Dehşete düşüren çocuk masal kitabı ve toplumdaki yansımaları!

Dehşete düşüren çocuk masal kitabı ve toplumdaki yansımaları!

Son günler de  ‘‘Düşün ve Gül“ adlı çocuk masal kitabının içeriğinde ki tecavüz, bakirelik, randevu evi bağlantılı anlatım sosyal medyaya düştü ve her zaman olduğu gibi büyük bir tartışma, şaşkınlık, öfke ve dehşet duygularının yanısıra, olay yazarı sanal ortamda linç etmeye ve yazarın ceza almasının talebine kadar gitti. Duyduğuma göre masal kitabının yazarı Musa Dinç

MELEK KANDİLLİ 30 Ağustos 2020 MELEK KANDİLLİ

Son günler de  ‘‘Düşün ve Gül“ adlı çocuk masal kitabının içeriğinde ki tecavüz, bakirelik, randevu evi bağlantılı anlatım sosyal medyaya düştü ve her zaman olduğu gibi büyük bir tartışma, şaşkınlık, öfke ve dehşet duygularının yanısıra, olay yazarı sanal ortamda linç etmeye ve yazarın ceza almasının talebine kadar gitti.

Duyduğuma göre masal kitabının yazarı Musa Dinç bu arada tutuklanmış. Okuduğumda ilk etap da bende dehşete düştüm, öfkelendim, şaşırdım. Ama yazarın tutuklanması ve bir çoğunun yazarı sapık olarak değerlendirmesi beni kendime getirdi .

Bizim toplumumuzun kitlesel olarak linç kültürüne ne kadar meyilli olduğunu görmek doğrusu çocuk masal kitabının içeriğinde ki yanlış ve tehlikeli zihniyet kadar ve hatta daha çok korkuttu beni.

Toplum olarak böyle bir skandalı, bir sorunu çözmek, sosyo-kültürel derinliklere inip uzmanlarla ( feministler, insan hakları savunucuları, çocuk pisikologları, pedagoglar, sosyologlar, din insanları, filozoflar, toplumsal cinsiyet/gender konularını araştıranlar) bir tartışma başlatmak, ataerkil sistemleri ve bizim Türkiye halklarının üzerinde ki etkilerini din, adet, örf, gelenek adı altında incelemek ve bunların değişmesi için bu konuyu açmak yerine sadece yazarı günah keçisi olarak linç etmek bize ne kazandıracak sorusu kafamın içinde günlerdir dolaşıyor.

Musa Dinç‘i tanımıyordum ve kaç yaşında olduğunu bilmiyordum. Ama yazdıklarından ve konuyla ilgili özür yazısından onun orta yaşın üzerinde bir erkek yazar olduğunu ve kendi yetişmiş olduğu kültür ortamında bir kadına tecavüz edilmesinin bir ceza yöntemi olarak bilinç altında durduğunu hissettim. (Bu yöntemi doğru bulduğu anlamına gelmiyor tabiki ) Çünkü yazdıklarının korkunç şeyler olduğunun farkına hala varmış değil..

Vee gerçekten de hislerim beni yanıltmamıştı, 1960, Diyarbakır-Çınar doğumluydu Musa Dinç..

Gelelim tecavüz´ün bir ceza yöntemi olarak tüm dünyada ama özellikle de ataerkil toplumun güçlü olduğu Türkiye´de var olup olmadığına..

Sıcak savaşların Ortadoğu ve Türkiye´de yaşandığı son yıllarda ve savaş çığlıklarının atıldığı bir ortamda, militarizmde ve savaşlarda kadın tecavüzlerine bir bakalım. Savaş da kadınlara ve çocuklara şiddet ve tecavüz en yaygın cezalandırma yöntemlerinden birisidir.

Dünyada ki tüm ordular ve tüm savaşlar da bu böyle olagelmiştir ama dünya en çok 90‘lı yıllar da Bosna savaşında kadın tecavüzleri ile sarsılmıştır. Feminist Coğrafyacı Joni Seager kadınların askeri çatışmalarda yaşadığı dünya ölçekli bir harita yayınlamış ve toplu tecavüzlerin yaşandığı bölgeleri belgelemiş:

Türkiye, Ruanda, Gürcistan, Afganistan, Angola, Mozambik, Kamboçya, Peru, Cibuti, Doğu Timor, Sri Lanka, Burma, Kaşmir (Hindistan), Kuveyt, Liberya, Papua Yeni Gine, Somali, Sudan, Bosna, Haiti, Meksika ve Kosova. Farklı kültürler, farklı dinler, farklı siyasi ideolojiler, farklı dış ittifaklar, farklı savaş biçimleri, farklı asker-sivil ilişkileri. Ama her örnekte kadınlara tecavüz edenler, kendilerini asker olarak tanımlayan erkeklerdi.

