Korona salgını sebebiyle epey yıpratıcı geçen iki yıldan sonra yeni yıla umutla girelim demiştik ama bu kez de zalim ve cahil insanoğlunun yine o ilk hastalığı nüksetti ve yine kan dökmeye meyletti. Hep hırslı, elindekinin daha fazlasını elde etmek için çabalayan, güce tapan ve zalimlikte, firavunlarla nemrutlarla yarışan insanoğlu.. Ve onların torunları olan günümüz zorbaları,
Korona salgını sebebiyle epey yıpratıcı geçen iki yıldan sonra yeni yıla umutla girelim demiştik ama bu kez de zalim ve cahil insanoğlunun yine o ilk hastalığı nüksetti ve yine kan dökmeye meyletti.
Hep hırslı, elindekinin daha fazlasını elde etmek için çabalayan, güce tapan ve zalimlikte, firavunlarla nemrutlarla yarışan insanoğlu..
Ve onların torunları olan günümüz zorbaları, yine yeniden depreşen bu arzularını yatıştırmak için birtakım bahaneler buldular ve Birinci ve İkinci Dünya savaşlarından çok çekmiş, soğuk savaşın izlerini hala üstünden atamamış 21. yüzyıl Avrupa’sının doğusunda çok tehlikeli bir savaşa tutuştular.
Üstelik yine kış kıyamet demeden, sivil, kadın, çocuk demeden ateş makinalarını çalıştırdılar. Kurdukları baskı rejiminin devamı için sürekli kavgayı esas alan bu katiller, maziyi kendilerine meze yapıp kendinden belki de 10 kat küçük bir ülkeye saldırdılar. Üstelik kendileri ile aynı dili konuşan, aynı soydan gelen kardeşlerini gözlerini bile kırpmadan öldürerek.
Koskoca şehirler yakılıp yıkılıyor, insanlar göç ediyor. Sadece 10 gün içinde 1 milyon insan Ukrayna’yı terk etmiş durumdalar. Düşünsenize bu insanlar tıpkı bizim gibi 1 ay öncesinde evinden işine, işinden evine gidip gelen insanlardı. Bir sabah uyanınca ülkelerini onlardan isteyen bir zorbanın tehdidi ile varını yoğunu terk edip ya ülke dışına çıkıyor ya da yeraltındaki sığınaklara iniyorlar.
Rusya çıkardığı bu yangının büyüklüğünün, hatta kendisini de yakabileceğini hesap etmiş midir bilmiyorum ama barışın unutulup her yerde savaş tamtamlarının çalınmaya başlanması çok endişe verici. Açılan bu yara sadece ordularla sınırlı kalmıyor elbette, ülkeler ister istemez ekonomik çöküntüye ve büyük siyasi ve sosyal krizlere sürükleniyor, iç savaş ve kargaşaya götürecek hadiseler tetikleniyor ve en önemlisi de masumlar, zayıflar, kadınlar, yaşlılar ve çocuklar en büyük zararı görüyorlar, her uğursuz olayda olduğu gibi burada da girdabın içinde kaybolup gidecekler.
İşte bu yazıda bu kirli savaşın en büyük mağduru olan çocuklardan bahsetmek istiyorum. Tıpkı korona salgını gibi hiçbir dahlinin olmadığı bir musibetin içinde buldular kendilerini.
Sadece Ukrayna’daki çocuklardan bahsetmiyorum elbette. Onların yaraları daha derinden ve belki de tamiri yıllar sürecek, ya da hiç tamir olmayacak, hep kanayacak cinsten. Ama başta Almanya olmak üzere diğer Avrupa ülkelerinde ve dahi dünyada çocuklar bu tür bir olguyu ilk defa bu kadar yakın hissediyorlar. Yaygın medya ve özellikle de sosyal medyanın da tesiri ile her gün bu haberlere tanık oluyor, aktif ya da pasif vs. duyup izliyorlar. Zira savaş sadece saha da değil dijital ortamda da devam ediyor. Enformasyon çağında bilgiler kontrolsüz yayılıyor. Radyasyon kadar tehlikeli.
