Müslüman olmayanlarla tebrikleşme ve hediyeleşmek

Almanya’da yaşıyoruz ve kaderin sevkiyle Müslüman’dan çok Müslüman olmayanlarla komşuyuz, beraber yaşıyoruz. Aynı gemide yolculuk yapıyoruz. Aynı şehirde aynı kaderi paylaşıyoruz, hem şehriyiz. Apartman denilen ‘büyük aile’nin bireyleriyiz. Komşuluk ve arkadaşlık münasebetlerinde özellikle özel ve güzel günlerde tebrikleşmeler, bir adım ilerisi hediyeleşmeler günümüz dünyasında örf ve âdet haline gelen sıradan uygulamalardır. İslam’dan önce insan olmanın

DEVİN YAZAR 13 Aralık 2017 DEVİN YAZAR

Almanya’da yaşıyoruz ve kaderin sevkiyle Müslüman’dan çok Müslüman olmayanlarla komşuyuz, beraber yaşıyoruz. Aynı gemide yolculuk yapıyoruz. Aynı şehirde aynı kaderi paylaşıyoruz, hem şehriyiz. Apartman denilen ‘büyük aile’nin bireyleriyiz.

Komşuluk ve arkadaşlık münasebetlerinde özellikle özel ve güzel günlerde tebrikleşmeler, bir adım ilerisi hediyeleşmeler günümüz dünyasında örf ve âdet haline gelen sıradan uygulamalardır. İslam’dan önce insan olmanın gereğidir. Medeni olmanın da göstergesidir.

İş arkadaşı, okul arkadaşı ve kapı komşusu olarak yüz yüze geldiğimiz kişilerle tebrikleşmeler ve hediyeleşmeler insan olmanın olmazsa olmazıdır. Bu davranışta ayıp ve kusur yoktur. Ayıp olan, tebrikleşme ve hediyeleşmenin varlığı değil, yokluğudur.

Arkadaşlık ve komşuluk ilişkilerine zarar veren bunların yapılması değil, aksine yapılmamasıdır.

Sadece iletişim açısından baktığımızda bile komşularımızla, iş ve okul arkadaşlarımızla hangi din ve milletten olurlarsa olsunlar tebrikleşmeler bir gereklilik olarak karşımızda durmaktadır.

Ahmet Kurucan hocanın bir soruya verdiği cevap konumuzu aydınlığa kavuşturur düşüncesindeyim.

Soru şu: Büyük bir işyerinde çalışıyorum. Başka dinlere mensup arkadaşlarımız var ve onlar bizim bayramlarımızı kutluyorlar. Biz de onların bayramlarını tebrik etsek mahzuru var mı? Tebrik etmek, onların dininin hak din olduğunu tescil manası taşır, diyor bazıları. Ne dersiniz?

Usulüm olmamasına rağmen açık bir şekilde yazdım soruyu. Sebebi, cevabın bu soru çerçevesi içinde kalacağı ve başka yorumlara kapı açmaması için. Öncelikle meselenin bir insani boyutu var, bir de dinî.

İnsanî boyut itibarıyla din farkı gözetmeksizin insanlarla komşuluk, iş arkadaşlığı vb. münasebetlerde takip edeceğimiz ölçüleri bize dinimiz açıkça belirtmiş ve Efendimiz’den (sas) bu yana fiili tatbikatlarla bizlere öğretilmiştir.

Burada insanları özgür iradeleri ile tercih ettikleri dinlerinden dolayı dışlama, yok sayma, savaş açma söz konusu değildir. Kur’an’ın ifadesiyle dinimizden dolayı bize düşmanlık göstermeyen insanlara kim olursa olsun insan gibi muamele etme, adaletle davranma, iyilikte bulunma vecibemiz ve vazifemizdir.

Komşuluk ve arkadaşlık münasebetlerinde bu türlü günlerde tebrikleşmeler, belki bir adım ilerisi hediyeleşmeler günümüz dünyasında örf ve âdet haline gelen sıradan uygulamalardır.

Bu beşeri münasebetler içinde asıl kınanan, tebrikleşme ve hediyeleşmenin varlığı değil yokluğudur; münasebetlere sekte vuran bunların yapılması değil, aksine yapılmamasıdır. Bu zaviyeden bakınca komşunuzun bayramını tebrik etmek bir gereklilik olarak karşımızda durmaktadır.

İşin dinî boyutuna gelince; onların bayramını tebrik etmeniz neden o dinin hak olduğunu ikrar mânâsına gelsin ki? Dine inanma, onu dilimizle ikrar, kalbimizle tasdik ve amellerimizle tasdik etme başka şeydir, gayrimüslim birisinin din tercihine saygı gösterme ve bu saygıyı bayramını tebrik ederek gösterme başka şeydir. Unutmayın saygı, iman değildir, kabul değildir, tasdik hiç değildir.

Bununla beraber bazı fıkıh kitaplarında söylenen “tebrik etme onların küfrüne yardımcı olma, kuvvetlendirme, teşvik etme manalarını taşır” şeklindeki yorumlar, adı üzerinde yorumdur.

Hem de yorum sahibinin “Allah en doğrusunu bilir” diye sözlerini sonlandırdığı yorum. Dönemin siyasî, askerî, iktisadî, kültürel, hukukî şartlarına bir bütün halinde bakmadan bu yorumları anlamak ve anlamlandırmak mümkün değildir.

Bir başka ifadeyle yorumlar, dile getirildiği dönemin arka plan şartlarının izini, eserini üzerinde taşır. O şartların varlığı bu yorumların bugün de geçerliliğine, yokluğu ise yorumun geçersizliğine veya en azından askıya alınmasına delalet eder. Dolayısıyla mezkur yorumu bu zaviyeden değerlendirmek ve zemin farklı ise -ki farklıdır- bugüne taşımamak gerekir.”

Medine’ye gelen Necran Hıristiyanlarının dinî tercihini kabul eden ve onlara ibadet etmeleri için Mescidinin içinde imkan hazırlayan bir Peygamber’in ümmetiyiz.

Özellikle yurt dışında bizler farklı din mensupları ile iç içe yaşıyoruz. Acılarımızı ve sevinçlerimizi paylaşıyoruz. Artık kız alıp, damat veriyoruz. Akrabalıklar oluşuyor.

Gayr-i Müslimlerle iç içe birlikte yaşamanın bu kadar yaygın olduğu günümüzde komşuluk kurumuna, hediyeleşmelere ve meselelere çok daha farklı perspektiflerden bakmak zorundayız.

Kur’anın açık emirlerine ve sahih sünnete aykırı olmamak şartıyla aynı geminin yolcuları olarak durumumuzu gözden geçirme durumundayız.