Çağın ahlaki sorunları

Çağın ahlaki sorunları

Modern metotlar, tecrübeler ve bahsi geçen kitaplar ışığında meseleye yaklaşacak olursak, insanı sürekli aşağıya çekmeye çalışan behimi arzuları aşmak öncelikle farkındalıkla başlar ve eğitim, uygun metot, gayret, fedakârlık ve özveri ister. Ama her şeyin başı niyettir ve o da farkındalık ister. Örneğin tasavvuf yoluna girişin ilk şartı da tövbe olarak kabul edilir ki, bu farkındalığın

DR. MUSTAFA AKDAĞ 13 Nisan 2019 DR. MUSTAFA AKDAĞ

Modern metotlar, tecrübeler ve bahsi geçen kitaplar ışığında meseleye yaklaşacak olursak, insanı sürekli aşağıya çekmeye çalışan behimi arzuları aşmak öncelikle farkındalıkla başlar ve eğitim, uygun metot, gayret, fedakârlık ve özveri ister.

Ama her şeyin başı niyettir ve o da farkındalık ister. Örneğin tasavvuf yoluna girişin ilk şartı da tövbe olarak kabul edilir ki, bu farkındalığın işaretidir. Zira Mevlana’nın dediği gibi anlamak istemeyenden daha aptal, duymak istemeyenden daha sağır ve görmek istemeyenden daha kör kimse yoktur. Tövbe bir farkındalıktır ve hakikate karşı gözünü kapatmanın ve sadece kendine karanlık yapmanın tek çözümüdür.

İlk adım olan farkındalıktan sonra çözüm isteme aşaması gelir ki bu noktada da uzmanlarına başvurmak gerekir. Unutmamak lazım ki insana musallat olan haset ve kin gibi kötü alışkanlıklar yüzünden önce cennetteki makamını, sonra da evladını kaybeden ilk insan Hz. Âdem’dir.

Yani bu sıkıntılara ilk kafa yoran ve çözüm arayan da o olmuştur. Onun gayretleri vahyin de ışığında insanlık tarihi ile birlikte yaşıt eserlerle bu güne kadar belli bir tekâmül üzere aktarılmıştır.

Dolayısı ile çözüm de aslında bu mirastadır. Bu miras insanlık tarihinin ortak malıdır. Bu hars kimi zaman çerçevesini kaybetmiş, değişik şekil ve formatlarda kâh felsefe kâh ideoloji seklinde karşımıza çıkmış, çoğu zaman da Allah tarafından seçilen elçi ve uyarıcılar ile orijinal haline dönmüştür.

Peki, nedir orijinal hali? Orijinal hali aslında içinde ilahi dinlerden izler taşıyan insanlığın ortak kabul ettiği ahlaki değerler mecmuasıdır.

Buna son ilahi hak din olan İslam’ın getirdiği kuralları da eklersek ortaya ortak değerler paydası çıkar. Dile getirdiğimiz hastalıkların çözümleri de işte bu değerler mecmuası ve ortak paydanın içinde mevcuttur ve bu dönemin insanları olarak bizler çözümü bu değerlerin içinde aramalıyız.

Unutulmamalıdır ki diğer hepsinde olduğu gibi ilk sırada saydığımız Makam sevgisi de elbette belli oranda her insanda olacaktır.

Bu durumu hastalık haline gelmekten çıkaracak ve normal halinde tutacak olan ise, kendisi en iyi şekilde yaşama isteği değil de diğerlerini yaşatma duygusu olacaktır ve maddi manevi füyuzat hislerinden feragat duygusu ile de bu iş olması gereken haline dönecektir. Böylece maddi menfaat hırsı da dünya sevgisi de paylaşma ve ahiret için gayret etme haline dönecektir.

Eğer bu ölçü yakalanabilirse bencilliğin yerini diğerkâmlık ve mahviyet alır, hırsın yerine istiğna duygusu ve kanaat yerleşir. Rahata düşkünlük ise yerini hasbilik, çalışkanlık ve gayrete bırakır.