Kadınların bekareti ise bizim gibi toplumlarda hâlâ ve sadece feodal ve dini örf adetlerin katı olduğu Doğu coğrafyasında da değil, Türkiye‘nin hemen hemen her bölgesinde, namus ile bağdaştırılan bir konu değil midir?

Daha bir kaç yıl öncesine kadar okullarda genç kızlara bekaret testleri yapılmadı mı? Hâlâ  düğünlerde gelinlere bekaret kemeri (kırmızı kuşak) takılmıyor mu? İktidar ve bir çok dini kuruluşlar kadınların cinsiyeti, vücudu, cinselliği üzerinden siyaset yapmıyor mu? Her gün öldürülen genç kadınlar tam da bu namus algısı üzerinden öldürülmüyor mu?

Mahkemeler de hakimler katil koca/ağabey/baba/sevgili olan erkeklere ağır tahrik indirimleri vermiyor mu? Yüzlerce genç kadın bekaret zarını diktirmiyor mu evlenmeden önce? Sözün özü Türkiye´de bekaretin kutsallığı bir kadının yaşamında oldukça önemlidir. Çünkü bekaret kadın için kirlenmemiş, el değmemiş, alnının akı, yani ahlaklı ve “namuslu” kalmanın ön koşuludur.

Bu anlamda Türkiye´de yaşayan ve toplumsal cinsiyet/gender ve cinsellik üzerine kafa yormuş, aydınlanmış, farkındalığını bu konularla ilgili yükseltmiş küçük azınlığın dışında büyük çoğunluk bekareti ve tecavüzün bir ceza yöntemi olarak görülmesini, Masal kitabının yazarı Musa Dinç gibi algılıyor, görüyor ve hissediyordur.

Zaten günlük hayatta kullanılan küfürlerimizin hemen hemen yüzde 99´u tam da bu zihniyetin argo olarak kızgınlık ifadesi ve hatta mizahi olarak dilimizde dışa yansımasıdır. Ne düşünüyorsak onu konuşuyoruz sonuçta. Değinmek istediğim diğer önemli bir konu ise çocuk dünyasına dair yetişkinlerin yetkinliği ile alakalı. Biz yetişkinler çocukların ruh ve düşünce dünyasını anlamakta zorlanırız!

Her ne kadar bizler de yıllar önce çocuk olduysak ta, bu harikulade dünyayı terk edeli ve yetişkinlerin kirli zihinlerinin, eylemlerinin, ikiyüzlülüklerinin, egoistliklerinin dünyasına gireli, tüketen ve menfaatler üzerine kurulan hayatlarımızda uzun süredir yaşadığımız için o masum, maceraperest, doğal, saf, meraklı çocuk dünyasına yabancılaşalı çook uzun zaman olmuştur.

Benim bu durumu fark etmem oğlumun 3-4 yaşlarında gitmiş olduğu anaokulunda ‚‘Çocuklar için cinsel egitim“ üzerine verilen bir sunum da gerçekleşti.

Çocuk pedagogu sunuma gelen tüm yetişkin ebeveynlere şu an ki deneyimlerimize göre cinsellik ile alakalı hislerimizi sordu ve bunu düşünmemizi istedi. Sonra bize cinsellik ile ilgili 19 – 20 yaşlarında neler bildiğimizi ve hissettigimizi sordu. Hepimiz geriye dönüp o zamanlar da bu konu hakkında ki deneyimlerimize göre o dönemlerdeki hislerimizi, anılarımızı çağırmaya başladık.

Sonra 14 yaşında cinsellik üzerine neler düşünüyorduk, biliyorduk, hissediyorduk sorusu bir çoğumuzun o günlere gitmesini, hoşumuza giden yaşıtımız olan genç kız veya erkek arkadaşımızla olan o masum heyecanlarımızı, mahcubiyetimizi, utangaçlığımızı, yan yana oturmanın bile özel olduğu o günleri hatırlamamıza vesile olmuştu. Ne kadar masumduk, ne kadar mahcuptuk, birini öpmüş olanlara bile hayretle bakardık.

Sunumu yapan pedagog daha sonra bizlere çocuklarımızla ilgili korkularımızın, endişelerimizin, panaroyalarımızın ve iki farklı cinsin ergenlik çağında bir arada oluşunu yasaklayan kurallarımızın aslında çok yersiz olduğunu ve bu duygu ve düşüncelerimizin, cinsellik algımızın artık yetişkin bireyler olarak kendi deneyimlerimizi çocukların da yaşayabileceği korkusuna dönüştürmemizden kaynaklandığını anlattığında ne kadar da haklı olduğunu fark ettim.

