği strateji değişikliğini uyguluyor. Geriye dönelim. 6 Şubat 2018’de AB Komisyonu tarafından yapılan demokrasi, hukuk, temel hak ve özgürlüklerle ilgili

DR. OKTAY YAMAN 23 Nisan 2018 DR. OKTAY YAMAN

Kaldığımız yerden devam edelim. Alman siyasetinde Türkiye’deki iktidarın söylem ve icraatları hâlâ gündem. Türk-Alman ilişkilerinin yaşadığı tarihi kriz aynı ivmeyle ilerliyor.

Hal böyle olunca Başbakan Angela Merkel başkanlığındaki yeni Alman hükümeti ise koalisyon pazarlıkları öncesinden belirlediği strateji değişikliğini uyguluyor.

Geriye dönelim. 6 Şubat 2018’de AB Komisyonu tarafından yapılan demokrasi, hukuk, temel hak ve özgürlüklerle ilgili uyarıların şekillenmesinde önemli rol oynayan Almanya’ydı.

Aynı Almanya’da bir gün sonra Merkel’in başkanlığındaki Hıristiyan Demokratlarla (2005’de Türkiye’ye AB kapısını açan) Sosyal Demokratlar ortak koalisyon metninin Türkiye kısmında AKP’nin öncelikli olarak ısrarla üzerinde durduğu Gümrük Birliği’nin genişletilmesini (güncelleştirilmesini) reddettiler. ‘Yeni fasıllar açılamaz’ kararıyla da net mesaj verdiler.

Aynı gün (7 Şubat 2018) ABD Dışişleri Bakanlığı’ndan şu açıklama yapıldı: “Türkiye’de insan hakları savunucuları, sivil toplum liderleri ve muhalif gazetecilerin gözaltına alınmasında derin endişe duymaktayız. Türk hükümetini, keyfi gözaltına alınan kişileri serbest bırakmaya çağırıyoruz.” Almanya Dışişleri Bakanlığı açıklamayı destekledi.

Yine bir gün sonra Avrupa Parlamentosu’ndan (AP) şu tepki gösterildi: “OHAL meşru ve barışçıl muhalefeti daha da bastırmak, medya ve sivil toplumun barışçıl biçimde ifade özgürlüğü hakkını engellemek amacıyla kullanıldı.” Metnin oluşumunda doğal olarak AB’nin öncü gücü Almanya da rol oynadı.

AP eski başkanı Martin Schulz’a parti içinden muhalefet çıkınca (seçim hezimeti üzerine yıkıldı) dışişleri bakanı olma hayali de suya düştü. Bakan olsaydı Türkiye’ye sert muhalefet yapmayacağı eski dışişleri bakanı Sigmar Gabriel’e verdiği destekle görüldü.

Gabriel’in mevkidaşı Mevlüt Çavuşoğlu’na ‘çay servisleri’ eşliğinde (askeri araç gereç parçaları sevkiyatı ve tank modernizasyonu gibi) ‘tavizler vermesi’ Hıristiyan Birlik/Sosyal Demokrat birlikteliğinin içinde tepkilere yol açtı.

Bunlar arka plan görüşmelerde sıkça dile getirildi. Schulz, ‘bakanlığı istiyorum’ dedi, Gabriel ‘benim hakkım, adaylığını açıklayarak bana saygısızlık yapıldı’ karşılığını verdi. Nihayetinde Schulz-Gabriel ikilisine farklı siyasi sebeplerin de etkisiyle kapılar tamamen kapatıldı. Biri köyüne döndü diğeri kapağı üniversitenin birine attı.

Devam edelim. 15 Şubat 2018’de Berlin’de Merkel-Binali Yıldırım görüşmesi gerçekleşti. Merkel basın toplantısında ikili ilişkilerin iyi gitmediğini sıkça tekrarladı. Öncelikli konulardan birinin gazeteci Deniz Yücel’in serbest bırakılması olduğunu belirtti.

Hukuk devletinde iyileştirmeler olmadan Gümrük Birliği genişlemesinin olmayacağını kaydetti. Aynı toplantıda skandal niteliğinde bir olay yaşandı. Yıldırım, Merkel geri adım atmayınca Yücel’le ilgili olarak “Gereken yapılacaktır. Bize düşen mahkemeye yardımcı olmaktır, işini kolaylaştırmaktadır, önünü açmaktır.” dedi. Yücel ertesi gün serbest bırakıldı.