Hacalet içerisinde olan bu insan insani değerlerini tekrar hatırlar, rüşvet alıp irtikâp gibi yanlışlara sapmamış olur. Bu duygu onu “Halk ne der?” korkusundan çıkarır ve “Hakk ne der?” ufkuna taşır. Hakk’tan bu şekilde korkan bir insan ise artık halktan endişe etmez. Hem elde helal yoldan elde ettiği dünyalıklar varsa da elimden alırlar diye endişe etmez.

Artık malın gerçek sahibinin Hakk olduğu bilincine ulaşılınca da cimrilik ve kıskançlık yok olur ve onların yerini cömertlik, sahavet ve isar duygusu alır, başka kardeşlerinin meziyetleri ile övünme ve onları kendi meziyeti gibi görme ise kardeşliği pekiştirir.

Hırs ve nefretinden doğan iftira ve kötü sözün yerini ise hakperestlik, insaf ve güzel söz alır. Onun için her yer dost bağıdır artık. Güzel bakmış ve güzel görmeye başlamıştır, çevresini ise düşmanlar değil dostlar sarmıştır. Oyun yapmaya, tuzak kurmaya gerek kalmamıştır. Kavga yerini barışa bırakır. Kin yerini affetmeye ve şefkate bırakır.

Haram mal ve haksız kazancın sebep olduğu ruh darlıkları ve iç huzursuzlukları da yerini huzura, sohbete ve sükûnete bırakır. Kibir de yerini tevazua bırakır. Aza kanaat eder. Gösteriş ve riya onun için büyük bir felakettir, bu yüzden ihlas ve samimiyete sarılır ve tevazu kanatlarını yere serer.

Hayatında israfa yer yoktur artık. Az ile yetinmeyi öğrenince de mütecaviz ve muhteris hallerden kurtulur. Basit şeylerden mutlu olabilmektedir. Helal dairesi ise keyfe kâfidir.

Gayri meşru zevklerin insani kıskacına alınca hayvanlık derekesine hatta daha aşağıya indireceğini bilir. Bu yüzden başta bohemlik olmak üzere haramlardan elini çeker. İffet ve ismet elbisesini giyer, geçici lezzet ve haramların kendi ruhunda açtığı yaraların farkındadır.

Bu yüzden zina yapmak yerine nikâha yönelir ve hayırlı bir eş ve nesebi sahih evlatların dünyadaki en büyük kazanımlardan olduğunu fark eder. Doymak bilmeyen iştihasını ise oruç ve sabır ile bastırır. Böylece tatminsiz insanların yöneldiği uyuşturucu ve benzeri hastalıklardan da uzak durur.

Beden ve akil hanesini temiz tuttuğu gibi kalp ve ruh hanesini de kir ve pastan uzak tutar. Bilir ki Rahman gecelerde insan kalbine direk ilham etmektedir. Bu yüzden nefsi gece hayatını bırakır ve manevi gece hayatına yönelir.

Mal ve mülkü gerçek sahibinden bilip onu yerli yerince kullanınca da eşya ile arasında olan ilişkiyi olması gerek noktaya taşımış olur. Artık helal kazanç peşindedir. Varsa malının içinde haram onu da 40 da bir değil belki kat kat fazlasını hibe ve infak ederek zekâtı ile temizlemiş olur. Böylece kıskançlık ve kibirden sıyrılır.

Şefkat kahramanıdır, mazlumun yanında, zalimin karşısındadır. Hak ve adaletten ayrılmaz, hakkın yerini bulması için varını yoğunu vermeye razıdır. Zengin ve fakir ayırımı gözetmez, herkese yardıma koşar. İnsanlar arasında renk ve ırk ayırımı yapmaz, bölücülük ve fitneyi adam öldürmekten daha tehlikeli bilir.

Din kardeşliği, vatan sevgisi ve insanlık ortak paydasında buluşmak ona göre en ideal değerlerdir. İçi dışı bir, özü sözü doğrudur. Takiyye ve nifak artık onun semtine bile uğramaz.

Tartışma, özellikle de imani meseleleri münakaşa seklinde tartışmaktan içtinap eder, gıybet ve dedikodu gibi dilin afetleri ve kavga, şiddet ve gürültü gibi toplumsal huzursuzluklardan uzak durur. Her zaman insaflıdır, diyalogdan ve hoşgörüden yanadır, meselelerini ise sulh ile çözer.