Gurbet elden bir yıldız kaydı!

Gurbet elden bir yıldız kaydı!

Ah bu eller, gurbet eller diye başlayan bir türkü var. Çok dokunmuştur hep bana. Belki de çok erken yaşta gurbete, ailemden uzağa, yatılı okula gidip çocukluğumun en güzel yıllarını gurbet ellerde hep sevdiklerime özlemle geçirdiğimden olsa gerek. Ruhen hassaslaşıyor insan. İçinde gurbet kelimesi geçen her söz, şarkı yada yazı dikkatini çekiyor, zaman ve mekan tanımaksızın

DR. MUSTAFA AKDAĞ 02 Şubat 2021 DR. MUSTAFA AKDAĞ

Ah bu eller, gurbet eller diye başlayan bir türkü var. Çok dokunmuştur hep bana. Belki de çok erken yaşta gurbete, ailemden uzağa, yatılı okula gidip çocukluğumun en güzel yıllarını gurbet ellerde hep sevdiklerime özlemle geçirdiğimden olsa gerek. Ruhen hassaslaşıyor insan.

İçinde gurbet kelimesi geçen her söz, şarkı yada yazı dikkatini çekiyor, zaman ve mekan tanımaksızın alıp götürüyor bakışlarını düşüncelerini uzaklara.
Gurbet, insanlığın başından beri hep var olmuş gerçi, hatta en güzide insanlar bile ya cebren ya da iradi olarak bununla imtihan olmuşlar. Sevdiklerinden ayrı olmak, eş ve dostunu özlemek, doğup büyüdüğün toprakları, havasını
suyunu unutamamak. Gurbetin zorlukları deyince insanın aklına gelenler.

Ama herkesin gurbeti de ayrı ayrı tabi ki. Hiç kimseninki birbirine benzemez.
Bazen de gurbet içinde gurbetler var ki en zoru da o olsa gerek.
Akraba, eş, dostun yokluğuna gurbet ellerde edindiğin, bazen en yakın akrabadan daha yakın olan, zor günlerinde sarıldığın, fırtınada tutunduğun çınarlar gibi dostlar var ya, işte onlar da çekip girmişse ansızın, sessizce, veda bile etmeden, meçhule giden bir gemi gibi limandan ayrılan.

İşte gurbet içinde gurbet bu. Tahammülü, tarifi yok. Zira artık yurt tuttuğun bu uzak diyarlarda bayramlarda, özel günlerde ziyaretine gittiğin, akıl danıştığın, sohbeti ile huzur bulduğun, sana bir nevi hem abi, hem Baba olan insanlar da çekip giderse senden daha yalnızı, kimsesizi varmıdır?. Gurbet içre gurbet tabiri işte bunu en iyi anlatan. Tam bir hüzünlü gurbet.

İşte bugün bu gurbet içre gurbeti iliklerime kadar hissettiğim bir gün oldu maalesef. Değerli bir dostu, bayramlarda elini öpüp duasını aldığımız mahallenin büyüğünü, aksakalı rahmeti rahmana uğurladık. Alimin ölümü, alemin ölümü gibi demiş büyükler, sanırım Halil hocamızın ölümü daha fazlası. İlahi takdir karşısında boynumuz kıldan ince. İnanıyorum ki bu dünya imtihanını başarı ile
atlattı kendisi ve son zamanlarında sağlık sorunları ile boğuşurken bile neşesinden bir şey kaybetmedi, öyle ki ölümü bile o nüktedan ve espirili hali ile gülerek karşılamış, ölüm meleğine bile tebessüm ettirmiştir. Zira insan nasıl yaşarsa öyle ölürmüş ya hani.

İşte o da ömrünü insanlara ahlakı, doğruluğu, güzelliği anlatarak geçirdi, üstelik sıkmadan, üzmeden, şakaları ve nükteleri ile akılda kalıcı bir şekilde öğreterek örnek oldu. İlmine, nezaketine, aşk ve şevkine tanık olduğum, saygı duyduğum, örnek aldığım bir gönül insanı idi. Umarım o şekilde de haşrolacak, sıratta, mahşerde, cennette sevenlerine hep gülecek ve güldürecektir. Geride bıraktığı gözü yaşlı eşi ve kıymetli çocuklarına Allah’tan (cc) sabır ve metanet diliyor, başta Almanya’daki akraba ve dostları olmak üzere muhabbetine tanıklık etmiş herkese de başsağlığı temenni ediyorum.