2020 yılı ve düşündürdükleri!

2020 yılı ve düşündürdükleri!

Hakkını vermek gerekir ki 2020 zor bir yıldı. Hatta kırk küsur yıllık ömrümde gördüğüm en zor yıldı diyebilirim. Hayatımda köklü değişikliklere sebep oldu, olmaya da devam edecek gibi. Ama “Sizin hayır bildiklerinizde şer, şer bildiklerinizde hayır vardır” fehvasınca, olaylara çok yönlü bakmak gerektiğine inancım da arttı. Özellikle bazı musibetler var ki, görüntüde ve kısa vadede

DR. MUSTAFA AKDAĞ 20 Aralık 2020 DR. MUSTAFA AKDAĞ

Hakkını vermek gerekir ki 2020 zor bir yıldı. Hatta kırk küsur yıllık ömrümde gördüğüm en zor yıldı diyebilirim. Hayatımda köklü değişikliklere sebep oldu, olmaya da devam edecek gibi.

Ama “Sizin hayır bildiklerinizde şer, şer bildiklerinizde hayır vardır” fehvasınca, olaylara çok yönlü bakmak gerektiğine inancım da arttı. Özellikle bazı musibetler var ki, görüntüde ve kısa vadede çok ağır sonuçlar doğursa da uzun vadede birçok hayrı da beraberinde getireceğe benziyor. Bu uğursuz yılı ve meydana gelen olayları sıcağı sıcağına yaşayan, derinden hisseden kıymetli okuyucularımın başını ağrıtmak da istemem.

Bu açıdan belki sadece bir resim çekmek kendi ve hayatımdaki değişiklikleri yazarak istiyorum. Olayları sebep, sonuç ve ortaya çıkardığı değişiklikler açısından ele almak da en doğrusu. Zira hakikatin sadece bir yönü yok. Meselelere karamsar yaklaşmak da ümit kırıcı olur ki bunun da yeterine acı çeken insanlığa bir faydası yok. O yüzden hadiseleri olumlu ve olumsuz yönleri ve getirdikleri ve götürdükleri ile birlikte ele almak lazım diye düşünüyorum.

2020’ye damgasını vuran şüphesiz 21. Yüzyılın vebası sayılabilecek Covid 19 yani Corona oldu. Benzeri görülmemiş bir şekilde belli yaş grubu insanları hedef alan bu virüs, uzak doğu Asya’dan çıkıp önce İtalya ve Avrupa derken bütün dünyayı esir aldı. Mart’ta başlayan ilk dalgada ölümler artınca ciddi tecrit uygulandı, fakat işi ciddiye almayan, tedbiri elden bırakan ve tecrit uygulamayan insanlar ve ülkeler çok ağır bedeller ödediler, ödemeye de devam ediyorlar.

Hatta geçen yüzyılda da İspanyol gribinden tecrübeli olan bilim insanları, olayın nereye kadar gidebileceğini kestirip kasım-aralık gibi ikinci bir dalga beklediklerini açıkladıklarında alışkanlıklarını değiştirmekte zorlanan bizler bunu uzak ihtimal gördük, ama kriz bu kez katlanarak gelince ve özellikle şimdi yeni yıl arifesinde yine yüksek enfeksiyon ve ölüm raporları ile karşı karşıya kalınca da geç kaldığımızı anladık maalesef.

Meselenin basit bir sağlık olayı olmadığı gerçeğini acı da olsa kavradık sanırım. Zira ekonomik, çevresel, toplumsal, şahsi ve psikolojik pek çok sonucu ortaya çıktı. Hadise ne kadar çok yönlü ise, tesirleri de o kadar çok ve karmaşık, çözümü de bir o kadar çetrefilli. Örneğin en çok kendini hissettirdiği yön ekonomik açıdan oldu.

En güçlü ülkeler bile alarm veriyorlar. Şu ana kadar dayandılar ama güçleri nereye kadar yetecek belli değil. Zira işsizlik arttı, istihdam azaldı. Sosyal güvencesi olmayan insanlar ise daha da zor durumdalar. Bazı orta halli ülkelerde de insanlar evine ekmek götüremez oldular.

Buna bağlı olarak, yokluğa alışmamış ülkelerde herkes tuvalet kâğıdı ve makarnaya hücum edince, aslında hayatın birkaç şeye indirgenebilecek kadar basit olduğunu, insanoğlunun da tehlike anında kendinden başkasını tanımayacak kadar bencil ve acımasız olabileceğini de görmüş olduk. Fırsat günlerinde alışveriş için birbirini ezen insanlardan marketteki tuvalet kâğıdı reyonunu yağmalayan insanlar sahnesine geçiş yapmak elbette zordu.

