Haham Tänzer ve tökezleme taşları

Haham Tänzer ve tökezleme taşları

Bugün ucuz sosyal konutlarda oturabilmek için Türkçeye çevrildiği zaman “sosyal konutta oturma hakkı” diyebileceğimiz “Wohnberechtigüngsschein” başvurusu için belediyenin sosyal konutlarla ilgilenen birimine gittim. Göppingen şehrinde olan bu bina eski bir villa, mimarisi dikkat çekici. Aynı binada entegrasyon ve uyum birimi de var ve daha önceki dernek çalışmalarımızda bir kaç kez bu binaya gitmiş olsam da

MELEK KANDİLLİ 29 Haziran 2019 MELEK KANDİLLİ

Bugün ucuz sosyal konutlarda oturabilmek için Türkçeye çevrildiği zaman “sosyal konutta oturma hakkı” diyebileceğimiz “Wohnberechtigüngsschein” başvurusu için belediyenin sosyal konutlarla ilgilenen birimine gittim.

Göppingen şehrinde olan bu bina eski bir villa, mimarisi dikkat çekici.
Aynı binada entegrasyon ve uyum birimi de var ve daha önceki dernek çalışmalarımızda bir kaç kez bu binaya gitmiş olsam da herhalde yoğunluktan ve telaştan dikkat etmemişim şimdiye kadar.

Şu anda belediyenin elinde bulunan tüm eski villalar ve tarihi mekanların bir çoğu eskiden burda yaşayan Yahudilere ait.

Bu binada haham Tänzer ve ailesine ait bir bina

Haham Tänzer Budapeşte doğumlu ve 1907’de Göppingen’deki Sinagog’ta haham olarak işe başlayınca, Freihofstrasse 46 numaralı bu eve taşınır.
1. Dünya savaşında ülkesi Almanya adına gönüllü askere gider.

Baden-Württembergli Yahudiler adında kitapda çıkarır. Göppingenin şehir kütüphanesinin de kurucusudur aynı zamanda.

26 Şubat 1937 de ölen haham Tänzer daha sonra faşist Hitler rejiminin ve ona sadakatla bağlı Nazi yanlısı Almanların tüm Göppingen ve özellikle de yoğun olarak Yahudilerin yaşadığı Jebenhausen’deki Sinagogları yakmalarını, pogromlarını ve Yahudilerin KZ denilen Nazi kamplarına gönderilmelerini yaşamadı ama dul eşi 24 Eylül 1943 de bu kamplarda ölenlerdendi.
Aşağıda göreceğiniz resimlerden de anlaşıldığı üzere bayağı ihtişamlı ve güzel mimarisi ile Göppingen Sinagogu 1938’in 9-10 Ekimin’inde tüm Almanya’da Kristal-Nacht olarak da bilinen pogrom gecesi Yahudi Sinagogları, okulları, iş yerleri ile birlikte yakılmış. Şimdi yerinde sadece bir anıt var.

Her sene Ekim’in 9’unu 10´ una bağlayan gece anma yapılıyor artık burda.
Böyle durumlarda içim acıyor resmen, şiddeti körükleyerek bir şehrin renkleri, farklılıkları ve zenginliğini yok etmek. Mallarının ve mülklerinin üzerine konarak, nefret ve ayrımcılığı toplumda yaygınlaştırmak.

Birlikte yaşadığımız bilimde, sanatda, tıpda, bir çok çeşitli zanaat ve sanat mesleklerinde ileride olan ve ortak yaşamımıza her anlamda katkı sunan insanları sadece dinlerinden, ırklarından, mezheplerinden, ten renginden, farklı cinsel tercihlerinden vb.. yok etmek nasıl bir zalimliktir.

Almanya´da son yıllarda gönüllülerin kurmuş olduğu sivil dernekler sayesinde “stolperstein” yani “tökezleme taşları”adında bir inisiyatif daha gelişti.

Bu dernekler hangi evde Yahudiler yaşamış ve toplama kamplarında ölüme gönderilmiş veya sürgüne gönderilmiş ise araştırarak evlerin önündeki sokaklara bu kişilerin ismini, doğum ve ölüm tarihini ve hangi kampta öldüklerinin yazılı olduğu, pirinç veya sarı bakır tökezleme taşları yerleştiriyorlar. Unutulmamaları için!

Böyle bir pirinç tökezleme taşıda Haham Tänzer’in kampta ölen eşi için binanın önündeki kaldırımda Arnavut taşlarının arasına yerleştirilmişler.

Almanya en azından isteyerek veya istemeyerek bu soykırımı kabul etti, okullarda ders olarak verdi, anıtlar dikti, anmalar yaptı, Yahudilerden özür diledi. (Gerçi Nazi Almanya’sı roma ve sintileride soykırıma uğrattı ve onların maalesef devleti, lobisi, gücü olmadığı için ne bir tazminat alabildiler nede dünya kamuoyunda Yahudiler kadar yankı uyandırdı, bu da başka bir sorun elbette)

Darısı bizim Türkiye’de Ermenilerin, Rumların, Süryanilerin yaşadıkları yerlerde anılmaları, anıtlarının dikilmelerine, tökezleme taşlarının sokaklara yerleştirilmelerine diyeceğim ama nerede.

Bunu yazdığım için bile bırakın özürü, anmayı, hatırlamayı bir çok eğitimli kendine demokratım diyenlerin bana Türkiye’mizi kötüluyorsun, biz soykırım yapmadık diyeceğini şimdiden biliyorum.

Benim için soykırım, sürgün ve tehcir veya büyük felaket midir ismi hiç önemli değil..

Ben tüm Anadolu´da ve İstanbul’da yaşamış olan Ermeni, Yahudi, Rum ve Süryanilerin oturdukları evleri, yakılmış ve yıkılmış olan kiliseleri, okullarının bu şekilde anılmasını ve unutulmamasını istiyorum.

Sinema sanatından Türkçe diline, müziğe, mimariye, bilimsel çalışmalara ve hatta Cumhuriyet kurulduktan sonra yeni Türkiye’ye bir çok konuda hizmet etmiş olanların bilinmesini anılmasını istiyorum.

Çok şey mi istiyoruz sizce?