3. Dünya savaşı mı?

3. Dünya savaşı mı?

Ama İslam, fıtratı gereği şiddete meyilli bir tarafı bulunan insan ırkının birbiriyle gruplar halinde ölümüne kavga etmesini de dikkate alıp bu konuda da kurallar koymuştur. İsminde de olduğu üzere İslam’da barış ve esenlik esastır, savaş, zulüm ve sıkıntı değil (bkz. Bakara 208). Aslında tali olan ve söz konusu insan olunca kaçınılmaz olan bu çatışma ve

DR. MUSTAFA AKDAĞ 16 Ekim 2019 DR. MUSTAFA AKDAĞ

Ama İslam, fıtratı gereği şiddete meyilli bir tarafı bulunan insan ırkının birbiriyle gruplar halinde ölümüne kavga etmesini de dikkate alıp bu konuda da kurallar koymuştur.

İsminde de olduğu üzere İslam’da barış ve esenlik esastır, savaş, zulüm ve sıkıntı değil (bkz. Bakara 208).

Aslında tali olan ve söz konusu insan olunca kaçınılmaz olan bu çatışma ve savaş durumlarına ise belli düzenlemeler getirmiştir. Buna zarurete binaen istisnai bir izin demiştir çoğu İslam alimi de. İndiği dönem ve şartları dikkate alırsak, birbiri ile savaşmayı artık sıradan hale getirmiş insan topluluklarını bu yönü ile disipline etmiştir denebilir.

Hak ve hukukun üstünlüğünü sağlama adına başka alternatif kalmayınca da buna kerhen izin vermiştir. Hatta dinin bizzat var olma sebebi sayılan “can, inanç, mal, namus” gibi insanın uğruna yaşadığı şeyleri koruma adına belli oranda teşvik edilmiştir.

Peygamberimizin (sav) hayatı boyunca öncelikli olarak sulhtan yana olması ve ancak mecbur kalınca savaşmış olması buna en büyük delildir. (bkz. İlk savaşlar Bedir, Uhut ve Hendek).

Bedir’de Müslümanlar sayıca az bile olsalar mal ve kervanlarına el koyan Mekkelilere ilk kez karşı durmuş ve haklarını savunmuşlardı. İnsan kaybı da çok az idi.

Sonraki yıllarda daha da güçlenmiş olmalarına ve şartlar lehine olmasına rağmen Müslümanlar tamamen aleyhlerine olan Hudeybiye barışını bile imzalamışlardır. Sonrasında ise anlaşmayı bozdukları için tekrar Mekke’de sefer düzenlenmiş ve problemin kaynağı toptan çözülmüştür, üstelik hemen hemen hiç kan dökülmeden.

Vefatından sonraki yıllarda ise maalesef savaş “dini yayma” adına önemli bir enstrüman haline dönüşmüştür. Zira ortaçağın vazgeçilmezi olan savaş sadece batıda değil doğuda da en yaygın çözüm ya da iletişim yöntemi idi. Güç ve iktidar bu yolla belirleniyordu.

Sonuçta, gerek dini siyasallaştıran Emevi gerekse Abbasiler de bundan geri dur(a)madılar. İyilerin sulh için biriktirdikleri silah ve askerler kötülerin eline geçince de istenmeyen sonuçlar ortaya çıkmıştır. Öyle ki, tarihte başkaları ile olanlar bir yana, Müslümanların birbiriyle savaştığı onlarca savaş olmuştur.

Oysa bizzat İslam, başkalarını zorla dine sokmayı, onların mal, toprak vs. zorla ele geçirmeyi yasaklamıştı. Müslümanlara da, ne kendi saltanatlarını korumak ve devlet denen aygıtlarını beslemek için savaş yapma izni vermişti.

Savaşmak zorunda kalırlarsa da en güzel şekli ile, aşırıya gitmeden yapmalarını ve eğer sulh mümkünse de hemen vazgeçmelerini emretmişti. Bir türlü tatmin olmayan bir yapıya sahip insanoğlu ise, her mevzuda olduğu gibi bu konuda da ileri gitmiş ve savaşı kaçınılmaz ve hatta bir noktadan sonra artık zevk ve meslek haline getirmiştir.

Peki ne için; hırs, kin, nefret, şehvet, şan, şöhret, makam, mansıp gibi kötü isteklerinden dolayı. Öyle ki, son yüzyıl korkunç dünya savaşlarına ve milyonlarca insanın ölümüne sahne oldu.

Geçmişten ders çıkarması gereken insanoğlu ise bugün yine susturamadığı o azgın arzu ve hırslarına teslim olmak üzere ve yine bu işin kompetanları ve tüccarları, başta ortadoğu olmak üzere dünyanın her tarafını ateşe vermekte bir an bile tereddüt etmiyorlar. Adeta canlı yayında maç seyreder gibi savaş seyretmeye alıştılar artık.

Kolu bacağı kopmuş, kanlar içinde bağıran masum sivillerin, kış günü ayağında ayakkabı üstünde elbise kalmamış, kimisi de deniz kıyısına vurmuş zavallı kadın ve çocukların resim ve videoları onlar ve biz sıcak evimizde oturanlar için sadece bir materyalden ibaret.

Ölenler ise vicdanını yitirmiş bu insan yığınları için sadece birer rakam. Barış götürme adına bomba atmaktan çekinmeyen zihniyet ise revaçta. Bir an bile savaş çığırtkanlığı yapmaktan geri durmayan zavallı manipüle kalabalıklar ise sadece acınacak haldeler. En acısı da, sözde davaları için dini ve maneviyatı alet etmekte bir mahzur görmüyor bu din tacirleri.

Oysa, bilmiyorlar ki yaktıkları o ateş bütün bir ormanı ve kendilerini de yakacak. Peki sağduyulular, aklı selim insanlar ne durumda? Onlar ise ne yapacağını bilmeden şaşkın bir durumdalar.

Az sayıdaki salihin sesi ise çok çıkmıyor, belki de ettikleri dualar samimiyetten de uzak. Sonuç olarak insanlık yine büyük bir imtihanın eşiğinde. Müslümanların yaşadığı istikamet yoksunu ülkeler başı çekiyor ve umarım herkes aklını başına toplar da, en kötü senaryo olan, bir kaç yıldır Papa’nın dahi endişe ile dile getirdiği bir 3. Dünya savaşı patlamaz.