Çürümüş siyaset ahlakı

Çürümüş siyaset ahlakı

Güncel siyaset üzerine yazı yazmak çok adetim değil aslında. Fakat bir kaç haftadır devam edegelen yapay ya da sahici bazı gündemler var ki hem toplumu meşgul ediyor hem de alanım olan ilahiyat sahasına giriyor. İlki bir şarkıda Hz. Adem ve eşi Havva’ya hakaret içerdiği iddia edilen söz meselesi idi. Diğer bir mevzu ise Almanya’da başpiskoposun

DR. MUSTAFA AKDAĞ 31 Ocak 2022 DR. MUSTAFA AKDAĞ

Güncel siyaset üzerine yazı yazmak çok adetim değil aslında. Fakat bir kaç haftadır devam edegelen yapay ya da sahici bazı gündemler var ki hem toplumu meşgul ediyor hem de alanım olan ilahiyat sahasına giriyor.

İlki bir şarkıda Hz. Adem ve eşi Havva’ya hakaret içerdiği iddia edilen söz meselesi idi. Diğer bir mevzu ise Almanya’da başpiskoposun açıklaması oldu. Son olarak ise siyasi rakibine zarar verebilmek için her yolu mübah gören muktedir anlayışın mitingde bir çocuğa mikrofon verip muhalefet liderine hakaret etmesine göz yumması hatta bundan büyük mutluluk duyması idi.

Sezen Aksu’nun 5 yıl önce piyasaya çıkmış, ama zamanlaması manidar olacak şekilde bugün kullanıma sürülmüş şarkı sözleri ile ilgili çok şey yazıldı söylendi o yüzden sadece birkaç hususun altını çizip geçeyim. İlki hem dini hem kültürel ölçekte hoş olmayan bu sözler belki insanı günahkar yapar ama söyleyeni direk kafir edecek, dinden çıkaracak ifadeler değil. Hele bunu eleştirenlerin kendi liderlerinin yer yer kullandığı ifadeler, sevenlerinin kendisine yaptığı şirkvari benzetmeler düşünülünce bunlar çok hafif kalıyor. Gerçi burada dini bir endişeden çok siyasi rant devşirme düşüncesi olduğu bariz olduğundan bu yapay çıkışları diğer örneklerinde olduğu gibi birer gündem değiştirme ve din ve ahlak üzerinden rant devşirme çabası olarak görmek yerinde olur.

Zira boğazına kadar probleme batmış bir toplum muhalefetin de beceriksizliği ile ekonomi, adaletsizlikler, yolsuzluklar gibi gerçek gündemlerini birden bire unutuverdi. Zaten gündemin sahibi de diğer mevzularda olduğu gibi maksat hasıl olduğu anda çarkedip dönmeye alışmış avanesi ile birlikte kenara çekildi.

Dini bir mekanda edilmiş, bırakın bir devlet başkanını, sıradan bir Müslümana bile yakışmayacak “dilini koparırım” tarzı tehdit de kömür harflerle tarihe geçmiş oldu. Şehit cenazesine kol dayanarak yapılan cami propagandaları serisine bir yeni siyah halka daha eklenmiş oldu. Gerçi balık hafızalı ve hipnotize olmuş zavallı teba da bunları o kadar kanıksadı ki artık tepki bile ver(e)miyor, hatta alkış tutuyor. Gaza gelip 45 yıldır sahnede olan bir ozanın evine yürüyüp linç girişimi yapıyor.

Bu mudur örnek imanlı gençlik, edepli toplum!

İşte bu dil elbette durmuyor ve tahribata devam ediyor. Son mitingte, çocuğa mikrofon verip karşı tarafa hakaretine izin verme ve bundan büyük haz duyma hadisesi ise bahsettiğim çürümüş siyaset ahlakın üzerine tüy dikmiş oldu.

Söylenecek çok söz ve yapılacak çok analiz var ama sadece bir kaç tanesiyle yetineyim:
Çocukların siyasete bu kadar dahil edilmesi hem çocuklar hem de toplum için ne kadar sağlıklı? Neticede kahve ağzıyla çok kaba konuşan, dedesi yaşında bir insana hakaret eden bir çocuk var ortada. Bu mudur örnek imanlı gençlik, edepli toplum.
Gerçi çocuklarla sahnede başı hep dertte olan bir lider var karşımızda. Birisi ipi erken kesti diye toplum önünde kafasına vurmuştu, aynen kümesteki kuşlara şemsiyeyle dürttüğü gibi.
Her neyse, bunu kanıksamış, hatta belliki gördükçe mutlu olan bir toplumdan bahsettiğimiz için, çok fazla üzerinde durmaya gerek yok. Alan memnun satan memnun hesabı. Herkes nasılsa ona layık ve ona göre yönetiliyor. Küpün içinde ne varsa dışa o sızıyor, yani tıpkı tencere kapak uyumu.

Her fırsatta ağız dolusu küfrettikleri batı toplumunda ise ne mi oluyor?

Devlet ve bütün kurumlar, buna dini müessese ve özel teşebbüsler de dahil olacak şekilde, temiz ve şeffaf bir toplum olmaya çok önem veriyorlar.
İyi ve erdemli olana büyük değer veriliyor, insan onuruna saygı ve ihtimam gösteriliyor.

Yine insanın doğası gereği hata yapabileceği de göz önünde bulundurularak bununla mücadelenin yolları aranıyor.

Tıpkı kilisede yaşanan ve bir şekilde ortaya çıkan gayri ahlaki taciz olayları ile yüzleşilmesi ve sorumluların “kol kırılır yeni içinde kalır” gibi partizanlığa girmeden suçu kabul edip bunun gereği neyse yapmaya hazırız diye hem mağdurlardan hem de kendi cemaatleri başta olmak üzere bütün toplumdan kendilerine duyulan güveni sarstıkları için en üst düzeyde özür dilemeleri gibi.
Oysa benzer örnekte ne olmuştu Türkiye’de? Devletle içiçe olan dini bir vakıfta taciz olayları vuku bulmuş, bu ortaya çıkınca da bırakın sorumluların ceza almasını, mağdurlardan ve toplumdan özür bile dilenmemişti. Yakınları madende ölmüş göstericilere tekme atan müsteşar da ayağı acıdığı için tazminat almış, en son mükafat olarak da Almanya’da ateşe yapılmak istenmişti. Ama erdemli Alman toplumunun tavizsiz ahlaki tutumu karşısında geri adım atmak durumunda kalındı.

İşte en çok suistimal edilen din alanında da önemli bir ahlaki duruş sergileyip içindeki ahlaksız olanlarla hesaplaşma gücünü gösteren bir toplum ve kurumdan bahsediyoruz. Bir şeyleri halının altına atmanın uzun vadede fayda sağlamayacağını bilen bir toplum. Geçmişte sebep olduğu acılarla bugünde hesaplaşıp bunun bedelini ödemekten çekinmeyen, gelecekte bir daha olmaması adına da çok hassas davranan bir toplum.

Şimdi söylermisiniz hangisi daha erdemli?