Daha Covid-19 virüsü henüz Avrupa ve Türkiye’de görülmeye, kısıtlamaların uygulanmaya başlandığı 15 Nisan 2020’de şu an başbakan olan Olaf Scholz kamuoyuna “Dünyada ve Almanya’da pandemi ile birlikte yeni normallerin yaşanacağı bir sürece girdik. Bu yeni normalleşme süreci bu virüse karşı tedavi ve aşı bulununcaya kadar uzun bir süre devam edecektir” diye konuşmuştu. Politikacı ve siyasetçilerin
Daha Covid-19 virüsü henüz Avrupa ve Türkiye’de görülmeye, kısıtlamaların uygulanmaya başlandığı 15 Nisan 2020’de şu an başbakan olan Olaf Scholz kamuoyuna “Dünyada ve Almanya’da pandemi ile birlikte yeni normallerin yaşanacağı bir sürece girdik. Bu yeni normalleşme süreci bu virüse karşı tedavi ve aşı bulununcaya kadar uzun bir süre devam edecektir” diye konuşmuştu.
Politikacı ve siyasetçilerin sıklıkla yaptığı kelime oyunları ve manipüle edilmiş konuşmalarla, belki de Almanya’nın ve birçok ülke vatandaşlarının tarihinde görülmemiş bir krizi ve olağanüstü kısıtlamaları “yeni normaller” ismi ile doğallaştırmaya çalışan siyasilerden biri olmuştu.
Neydi bu yeni normal dedikleri yaşam biçimi; Maskeyle dolaşmak, evlere hapsedilmek, okulların aylarca kapatılması, ölen ve ağır hasta olan anne ve babalarımızı hastanelerde ziyaret edememek, cenazelerini kaldıramamak..
Çocukların, yetişkinlerin psikolojilerinin bozulması, iş yerlerinin, restoranların, cafe, bar, tiyatro, sinemaların kapanması, iflaslar, işsizlik, sevdiklerimiz, akrabalarımız, arkadaşlarımız, aile fertlerimizle görüşememek, her gün korku filmi gibi panik ve endişe verici haberlerle sarsılmak gibi korkunç uygulamaları kast ediyorlardı.
Korona kısıtlamalarını uygulayarak esnafın kepenk kapatması, çocukların, yaşlıların evlerde hapsedilmesinden kaynaklanan psikolojik ve fiziksel hastalıkların artması..
İşsizlerin, sezonluk işçilerin, fakirlerin açlık sınırına gelmesi, iflasların çoğalması, medya aracılığıyla her gün korku pompalanması, hepsi sanki coronanın doğal sonuçları gibi lanse ediliyordu.
Siyasetin bu manipülatif söylemlerini ana akım medya ve gazeteciler de birebir alarak bu algıyı halka empoze ettiler. Oysa bu uygulamalar doğru veya yanlış, ama coronanın doğal sonuçları değil. İnsan eliyle hükümetlerin uyguladığı kısıtlamaların sonuçlarıydı.
Sorumluluk parlementolara ve iktidarlara aitti.
Doğru söylem hükümetimizin veya parlementonun pandemi sebebi ile aldığı corona tedbirlerinden dolayı ekonomik kriz oluştu, okulları kapattığımız için çocuklar bunalıma girdi.
Siyasilerde aslında bu tür kelime oyunlarına alışkınız..
Örneğin savaş yerine barış misyonu, işsizlik yerine kısa çalışma gibi kelimeler kullanarak halkı yanıltan açıklamalar yapmaları olağandır.
Ama medya ve gazeteciler sanki hükümetin basın sözcüsü gibi bu dili birebir alıp halka duyurdu. Markus Lanz ve Süddeutsche Zeitung’dan Heribert Brandl gibi tek tük objektif habercilik yapan gazetecilerin dışında Alman basınında tek seslilik hakimdi. lman gazeteci Martin Wehrle, ”gerçekleri gölgeleyen, yanıltan bir dil kullanılması demokrasiyi olduğu kadar haberciliği de karanlık bir sürece götürmüştür” ifadesine yer verdi.
İnsanların kendi sağlıkları için, başka sebeplerden dolayı aşı yaptırmamaları aşı karşıtı oldukları anlamına gelmeyebilir. Elbette aşı karşıtları da var.
Ama zorunlu aşıya karşı olmak otomatikmen aşı karşıtı olduğu anlamına gelmiyor.
Corona kısıtlamalarının anayasal hak ihlallerine varan boyutları, yasaların delinmesi bir çok insanın ve aşı olanlarında eleştiri getirdiği bir durumdur.
Hiç bir ayrım yapmadan bu insanların hepsini bir çekmeceye koyup aşı karşıtları ve corona inkarcıları diye haber yapmak gazetecilik olamaz diyor Wehrle..
Gazeteci Brandl ise demokrasi ve insan hakları kriz dönemleri için vardır, krizi bahane ederek bu hakları yok etmek için değil diyor..
Sonuç olarak yukarıda bahsedilen problemlerin bir çoğu Corona uygulamaları ve kısıtlamalarından kaynaklanan sorunlardır..
Sorumluları siyasetçilerdir.
İyi gazetecilik manipülatif dil kullanan ve olayların, sorunların üstünü kapatan siyasetçileri deşifre eden, objektif ve şeffaf, sorgulayan, her kesimin sesini duyuran, sorunları ortaya koyan gazeteciliktir..
“Dil düşüncenin evidir,” diyor filozof Heıdegger. “Kim gerçeği yalanlarla değiştirmek isterse, ilk önce kullandığı dil ile bunu yapar” Uygulamalar ve sonuçları yaşanılan pandemi sonuçlarına doğru orantıda mı bilmiyoruz.
Tabi ki farklı düşünceler ve fikirler var insanlar arasında. İşte gazetecilik, doğru habercilik de tam burda başlıyor. Bu konuları toplumun tüm katmanlarının seslerine yer vererek haber yapmak ve konuyu toplumsal olarak tartışabilmek.
Tam da bu noktada ciddi bir problem yaşanıyor pandemi sürecinde ve bu tartışmaların olmadığı gibi bir de manipülatif bir dil kullanılıyor..
Wehrle gazeteci meslektaşlarına serzenişte bulunuyor ve siyasetçinin açıklamalarını bire bir almak yerine daha özgün, tarafsız gazetecilik, habercilik yapmalarını beklerdim diyor.
Umarım yavaş, yavaş gazeteciler, haber muhabirleri uyanır ve siyasetçinin “sokağa çıkma yasağı” gibi antidemokratik ve tehlikeli sözlerini corona kapsamında bire bir alıp halka bu şekilde vermekten vazgeçerler.
Tarafsız, özgür, halktan yana gazetecilik, muhabirliklerinden dolayı özellikle Martin Wehrle, Heribert Brandl ve Markus Lanz’a bende burdan teşekkür ederim..