Yaşam dediğimiz şey, bir varmış bir yokmuş gibi basit gerçekliği yanında doya doya, hissede hissede yaşanmış bir hayatı da kapsayan ilginç bir olgudur. Burada asıl olan şey, her insanın kendi hikayesi içerisinde nerede durduğu ve olayları nasıl yorumladığıdır. Merhum Ahmet Kaya’nın bir şarkısının sözleri arasında ‘yalanda olsa mutluyum bu bana yetiyor’ derken, bir yaşam öyküsünün ayakta kalma motivasyonunu ifade ediyor gibi.
Hayat kimilerine göre çok anlamsız ve gereksiz olarak görülürken, kimilerine göre de ‘her şeye rağmen yaşamaya değer’ bulunup aşkla şevkle mücadelesi verilir ya da kişiyi ayakta tutacak manevi ve ahlaki değerler yüklenerek motivasyon sağlanır.
Victor Frankl, ‘İnsanın Anlam Arayışı’ adlı kitabında ifade ettiği gibi insanın hayata nasıl bir anlam yüklediğini, hangi açıdan baktığını ve yüklenilen anlamın ve bakış açısının insanı ayakta tutup mutlu ettiğini veya ölümünü yani mutsuzluğunu artırdığını
söyler. Bana göre ise, hayatı ücretsiz elde etmiş ama bunun karşılığında verilen duyu ve duyguları yerinde kullanmayı yakaladığımız anlarda mutlu, kullanamadığımız ve boş verdiğimiz oranda ise mutsuzluğu elde etmiş oluruz. İnsanın anlam arayışının temelinde bana göre manevi ve ahlaki değerler var. Çünkü bu iki değer özellikle,
insanın temel kodlarını oluşturmakta. Bunların doğru işletiminde, insan hem sosyal ilişkilerinde hem de kendisini tanıma, değerli görme ve sevme konusunda daha sağlıklı adım atar.
Sosyal hayatımız içerisinde birisinden bahsederken ya da farkında olmadan kendimiz
birileriyle iletişimimizde inanmadığımız, kabul etmediğimiz kişi, konu veya durumları ‘mış gibi yaparak’ onayladığımız olmuştur. ‘Mış gibi yapmak’ ifadesi, bir kişinin gerçekte olmadığı bir şeyi yapıyormuş, hissediyormuş veya düşünüyormuş gibi
davranmasını ifade eder.
Bu tür davranışların arkasında çeşitli psikolojik ve sosyal nedenler olabilir. Genel
olarak, bu insanların psikolojisini şu şekilde ele alabiliriz;
1- Onay ve Kabul arayışı ihtiyacı olan kişiler ‘mış gibi‘ yaparak kendilerini mutlu hissederler. Özellikle sosyal onay ihtiyacı hisseden bireylerin düşük özgüvene
sahip oldukları görülür.
2- Özgüven eksikliğine sahip bireylerin, gerçek benliklerini yetersiz görerek güçlü bir imaj arayışında bulunabilirler.
3- Özellikle travma ve hayal kırıklığı yaşayan kişilerde, kendi gerçekliğinden uzaklaşma ve güçlüymüş gibi görünmek, etkilenmemiş gibi yapmak şeklinde
öne çıkar.
4- Sosyal baskılar ve özellikle Ailenin dayattığı beklentilere ayak uydurmak isteyen bireylerde, kendilerini olmadıkları biri gibi gösterme zorunluluğundan kaynaklanabilir,
5- Mükemmeliyetçi bireyler, sosyal çevrelerinde eksik görünmemek için kendilerinde olmayan özellikleri modelleyebilirler,
6- Başkalarını kandırmak veya çıkar elde etmek için bilinçli olarak bir rol yapabilirler.
Bunlar gibi birçok nedenlerden dolayı kişiler ‘mış gibi ‘yaparak hareket edebilirler.
Ancak, bu tür davranış şekli kısa sürede kişiye iyi gelebilir ama uzun vadede bir takım psikolojik sorunlara sebep olabilir. Kendisi olmakta, gerçeklik algısında veya sosyal ilişkilerini sürdürebilmek gibi konularda sorun yaşayabilirler.
Sonuç olarak ‘mış gibi’ davranışların arkasına sığınarak bir ömür yaşamak yerine neyseniz, ne hissediyorsanız, neyi yapabiliyorsanız o kadar olduğunuzla yüzleşip daha sağlıklı bir yaşam sürmek sizin elinizde olan bir şey.
Dürüst bir yaşam ancak ilkeli, ahlaklı ve onurlu bir duruşla mümkündür. Bunun içinde farklılıklarınızı, yeteneklerinizi ve kendinizi bütünüyle kabul edip öyle yaşamak daha mantıklı gözüküyor.
‘Mış Gibi’ bir yaşam yerine ‘Olduğun Gibi, Olman gerektiğin Gibi’ bir yaşam, seni daha değerli ve ahlaklı kılacaktır