Fakat Alman hükümeti tüm vatandaşlarının serbest bırakılmalarını istiyordu (ve yine istiyor). Olaydan üç gün sonra Mevlüt Çavuşoğlu Münih Güvenlik Konferansı’na katılım için bir kez daha Almanya’ya geldi. Altay tanklarının yapımı projesine ise onay verilmedi (1000 tank 7 milyar Euro).

Çavuşoğlu bu kez 7 Mart 2018’de tekrardan Almanya’ya (Turizm fuarı) geldi ve Gabriel ile görüştü. Almanya, vatandaşlarının serbest bırakılmalarını istedi. Çavuşoğlu Alman turist beklediklerini söyledi (tam bugünlerde Çekya’da tutuklanan Salih Müslim Almanya’ya getirildi, Almanya kendisinin Türkiye’ye iadesini engelledi).

8 Mart tarihinde eski adalet bakanı Heiko Maas’ın yeni Dışişleri Bakanı olacağı açıklandı. AKP’ye en sert eleştiri yapan Sosyal demokratlardan olan Maas’ın seçilmesi Gabriel’in pazarlıklarını bitirdi.

Maas bakan olduktan sonraki ilk konuşmasında alışılmışın dışında Türkiye konusuna da değinerek gazetecilerin serbest bırakılmalarını talep etti. İzleyeceği siyasetle ilgili önemli bir ipucuydu söyledikleri.

13 Mart 2018’de Almanya eski içişleri bakanı Thomas de Maiziere “Osmanen” isimli çeteye baskın düzenlettirdi. 3 eyalette 1000 polisle 60 bina arandı, silahlara el konuldu.

AKP Almanya kolu UETD dernekleri de arandı. “Vekil Metin Külünk’ün ilgili çeteye paralar aktardığı” istihbarat raporlarına alındı. Bazı UETD üyelerinin uyuşturucu, gasp, adam yaralama gibi suçlardan hüküm giymiş kişilerle ilişkileri olduğu ifade edildi. İlgili çete üyelerinin bazı “UETD organizasyonlarında güvenlikçi olarak işe alınmaları” gibi. Tüm ifadeler istihbarat raporlarında yer alıyor.

14 Mart 2018’de Merkel yemin ederek resmen göreve başladı. Tam bir hafta sonra Federal Mecliste yaptığı konuşmada “NATO partneri Türkiye’yle işbirliği zor, gazetecilerin hâlâ tutuklu olmalarından dolayı da.” tepkisinde bulundu. Afrin operasyonlarına destek verilmediğini de kaydetti.

21 Mart 2018 tarihli BM İnsan Hakları Yüksek Komiserliği Türkiye raporundaki eleştiriler Berlin tarafından desteklendi: “Kamu ve özel sektörde keyfi işten çıkarmalar, basın ve sivil toplum kuruluşlarının kapatılmaları, özel mülkiyetlere çöküşler, kolektif cezalandırmalar kabul edilemez.”

Hürriyet gazetesine ‘el koyma’ olarak değerlendirilen satış gerçekleşince Alman Axel-Springer holding elindeki Hürriyet hisselerini satışa çıkaracağını duyurdu (yüzde 7). Demirören grubuyla beraber çalışılmayacağı mesajı verildi.

24 Mart 2018’de Spiegel dergisi “Metin Külünk, Berlin’den Tayyip Erdoğan’ı telefonla aradığında Alman emniyeti telefonunu dinledi” diye yazdı. Emniyet haberi yalanlamadı. Dinleme olayı Haziran 2016’ya ait olsa da Külünk’le ilgili iddiaların güncelliğini koruması dinleme olayını gündeme taşıdı.

Olaydan tam iki gün sonra (26 Mart) Külünk’le bağlantılı olduğu iddia edilen “Osmanen Germania” çetesi ve UETD üyeleri dâhil 120 kişiye soruşturma açıldığı, 30 tutuklama kararı çıkarıldığı kamuoyuna açıklandı. Davaların Ocak 2019’da sonuçlanacağı ifade ediliyor.

Aynı gün (yine 26 Mart 2018) Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın katılımıyla Bulgaristan’ın Varna şehrinde düşük seviyeli AB Türkiye Zirvesi gerçekleştirildi. Almanya’nın etkisiyle AB, Gümrük Birliği güncellemesi ve Türk vatandaşlarına vizesiz serbest dolaşıma kapıları kapattı.