Biz çocuklara da, hayvanlara da şu an durduğumuz pencereden, kendi deneyimlerimizden, tecrübelerimizden ve ruh ve zihin dünyamızdan bakarak değerlendirmeler yapıyoruz.

Oysa çocukların çok masum ve çok farklı dünyaları var. Bu anlamda çocuk masalları ve çocuk kitapları yazanlar, çocuk literatürü hazırlayanların önemle çocuk pedagojisi eğitimi almaları ve hatta pisikoloji eğitimi almaları elzemdir.

Yoksa bu bizleri dehşete düşüren masal kitabının yazarı gibi yılların birikimi, çalışmaları, şiir, makale, roman yazıları, radyo programları, tiyatro oyunları olan ve kendi düşünsel ve zihinsel dünyasında iyi niyetle çocuklara bir masal yazdığını düşünen Musa Dinç gibi „sapık“ olarak görülmek bir an meselesi olabildiği gibi istemeyerek de olsa o masum çocukların zihinlerini kendi kirlenmiş deneyimlerimizle mahvederiz..

Bu yazımdan dolayı yazarı koruduğumu ve masumlaştırdığımı düşünenler de olabilir ama Türkiye‘nin eğitim sisteminde son yıllar da kitap olarak öğrencilere okutulan o kadar skandal kitaplar yer aldı ki bir kısmını tesadüfen duyduk bir kısmını hala bilmiyoruz.

Örneğin böyle kitaplardan biri de Yeni Akit yazarı Ali Erkan Kavaklı’nın “Yüzyılın Pedagojik Yanlısı Karma Eğitim” adlı kitabında kız ve erkeklerin yaratılış olarak farklı olduğu, farklı eğitimler alması gerektiği savunuluyor. Kavaklı’ya göre kadının kariyer yapması aile yaşamına engel!

Son yıllar da oluşan kadın katliamı, kadına karşı şiddet, çocuk tecavüz ve tacizleri, kadın tecavüzleri, hayvan tecavüzleri ve bu konunun Türkiye‘de hem hukuki açıdan adil yargılanmaması, cezalandırılmaması, hem toplumun köhnemiş, yanlış cinsiyet kodlarının, algılarının tartışılmaması hepimizde öfke birikimine yol açmış durumda.

Çaresizlik, adalete duyulan güvenin gün geçtikçe azalması vb. durumlar toplumsal duyarlılıklarımızın  aşırı yükselmesine ve yakalamış olduğumuz bir olaydan yola çıkarak, failine tüm günahları yüklememize vesile olmasın.

Tepki vermemiz, eleştirmemiz, duyarlılık göstermemiz çok doğru ve anlamlı olmakla beraber bu tepkimizi toplumu dönüştürme, yanlısı anlama, farkındalığı yükseltmek için kullanmalıyız.

Günah keçileri ilan etmek bence bu değişimin önünü kapatır diye düşünüyorum. Çocukların, hayvanların, kadınların ve doğanın korunduğu, evrenle uyumlu dengede, barış ve mutlu yaşanacak günlere….

 Musa Dinç kimdir:

DİSED (Diyarbakır Sanatçılar ve Edebiyatçılar Derneği, Çukurova Yazarlar Derneği ve Türkiye Edebiyatçılar Derneği Yönetim Kurulu’nda görev aldı. 2008 yılı Yaz döneminde Erzurum Hizmet İçi Eğitim Enstitüsü’nde Alan değişikliği kursuna katılarak Sağlık-Tıbbi Laboratuar Bölüm Öğretmeni oldu. Artvin 08 FM Radyosunda “Mizah Saati”, Diyarbakır Bağ TV’de “Tele Pirzola” adlı mizah programı ve bir dönem Diyarbakır TRT GAP Radyosu’nda “Musa Dinç’le Mizahlı Dakikalar” adıyla program yaptı.

Musa Dinç’in tiyatro oyunları birçok okul ve sendikalarca sahneye konulmuş ayrıca makale ve öykü dalında ödüller almıştır. Türkiye Edebiyatçılar Derneği, Türkiye Yazarlar Sendikası, BESAM ve Uluslararası Yazarlar Birliği (Pen Türkiye Merkezi) üyesi, Eğitim Sen üyesi ve Okul Temsilcisi, Çukurova Edebiyatçılar Derneği Üyesidir. 2010-2011 yıllarında Orhan Kemal Öykü Yarışmasında Seçici Kurul Üyeliği ve 2010 yılında Kaygısız Abdal Öykü Yarışması’nda Jüri Üyeliği’nde bulundu.

ÖNE ÇIKANLAR