Avrupa’da aşırı sağın yükselişi ve yapılması gerekenler

Avrupa’da aşırı sağın yükselişi ve yapılması gerekenler

Son zamanlarda, Avrupa genelinde aşırı sağcı akımlar yükselişte ve bu durum toplumda büyük oranda endişeye sebep olmakta. Tarih boyunca bu tarz oluşumlardan çok çekmiş Avrupa toplumları için bu sorun önem açısından ilk sıralarda yer alıyor. Göçmen konusu başta olmak üzere bir çok hususta dışlayıcı bir dil ve politika oluşturan bu akımlar, milliyetçi, savunmacı ve koruyucu

DR. MUSTAFA AKDAĞ 25 Haziran 2019 DR. MUSTAFA AKDAĞ

Son zamanlarda, Avrupa genelinde aşırı sağcı akımlar yükselişte ve bu durum toplumda büyük oranda endişeye sebep olmakta. Tarih boyunca bu tarz oluşumlardan çok çekmiş Avrupa toplumları için bu sorun önem açısından ilk sıralarda yer alıyor.

Göçmen konusu başta olmak üzere bir çok hususta dışlayıcı bir dil ve politika oluşturan bu akımlar, milliyetçi, savunmacı ve koruyucu refleksler ve korkular üzerinden de topluma tesir etmeye çalışıyorlar. Aslında kısmen de başarılılar denebilir.

Sorunun/Çözümün bir parçası durumundaki göçmenlerin konuya yaklaşımı ise maalesef bu tarz ırkçılık veya nefret söylemine karşı, başka tür bir nefret ve şiddet söyleminden ibaret.

Oysa tarihinde hiç bu kadar uzun süre barış içinde yaşamamış Avrupa için bugün sağduyu ve karşılıklı diyaloga her zamankinden daha fazla ihtiyaç var.

Daha geniş bir perspektiften bakınca da global bir köy haline gelmiş dünyamızda artık değer yargıları, dürüstlük, iyilik, güzel ahlak gibi erdemlerin önemi her zamankinden daha fazla. Zira manevi-zihni huzur getirmesi beklenen maddi rahatlık maalesef bunu karşılayamıyor, belki de hiç karşılayamayacak.

Yan yana, iç içe ama birbirinden habersiz zombiler gibi yaşayan, adeta makinalara dönüşmüş bir insanlık anlayışı yayılıyor. Üstünlüğü zenginlik ve başarıda gören ama insanı değersizleştiren bir anlayış.

Nasıl ki bir dönem ayrılığın kutuplaşmanın sembolü sayılan, insanları birbirinden uzaklaştıran, toplumu bölen bir  “Berlin Duvarı” vardı mesela, bugün de aslında görünmeyen duvarlar inşa etti insanoğlu kendisine.

Oysa Avrupa ve özellikle de Almanya açısından yaşanmış zor bir dönemin sembolü idi bu 155 km lik duvar. Ve her suni fikir oluşum gibi kendini doğuran zihniyetle birlikte hakikatin ağırlığına dayanamadı ve 1989 yılında yıkıldı gitti. Geriye can kayıpları, acı, utanç ve ibretten başka bir şey bırakmadı.

Geçmişindeki bu ve benzeri hadiselerle dürüstçe yüzleşebilmeyi kendine esas edinmiş günümüz Alman toplumu da aslında bu acılardan ders alarak daha güçlü bir şekilde geleceğe bakmak istiyor.

Fakat yukarıda bahsettiğimiz tarzda, geçmişten ibret almayan ve tekrar aynı hataya düşmekte ısrar eden insanlar da yok değil. Belki sayıları da son dönem seçimlerde görüldüğü üzere ülke genelinde 15 % lere kadar dayandı. Hatta diğer Avrupa ülkelerinde daha büyük başarı elde edip ikinci parti olma seviyesine çıkanlar bile mevcut.

İşin aslı, rahatsız edici bu oluşum kadar, uzun yıllardır burada yaşayan, hatta 4. Kuşağa kadar ulaşmış Göçmen kökenli insanların bunlara karşı tepkisi de problemli.

Bu insanların hepsini aynı kefeye koyup “ırkçı ve göçmen düşmanı” olarak görmeleri ve kendilerine bir tehdit olarak algılamaları -belki bir noktada anlaşılabilir- ama doğru değil. Belki de meseleye kavga niyeti ile değil de bir anlama ve çözüm üretme açısından bakınca daha hızlı ve olumlu netice almak mümkün.

Özellikle “insan, bilmediği şeyin düşmanıdır” atasözünü de hatırımızdan çıkarmayalım ve “ne diyor bu insanlar” diye kulak verelim, endişelerini anlamaya çalışalım. En mühimi de, bu insanların içindeki ılımlı olanları bulup onlarla samimi bir şekilde diyaloga geçelim derim. Böyle yapabilirsek eminim bulunduğumuz ülkelerde daha güzel bir gelecek bizi bekler.