Nimet ve lütfuna nail ettiklerinin yoluna iletme

Fatiha‘da ”Nimet ve lütfuna nail ettiklerinin yoluna ilet. Gazaba uğrayanların ve sapkınlarınkine değil.“ şeklindedir. Nimetlere nail olanlar, gazaba uğrayanlar, sapkınlar kimlerdir, Kuran’a soracağız. Tabii ki sırat-ı müstakim ile ilgili olduğu kesin. Ama öncelikle ayetin düşündürdüklerine odaklanacağız. Nimet herşey olabilir. Para, makam, akıl, ilim, basiret hatta sevebilmek bile nimet olabilir. Neye göre verilir, bana verilmemiş midir,

SEDAT İLHAN 03 Nisan 2022 YAZARLAR

Fatiha‘da ”Nimet ve lütfuna nail ettiklerinin yoluna ilet. Gazaba uğrayanların ve sapkınlarınkine değil.“ şeklindedir. Nimetlere nail olanlar, gazaba uğrayanlar, sapkınlar kimlerdir, Kuran’a soracağız. Tabii ki sırat-ı müstakim ile ilgili olduğu kesin. Ama öncelikle ayetin düşündürdüklerine odaklanacağız.

Nimet herşey olabilir. Para, makam, akıl, ilim, basiret hatta sevebilmek bile nimet olabilir. Neye göre verilir, bana verilmemiş midir, hep kafamı kurcalamıştır bu tür sorular. İlkokul yıllarımda peygamberlik müessesesinin sona erdiğini öğrenince şok olmuştum. Aynı hissiyatı oğlumda da gördüm. Bu açmaz sadece bize ait bir şey midir yoksa insanlığın yüzleşmesi gereken bir durum mudur, acaba? Direkt satış sistemlerinde, ne olmak istiyorsanız sanki olmuş gibi davranınız denilirdi. Zengin mi olmak istiyorsunuz, sanki çok paranız varmış gibi davranınız, böylece parayı çekebilirsiniz. Bu kural her zaman geçerli midir, bilmemiz ne yazık ki mümkün değil. Ama istemek önemli, ne istediğini bilmek, nereye gittiğinin farkında olmak, o hali yaşamak önemli.

Sırat-ı müstakim kavramını en üst seviyede bize yaşayarak gösterenler başta peygamberler olmak üzere sıddıklar, şehitler, salihler olmalı. Ancak onların da bu duayı ettiklerini gözden kaçırmamalı. Nimete nail olanların yoluna ulaşmak isteyenler nimete nail olmuş bile olabilirler. Durumundan emin olanlar adım adım, hak adına, ayetler söyleyerek başka vadilere kayabilirler. Diğerlerini anlama gayretini es geçebilirler çünkü.

Veya birbirimize davranışlarımız ile, hissettirdiklerimiz ile biziz. Halk ağzı ile söylemek gerekir ise, sırat-ı müstakim birlikte yaşama gayretini ifade eder yani. Yaşanılan her hadiseye karşı gösterdiğimiz tavırlarda olmazsa olmaz denilebilecek 3-5 kriter haricinde, kişileri kırmamak, sorumluluk almak, toplumsal faydayı gözetmek, neyi yaptığında neyin gerçekleşeceğinin farkında olmak.

Ayetin mealinde ilk bakışta iyiler, kötüler olmak üzere iki grup görülür ve iyilerden olmak istenilir. Ancak bu ayete muhatap olan kendi hayat yolunu da düşünebilir. Atılan her adım, alınan her karar, her düşünce, hal, tavır, niyet ile kendi ruhumuzu inşa ederiz, geleceğimizi belirleriz.

Bu kriter dünya için de geçerlidir, ahiret için de. Hatta farkında olabildiğimizce görürüz ki konuştuğumuz şeyler sonuçlardır, dünün sonuçları. Bugün yapılması gerekenler, ciddi bir kaza yaşandı ise acil can kurtarma faaliyetleri, kendi adımıza ders çıkarma ve geleceği planlama olmalı.

Ayette nimete nail olanların ön plana verilmesinde psikolojik ve sosyolojik olarak insanlığın realitesi vardır. Kendimizin yapabilmesi mümkün olmayan çok büyük projelerde bir şekilde üzerinde mutabakat sağlanmış oluşumlara dahil olabiliriz. Bunlara ihtiyaç vardır. Yaşanan bir sürü müsbet-menfi örnek bulunur, bilen bilir. Böyle organizasyonlarda bulunmamız herşeyi kabul etmemiz anlamına gelmez. Kendi sorumluluğumuzu alamıyorsak eğer, oluşumda kendimizi ifade etme imkanı bulamadık ise, yaşanan herhangi bir problemde arkamızı dönüveririz. Problem peşimizi bırakır mı bilmem ama dönünce arkamızı, kurtulduğumuzu sanmak gibi bir açmazımız var ne yazık ki. Başarılı veya başarısız, böyle hareketlerin en temel yapı taşı, nimete nail olanların iyi veya kötü kopyalarıdır.

Ayet nimete nail olanların yoluna iletilmek üzere duadır. Nimete nail olmak istemektir. Bu duayı edemiyorsak gazaba uğrayanların, sapkınların yoluna girme riskimiz yüksektir. Çünkü bu kendimizi, insanlığı, Allah’ı, peygamberlik müessesesini anlamamamızın bir sonucudur. Hayata bakış açımızın, önceliklerimizin, hadiselerin hikmetini anlama gayretimizin azlığının, bilmenin her şeyi çözüvereceği aldanmışlığımızın…

Dost meclislerinde birileri ile kitap sayımızı yarıştırırken bulabiliriz kendimizi. Onun 1000 tane kitabı var, benim de 500 tane. Ya Efendimizin?

Bizim gibi düşünmeyen insanları tekfir ediveririz hemen. Birilerinin kötü olduğunu ispata veririz tüm sermayemizi, zamanımızı, enerjimizi. Ya çözüm? Veya neden haksızlığa uğrarız ki?

Ayetleri ezberleriz, tefsirleri okuruz, hadisleri biliriz. Kendimize göre yorumlar yaparız. İşimize gelmediğini inkar ediveririz. O da bir insandı deyiveririz Efendimiz için. Kim hayır der ki buna. Ama nedir bunu söylemenin hikmeti. Yaratılmış olma yönüyle birbirimizden farkımız yok, evet. Ama o, Allah’ın rasülüdür.

Efendimiz için pek çok şey anlatılır. Ama beni en fazla etkileyen hal, onun doğallığıdır, yüreğinin genişliğidir. Ve o beni sever. Hak etmesem de sever, sevmesi onun şefkatindendir.