Kurban ve fedakârlık

Kurban ve fedakârlık

Kurban fedakârlık demektir. Kelime kökü itibari ile Arapça “yaklaşmak” manasına geliyor. En sevdiğimiz şeyleri terk etmek, onlardan fedakârlıkta bulunmak. Bunlar olmadan herhangi bir şeye yaklaşmanın mümkün olamayacağını ifade ediyor aslında. Yani sevdiğimizi iddia ettiğimiz şeyleri elde etmek, ya da onların sevgisine layık olmak ve devamlı kılmak için bazı şeylerden feragat etmek gerekiyor. İşte Kurban Bayramı

DR. MUSTAFA AKDAĞ 11 Ağustos 2019 DR. MUSTAFA AKDAĞ

Kurban fedakârlık demektir. Kelime kökü itibari ile Arapça “yaklaşmak” manasına geliyor. En sevdiğimiz şeyleri terk etmek, onlardan fedakârlıkta bulunmak.

Bunlar olmadan herhangi bir şeye yaklaşmanın mümkün olamayacağını ifade ediyor aslında. Yani sevdiğimizi iddia ettiğimiz şeyleri elde etmek, ya da onların sevgisine layık olmak ve devamlı kılmak için bazı şeylerden feragat etmek gerekiyor.

İşte Kurban Bayramı da dini bir sembol olarak aslında Hz. İbrahim ve İsmail (AS) şahsında en güzel yakınlaşma ve fedakârlık örneğidir. Meseleyi hayvan boğazlamak, et yemek vs. gibi basit sonuçlara indirgemek Kurban vecibesinin manasını tam anlamamak demektir.

Zira Hz. İbrahim Allah için en sevdiğini feda edecek kadar, biricik oğlu İsmail de O (CC) ve babası için canını dahi verebilecek seviyede bir sevgi ve yakınlık imtihanına tabi tutuldular ve bu imtihanı başarı ile geçip Allah huzurunda nelerin feda edebileceğine dair canlı örnekler oldular.

Öyle bir evlat ki tam bir iman, itaat ve bağlılık içinde, sevgi ve saygısını ispatlama sadedinde hiç korkmadan boynunu bıçağa uzatacaktır ve bu jest karşısında daha büyük bir jest ile yani imtihanın hediyesi olan Kurban hediyesi ile taltif olunacaklardır. Evet biz her yıl başkasını değil de İbrahim ve İsmail’i hayırla anıyorsak bu bir insana yapılabilecek en büyük jest değil de nedir.?!

Bu açıdan da bütün inananlar için sembolik olarak çok mühimdir. Zira hikayenin sonunda, aslında Allah’ın insanları en sevdikleri ile imtihan edebildiği, bunu onların mertebelerini artırmak için yaptığı, hatta bu noktada örnek ve öncü şahsiyetler olarak peygamberlerin bu zor fedakârlık seviyesinin zirvesinde olduklarını ifade eden önemli bir örnektir. Diğer türlü Rahman ve Rahim olan Allah’ın (CC) bir insanın katledilip boğazlanmasını emretmesi çok manasız kalır.

Öte yandan, aslında dünya hayatı dediğimiz şey, can, mal, evlat, saltanat gibi geçici şeylerin bize bahşedildiği, bunların bir müddet sonra yine veren tarafından geri alındığı bir yer değil de nedir? Elbette bunlar olmadan olmaz. Ama bütün bunların geçici olduğu ve gerekirse çabucak vazgeçebilmek gerektiğini anlama ve gösterme açısından da bir irfan ve hikmet vesilesidir kurban.

Üstelik bu Hz İbrahim’in “Halilullah” yani “yakın dost” “sevgili” makamına erişmek için yaptığı  pek çok fedakârlıktan sadece birisidir. Nasıl ki bir sevgili sevdiği için her şeyi göze alır, o da bu uğurda Putperestlerle mücadele etti, çağın Nemrutlarına meydan okudu, zalimlerin önlerinde diz çökmedi, bu yüzden ateşlere atılıp canını bile feda etmeye hazır olduğunu gösterdi.