Yeni Akit’in Merkel’i birçok kez yaptığı gibi Adolf Hitler olarak gösteren 26 Mart 2018’deki manşeti Berlin’in tepkisine yol açtı.

5 Nisan 2018’de Almanya’nın Ankara Büyükelçisi Erdmann soru üzerine “Gülen hareketi Almanya’da terör örgütü listesinde yer almıyor. ‘FETÖ’ ifadesini kullanmam mümkün değil.” açıklamasında bulundu ve bir kez daha “kanıt yok” eklemesi yaptı. Erdmann şunların da altını çizdi: “Özgür basın toplumların siyaset, fikir ve iktisat gibi pek çok alanları bakımından garantör konumdadır. Özgür basın ve adil yargılama için bundan sonra da gerekli konumumuzu alacağız.” Mesajlar netti.

Kosova’daki MİT operasyonu Almanya’nın da tepkisini çekti. Almanya İçişleri Bakanlığı Sözcüsü Sonja Kock 7 Nisan 2018 tarihinde Federal Basın Evi’nde Bekir Bozdağ’ın “operasyonlar sürecek” açıklamasıyla ilgili olarak “Almanya’da yaşayan insanların güvenliğinin tehlikeye girmesi durumunda Alman güvenlik birimleri müdahale edecektir. Güvenlik birimlerimiz tüm insanların güvenliğinden sorumludur.” uyarısında bulundu.

12 Nisan 2018’de Diyanetin Almanya kolu DİTİB’e bağlı bir camide yaşları 7-11 arasında değişen çocuklara temsili silahlar ve asker kıyafetleriyle müsamere yaptırıldığını gösteren görüntüler basına yansıdı.

Polis soruşturma başlattı, DİTİB ‘bir daha olmayacak’ özründe bulundu, eyalet meclisi konuyu gündeme taşıdı. Proje paralarının kesilmesi ve işbirliğinin sonlandırılması gündeme, olayın yankıları devam ediyor.

20 Nisan 2018’de AB en sert Türkiye raporunu açıkladı. Raporda “Türkiye AB’den büyük adımlarla uzaklaştı.” denildi.

“Hukuk devleti ilkesinde gerilemeler, ifade özgürlüğünde kısıtlamalar, TBMM’nin yetkilerinin kısıtlanması, temel hak ihlalleri, güçler ayrılığının zayıflatılması, yargının ele geçirilmesi” gibi bir dizi eleştiriyle AB kapısı kapatıldı. 150000 kişiye gözaltı, 78bin ihraç, 150 üzeri gazetecinin hapse atılması keyfilik olarak ele alınarak kınandı.

17 Nisan 2018’de Merkel’in sağ kollarından Ekonomi/Enerji Bakanı Peter Altmaier, Berat Albayrak’la Berlin’de bir araya geldi. Albayrak “vazgeçilmez ortaksınız” dedi.

Altmaier ekonomik işbirliğine sıcak bakıldığını ifade etse de Türkiye’de tutuklu Alman vatandaşlarından duyduğu rahatsızlığı kendisine iletti. Görüşmeden bir gün sonra Türkiye’deki Alman EWE şirketinin Bursa ve Kayseri’den çekileceği basına yansıdı. 2007’den itibaren Türkiye’de faaliyet gösteren şirket 1 milyon haneye doğalgaz sevkiyatında bulunuyordu.

Gelelim Türkiye’de 24 Haziran 2018 tarihine alınan erken seçime verilen tepkiye. Merkel’in Hıristiyan Demokrat Genel Sekreteri Kramp-Karrenbauer “Seçim mitingleri Almanya’da yapılmamalı. İçteki birlikteliğimize zarar verecek Türk iç siyaseti istemiyoruz.” açıklamasında bulundu.

Yani Merkel’in mesajını iletti. Almanya Dışişleri Bakanlığı ise AKP’den yapılan Nazi benzetmeleri sonrasında 30 Haziran 2017’de alınan propaganda yasağına dikkat çekerek “Seçimlere 3 aydan kısa süre kala yapılan seçim mitingi başvurularına izin verilmemektedir.” diyerek tavrını ortaya koydu.

Sonuç: Alman-Türk ilişkileri görüldüğü gibi yüksek dalgalı sularda karşı karşıya gelmeye devam ediyor. Gündelik iç siyasete malzeme yapılmayacak önemdeki bu köklü ilişkilerin tekrardan akılcı bir düzleme oturtulması gerekiyor. Yazık gerçekten çok yazık.