İşte tam bu hengamede savaş onların nazik ruhlarında nasıl bir iz bırakıyor? Bilmiyoruz işin aslı. Bazı şeyler kaçınılmaz da olsa acaba çocuklarımızı bu radyasyonvari serpintiden nasıl koruyabiliriz? Uzmanlar da veliler de bu konuda kafa yoruyorlar.
Üzerinde durdukları ilk nokta, bu bir nevi kaçınılmaz dalga karşısında hiçbir şey olmuyormuş gibi davranmak değil, meseleyi onların anlayacağı şekilde izah etmek gerektiği.
İkincisi de bilgilendirme ağlarını denetlemek ve özellikle terör, kan, ölüm ve bombalama görüntülerini kontrol altına alıp filtrelemek, onların zihinlerini kirletmemek, iğfal etmemek gerekiyor. Bunun en birinci yolu da büyüklere yönelik, ajitasyon içeren haberlerden çocukları uzak tutmak. Kontrolsüz ortaya saçılan görüntüler, ağlayan kadın ve çocuklar, yıkılmış evler, yere serilmiş cesetler çocuklarda kaygıyı artırıyor, korku ve güvensizlik doğuruyor.
Burada da yayıncıların medya etiği devreye giriyor ama onun tamiri daha zor ve uzun bir süreç.
Diğer bir husus da çocukların ister istemez kulağına gözüne gelen bu kontrolsüz bilgileri algılamalarına yardımcı olmak. Uygun izahlar getirmek. Nefreti körüklemeden objektif bir söylem geliştirmek. Bu konuda o yaş grubunun algısını da unutmamak gerekir. Zira her çocuk ayni değil. Fakat araştırmalar gösteriyor ki örneğin 14-17 yaş grubundaki çocuklar sandığımız kadar olaylara ilgisiz değiller. Haberleri takip ediyor ve bunu kendi aralarında konuşuyorlar.
Hangi yaştan olursa olsun çocukların duygu ve algılarına değer vermek, onları ciddiye almak gerekiyor. Sen anlamazsın, çocuksun otur oturduğun yerde tarzı söylemler pedagojik değil. Onların anlayacağı şekilde anlatmak önemli. Kendi kafasında bir yere oturtmasına yardımcı olmak gerekir. Varsa endişeleri onları gidermek gerekir.
Daha küçük yaş gruplarında ise soyut meseleleri anlamak zordur. Gerçek ile hayal iç içe olduğu için daha çok görsellik ön plana çıkarılmalıdır. Bu tarz bir musibetin niye olduğundan çok musibetzedelere nasıl yardım etmek gerektiği anlatılabilir ve itfaiye, polis, doktor görselleri öne çıkarılarak, ilk yardımın önemi ve nasıl yapıldığı aktarılabilir.
10 yaş ve daha büyük gruplarda ise önce onların olaya nasıl yaklaştığını dinlemek, onların anlatımlarına kulak vermek gerekir, gerekirse tamir etmek gerekir. Sonrasında da ister istemez bu duruma düşmüş insanlara nasıl yardımcı olunabileceği konuşulup, beraber resim, maket veya makale tarzı bir aktivite birlikte planlanabilir. Böylece onların korku ve endişeleri ortaya çıkarılıp tamir edilmiş olur.
Kısacası çocuklar bilgilendirilirken dikkat edilmesi gerekenler: şiddet içeren resim ve videolar filtrelenerek, onların yaşına uygun basit ve anlayabilecekleri kelimelerle, zararsız resim ve karikatürleri kullanarak, meselenin bağlamı ve arka planı atlanmadan aktarılmalı ve izah edilmelidir.
Onlara karşı açık fikirli olmak, meseleyi bir çerçeveye oturtmak için gerekirse uygun video ve resimlere birlikte bakıp izah etmek, kendi zorlandığımız konularda da “ben de anlayamıyorum” “olaylar beni de çok üzüyor ve endişeye sevk ediyor” diyebilmek ve onların endişelerini paylaşmak gerekir. En önemlisi de çocukların dikkatini daha farklı ve onların sevebileceği spor, sinema, aktivite vb. diğer aktüel konulara sevk edip bu zor konuyu daha az önemli hale getirebilir, gündemlerinden düşürebiliriz.