Aileler ve çocuklar uzun süre evde kalınca geçimsizlik ve aile içi şiddet arttı.
Virüs onlara pek dokunmasa da çocuklar dönemin en mağdurları aslında. Zira okula gidemediler, derslerinde geri kaldılar. Online uzaktan eğitim için alt yapının yetersizliği ortaya çıktı, eğitim sistemlerinin hantallığı da bariz bir şekilde belli oldu. Diğer taraftan da Öğretmenlerin ne kadar önemli bir meslek icra ettikleri anlaşılmış oldu.

Sağlık sistemleri de lokal ve global manada sağlamlığı ve altyapısına göre alarm vermekte ve en gelişmiş ülkelerde bile maalesef sistem göçtü göçecek. Bu iş için bütçe ayıranlar yatırım yapanlar, kısmen rahat etti ama yatırım yapmayan, ya da buna ayrılmış paraları çarçur eden üçüncü sınıf demokrasiler ise suçüstü yakalandılar.

Acil istasyonları yetersiz kaldı. İdaresi dürüst ve şeffaf olmayan ülke ve yöneticileri de halka ağır bedeller ödettiklerinin farkında değiller. En önemlisi de sağlık çalışanlarının değeri ve fedakârlığı tekrar anlaşıldı.

Basiretli yöneticileri olan ve halkı iyi eğitimli ve şeffaf toplumlar süreci daha disiplinli ve az kayıpla atlatıyorlar. Bu manada da toplum mühendislikleri yapan, halkına değer vermeyen ülkelerde sistemler çöktü, defolar ve yalanlar ortaya döküldü.

Diğer bir açıdan ise, İnsan denen varlık her krizde tekrar canavarlaşabileceğini göstermiş oldu. Şiddet, zorbalık, yalan, hile ve karaborsacılık kat be kat arttı.

Rahata alışmış, lüks içinde yaşayan, fakirin, hastanın, mağdurun halinden anlamayan bir kısım insanlar en basitinden alışveriş yapamadıkları, tatile çıkamadıkları için strese girdiler, psikolojik çöküntü içindeler, psikolojik destek arayanların sayısı arttı.

En kötüsü ise, iş güç ya da değişik sebeplerle uzaklarda olan, vatanına gidemeyen ailesini göremeyen insanlar salgından veya başka sebeplerden hastalanmış akrabaları ve arkadaşlarının yanında olamadılar, olsa bile onlara dokunamadılar, ölünce cenazelerine gidemediler ki bu da ayrı dramlara sebep oldu, hüzün ve öfke hakim oldu.

Tabi ki meselenin sadece olumsuz yönü yok. Zoraki de olsa hayırlara sebep oldu. Bu yönlerine bakacak olursak, Virüs çevre kirliliğine dur dedi. İnsanlar eve kapanıp, araba vs. daha az kullanınca çevreye verdiği zarar da azaldı. Çoktan bölgeyi terk etmiş olan göçmen kuşlar, deniz canlıları tekrar geri döndüler. Böylece insanoğlunun çevreye verdiği zarara bir virüs arası verilmiş oldu.

Eğitimde online sisteme geçiş hızlandı. Altyapı çalışmaları arttı. Aslında kaçınılmaz olan dijitalleşme geç te olsa sağlanmış oldu. Kişilerin özeline saygı duyma, bilgilerini koruma adına çıkarılan kanunlar devreye girdi. Sistemler buna göre yeniden düzenlendi. Sınırlar kalktı. Sinema ve televizyonun yerini Netflix, Prime video gibi platformlar aldı.

Aileler birbirine çokça vakit ayırma imkânı buldu. Hayatta her şeyin çalışma ve koşuşturmadan ibaret olmadığı anlaşılmış oldu. Aile, arkadaşlık, dostluk gibi değerlerin kıymeti anlaşılmış oldu. İnsanlar birebirine sarılmayı, kucaklaşmayı özledi.

Toplu konser, konferans, ibadet tarzı birlikteliklerin avantaj ve güzellikleri yeniden anlaşılmış oldu. Tasarrufun önemi ortaya çıktı. Parasını har vurup harman savuranlar tıpkı karınca ile cırcır böceği hikayesindeki gibi açı ve açıkta kaldı, tasarruf edenler rahat atlatıyor bu süreci.

Online ticaret arttı. Bu yeni ticaret imkânlarını beraberinde getirdi. Kazancın onda dokuzu ticarette imiş gerçeği daha iyi anlaşıldı, ticarette ise güvenin önemi tekrar ortaya çıktı.