Çocuk yaşta meselenin özünü kavrayıp bıçağa korkusuzca boyun uzatan İsmail’in babası olmak da tam bu idi işte; zira o da daha İsmail yaşında iken büyük bir cesaretle ve canı pahasına mabetteki putları kırmıştı.

Büyüyüp aile kurunca ise, bir erkek evladı olmasını Rabbinden dileyip “yolunda kurban etme” sözü verdi ve böylece İsmail’ine kavuştu. Verdiği sözü ise hiç unutmadı aslında. İsmail’in güzel yüzüne her baktığında ahdinin altında ezildi, fakat rahmet ve af kapısından da hiç ayrılmadı. Rabbi önünde nazlanma makamından örnekler veriyordu inananlara. Oysa imtihanına İsmail’ini de ortak etmişti farkında olmadan.

Eşi ve çok sevdiği oğlunu Mekke’ye götürüp ıssız ve kurak çöllere bıraktığı yani hicret ettiğinde de aslında en büyük fedakârlığı yapmıştı. Zemzem onları hatırlatır hep. Çaresizlik ve ıstırap halinde içilen bir damla suyu.

Kâbe’yi yeniden inşa vazifesinde de İsmail yegane yardımcı idi. Büyük usta oğlu ve eşi ile kolları sıvayıp şerefli bir esere imza atmış oldular. Öyle ki yüzyıllar sonra o şehirde neşet edecek torunların en kutlusu Kutlu Peygamber Hz. Muhammed’e (SAV) baki bir eser bıraktılar.

Bu manada Kurban, vaatleri yani verilen sözlerin unutmamanın da sembolüdür aslında. İki ateş arasında olsa bile doğrulardan vazgeçmemektir. Üstelik yanmadan sahil-i selamete ulaşabilmenin adıdır.

Bugün bile böyle zor durumda olan gerçek inananlar için Allah’ın yardımın muhakkak geleceğine dair bir ümit mesajıdır. Nemrutlar ateşe attığında „soğuk ve selametli ol“ emrine uyan ateş de; defalarca denemeye rağmen İsmail’i kesmeyen bıçak da emre itaatte örnektirler. Allah dilerse zor imtihanları da selamet ufuklarına çevirir.

Diğer bir hikmetli yani ise, İbrahim’in istişare ahlakıdır.  Allah’a olan vaadini ailesine anlatır ve çocuk bile olsa İsmail ile konuşur, onlarla istişare etmenin önemini öğretir bizlere.

Tabi ki, atası Âdem’i cennetten kovduran şeytan ve aveneleri de iş başındadır. Bu ameli engellemek için türlü oyunlar peşindedir yine. Önce anneyi ziyaret eder şefkat damarından girerek ve hükmün icrasının önüne geçmeye çalışır ama başaramaz, küçük İsmail ise onun oyununa gelmediği gibi attığı taş ile gözünün birini kör edip şeytanı “kör şeytan” yapar.

Bir gözünü de kaybetse şeytan batıl davasından vazgeçmez. Son çaresi iman abidesi İbrahim’i aldatmaya çalışmak olur. Ondaki evlat sevgisi ve neslinin devam etmesi gibi insani zaaf taraflarını bilir ve bunları kullanmaya çalışır ama Hz. İbrahim’in çelikten iman duvarına çarpan bu oyunlar şeytanı alt eder.

Bıçak da farkındadır vazifesinin, kesmeye izinli değildir o güzellerden güzel boynunu gül yüzlü İsmail’in. Baba ise verdiği sözün arkasındadır. Tekrar tekrar dener. Sonunda muradın bu olmadığı belli olur. Sır perdesi aralanır ve gökyüzünden bir koç hediye gönderilir peygamber yerine kurban olsun diye.

Böylece peygamberler aracılığı ile alınacak olan iman, itaat ve teslimiyet dersi tamam olmuştur.

Onun sünneti olan kurbanlar bugün de yine dünyanın her yerinde Allah’a sunulmakta, bütün dünyada fakirler, garipler, mağdurlar bunlardan nasibini almakta…