Terörün dini, dili ve ırkı olur mu?

Terörün dini, dili ve ırkı olur mu?

Cuma günü tüm dünya Yeni Zelanda’dan gelen acı haberle sarsıldı. Aşırılıkçı, cani ve katil bir terörist, Christchurch şehrindeki bir camiye uzun namlulu silahla saldırıp 50 den fazla insani katletmişti. Üstelik o kadar soğuk kanlı idi ki, bu vahşice katliamı internetten canlı yayınlama cesareti göstermişti. Basına yansıyan görüntüler dehşet verici idi. Her yer kan içinde, sağa

DR. MUSTAFA AKDAĞ 16 Mart 2019 DR. MUSTAFA AKDAĞ

Cuma günü tüm dünya Yeni Zelanda’dan gelen acı haberle sarsıldı. Aşırılıkçı, cani ve katil bir terörist, Christchurch şehrindeki bir camiye uzun namlulu silahla saldırıp 50 den fazla insani katletmişti. Üstelik o kadar soğuk kanlı idi ki, bu vahşice katliamı internetten canlı yayınlama cesareti göstermişti.

Basına yansıyan görüntüler dehşet verici idi. Her yer kan içinde, sağa sola kaçışan savunmasız masum insanlar ve onlara dönüp dönüp ateş eden kaçık bir katil. Elinde ise daha sonra ele geçirilen, üzerine adeta nefretini nakış nakış işlediği tam otomatik silahı.

Katledilen Müslümanların kimisi doktor, kimisi akademisyen bazıları ise daha üç yaşında bebek.

Kendisinden haber alınamayan onlarcası ise meçhul.

Aileleri perişan, bazıları bir ekmek parası için ta dünyanın diğer bir ucuna göndermiş eşini, kardeşini, kimisi de daha iyi bir eğitim için.

İçlerinde sporcular var, kültür ve sanat alanında isim yapmış olanlar, hatta bu yüzden anavatanında huzur bulamayıp terk etmek zorunda kalmış olanlar.

Bazılarının durumu ise daha da trajik. Ülkesi Suriye’deki manasız savaştan kaçmış ve daha demokratik, daha medeni ve daha güvenli diye düşünerek başka bir kıtaya, Yeni Zelanda’ya sığınmış. Ama ne acıdır ki kendisinden kaçtığı savaş ve ölüm onu orada da bulmuş. Din düşmanı ırkçı bir manyağın kör kurşunları ile şehit olmuş.

Ne kadar trajik ki, katil B. Tarrant veya bir yakını, olaydan bir gün önce kalp sorunu ile hastaneye kaldırılsaydı, orada belki de bugün katlettiği kardiyolog A. Hamid tarafından tedavi edilecek, hayata döndürülecekti. O ise bugün kendi doktorunu katletmiş oldu.

Fakat radikalizmin, nefretin ve şiddetin böyle bir özelliği var. İnsanın aklını ve vicdanın köreltiyor. Bu yüzden insanoğlunun doğasındaki bu potansiyel nefret ve şiddeti duygusunu bastırması, yok etmesi ve mümkünse bir daha hiç canlandırmaması gerekir.

Diğer taraftan onlarca insanın hayatına mal olan bu elim olay ne işe yaradı?

Şayet Hristiyanlık adına yaptı ise, bizzat komşu hakkını gözetmeyi emreden, şiddet karşıtı olması ile bilinen kendi Peygamberi Hz. İsa’nın ruhu incinmemiş midir?

Eğer ülkesi adına yaptı ise, ki Avusturya vatandaşı imiş, hem bu ülkeyi hem de Yeni Zelanda’yı uluslararası arenada mahcup edip, imajını zedelemiş olmadı mı? Maalesef Yeni Zelanda, artık o meşhur “haka dansı” ile değil de, tıpkı Norveç gibi, hak etmese de, aşırılıkçı manyak bir katilin adı ile anılacak.

Aslında sayın Merkel’in de dediği gibi, bu saldırı sadece Yeni Zelanda Müslümanlarına yapılmadı, aslında Yeni Zelanda halkı, demokrasisi ve değerlerine karşı da yapıldı.

Global tesiri açısından ise, Avrupa’da hazırda bekleyen aşırılıkçı, ırkçılar harekete geçip içlerindeki nefreti akıtmaya başladılar bile. Şiddetten, ayrılıktan, terörden nemalananlar hemen olayı istismar ettiler.

Hatta olayı 1. Dünya savaşına oradan da Türkiye’ye bağlayıp her şeyi herkesi Türkiye düşmanı sanan paranoyaklara da gün doğdu bile.

Dünya medyası ve özellikle de Alman basını da medya ahlakı açısından tekrar bir imtihan geçiriyor. Katillerin kimliği ortada iken ve bunu niçin yaptıklarını hem de canlı olarak internet üzerinden dünya aleme duyurmuşlarken, gerçeği olduğu gibi anlatmaktan kaçma telaşındalar. Belli ki ortaya çıkan vahşet değil de maktulün kimliği üzerinden bir değerlendirme yapılıyor.

Belki de iç politika açısından aşırı sağın daha da güçlenmesinden korkuyorlar. Bu tutum ise maalesef kalbinde, aklında bu tür aşırılıklar ve nefret besleyen, terör ve şiddete meyilli insanların ekmeğine yağ sürüyor, onlara cesaret veriyor, üzerlerindeki toplumsal baskıyı bertaraf ediyor.

Ama artık mızrak çuvala sığmıyor. Bu art niyetli tutumlar, ikiyüzlü tavırlar ve korkaklık artık saklanamaz durumda. Özellikle Almanya’da aşırılıkçı ve radikal sağcı saldırıların artması buna işaret. Sadece son bir yıl içerisinde camileri, lokalleri ve bizzat Müslüman bireyleri hedef alan 1000 e yakın nefret içerikli saldırı gerçekleşti.

Oysa, terörün, şiddetin dini ve ırkı yok. Bu bir insanlık suçu ve buna karşı gelmek de bir insanlık görevi.

Sağduyulu Müslümanlar olarak bizlerin görevi, şiddete şiddetle karşılık vermeden, tepkimizi demokratik yollarla dile getirerek kamuoyu oluşturmak ve içinde yaşadığımız toplumu oluşabilecek daha başka toplu nefret eylemlerine karşı uyarmaktır.

Genel manada ise birlikte yaşamanın esaslarını öne çıkarıp, hoşgörülü, barış ve huzur dolu, nefret ve şiddet içermeyen bir dinimizin ve kültürümüzün olduğunu birebirde, ya da medya-sosyal medya aracılığı ile çevremize duyurmak, anlattıklarımızı da yaşantımız ile ispatlamaktır.