Bazı suçlarda oran düştü. Topluma bu açıdan huzur geldi.
Aşı bulundu. Üstelik bulanlar göçmen kökenli Almanlardı. Bu bir yandan toplumda görün(mey)en önyargıları ortaya çıkarıp kırarken bir yandan da Almanya’ya büyük prestij kazandırdı.

Bilgi daha hızlı paylaşılır oldu. Artık dersler, konferanslar bir tık mesafesinde ulaşılabilir oldu. Devlet daireleri dijital sistemlere geçtiler. Saatlerce sıra bekleyip halletmeye çalıştığımız resmi işlemler bir tarayıp e-mail ile gönderince 5-10 dakika içinde hallolur hale geldi.

Bendenize gelince, normal zamanlarda mesafeler yüzünden takip edemeyeceğim ders gruplarına dahil oldum. Adeta bütün dünyayı bir derslik haline getiren Zoom vs. programlar sayesinde çok güzel ve değerli insanların ders halkasına dahil oldum, kendim de Youtube vb. online platformlarda dersler verdim, dünyanın her yerinden insanlara sesim ulaştı, fikirlerimi paylaştım.

Normal zamanlarda ulaşamayacağım (b)ilimsel kaynaklara ulaşıp kütüphanelerin imkânlarından yararlanma fırsatı buldum.
En iyi üniversitelerin açtığı online sertifika programlarına katılıp bilgimi ve yeteneklerimi geliştirdim.

Her fani Covid 19’u tadacak diye espri yaparken ailecek Virüse yakalandık ve Allah’ın izni ve inayeti ile büyük bir sıkıntı olmadan da atlattık. Bunda bir Biyoenerji uzmanının kontrolünde uzun süredir aldığım gıda ve vitamin takviyelerinin de büyük faydası olduğu kanaatindeyim.

Bu açıdan sağlığın önemini tekrar anladım, Barış Manço’nun “olmaya cihanda devlet, bir nefes sıhhat gibi” şarkısını daha da anlamlı buldum. Tam da bu aşamada hayatıma aslında akıllı telefonun ayrılmaz çocuğu olan akıllı saat girdi. Adımlarımı, oturduğum, yattığım saatlerimi, kalp atışımı sayan bu cihaz günlük yaşantıma daha da çeki düzen vermeme vesile oldu.

Sosyal medya vesilesi ile her kesimden haberdar oldum, maalesef en çok yazdığım şey taziye mesajları olsa da, yer yer yapılan haksızlıklar, zulümler moralimi çok bozsa da haber alma özgürlüğü büyük bir nimetti.

Artık hayatımın ayrılmaz bir parçası oldular olmaya ama, tabi ki de her nimet gibi bunun da bir külfeti ve eziyeti vardı ve en iyi şekilde kullanma adına da bazı yetiler ve disiplin kazanmak gerekiyordu. Riskleri olsa da Online alışverişin rahatlığının farkına vardım. Mağazada uzun saatler geçirmek yerine online ticaret ile tasarruf ettiğim vakti çocuklarımla birlikte geçirmek için harcadım. Onlarla hayata, sevgiye, acı ve kedere dair tecrübelerimi paylaştım.

Komşularımla olan ilişkilerimi artırdım, ihtiyacı olan, ama risk grubunda olup alışverişe çıkamayan insanlara yardım etmek çok güzel bir duyguydu. Bu vesile ile pek çok yeni insan tanıdım ve göçmen olarak geldiğim Almanya’da kendimi daha da yerli ve bu toplumun bir parçası olarak hissettim.
Tefekkür, tezekkür ve tedebbüre ayırdığım zaman arttı.

İnsanın bir küçük mikrop karşısında ne kadar aciz kaldığını tekrar tekrar idrak etmiş oldum. Bazı hatalarımla yüzleşme imkânı buldum, tamiri ve tedavisine de başladım ve hala da bu konudaki mücadelem devam ediyorum.

Elhasıl, iyisiyle kötüsüyle zor bir yılı daha geride bıraktık. Geçmiş yıldaki tecrübelerimizden de yola çıkarak aynı hataları tekrar etmemek, önümüzdeki sene neler yapabiliriz yoğunlaşmak ve 2021 bize ne getirecek onu planlamak gerektiği kanaatindeyim.

Mevlana’nın da dediği gibi:

“Dünle beraber gitti cancağızım
Ne kadar söz varsa düne ait,
Şimdi yeni şeyler söylemek lazım”.

ÖNE ÇIKANLAR