Ben mi biz mi? Toplumsallık mı, bireysellik mi?

Ben mi biz mi? Toplumsallık mı, bireysellik mi?

Dersim’de Zere’nin yeğeni Eren ile sohbet ediyoruz. Paylaşımdan, iyilikten, iyi olmanın, merhametli olmanın günümüz insanında aptallık olarak görülmesinden konuşurken, bana yaylalarda çadırda yaşayan bir ailenin çocuklarının fotoğraflarını, videolarını gösterdi. Çocuklar üç kardeş o kadar mutlu görünüyorlardı ki, çocukluğum aklıma geldi. Belki de benim yaş gurubum da olan bir çoğumuzun çocukluğuydu aynı zamanda. Fakir bir aileydi

MELEK KANDİLLİ 16 Haziran 2022 MELEK KANDİLLİ

Dersim’de Zere’nin yeğeni Eren ile sohbet ediyoruz. Paylaşımdan, iyilikten, iyi olmanın, merhametli olmanın günümüz insanında aptallık olarak görülmesinden konuşurken, bana yaylalarda çadırda yaşayan bir ailenin çocuklarının fotoğraflarını, videolarını gösterdi.

Çocuklar üç kardeş o kadar mutlu görünüyorlardı ki, çocukluğum aklıma geldi.

Belki de benim yaş gurubum da olan bir çoğumuzun çocukluğuydu aynı zamanda.

Fakir bir aileydi evet, zor iklim şartlarında ve ağır insan emeği ile geçinmeye, yaşamaya çalışıyorlardı doğru!

Ama çocukların yaşadığı özgür ortam, doğa, hayvanlar, birbirleri ile ilişkileri, oyunları, küsmeleri, üzülmeleri bile samimi ve doğaldı. Onlar anda ve sahici çocukluğu yaşayanlardı.

Bir an düşündüm, Almanya’da kendi odası olan, bisikleti olan, anne/babaları tarafından özel kurslara, okula arabayla götürülen o çocuklar acaba bu kadar mutlu olabiliyorlar mı?

3 çocuk bir araya gelince anlaşamıyor, gruplaşıyorlar, birlikte oynamayı unutmuş, paylaşmayı bilmeyen, saatlerce odalarında bilgisayar oyunları oynarken atıstırmalıklarla obezite olan o çocuklar hiç bu özgür ortam da bu şekilde yaşamanın tadını almadan büyüyenler başka bir insana empati duyabilir mi?

Emeğin, çalışmanın, az olanı paylaşmanın hiç bir aşamasının farkında olmadan büyüyenler fakiri, muhtacı, ötekiyi, yalnızı, yaşlıyı ne kadar anlayabilir?

Bu onların suçu mu?

Hayır!

Bir çoğumuzun özellikle endüstrileşme ile gelen aydınlanma süreçleri ile bireyselliğin yükseldiği Avrupa’da ki özgür yaşam modelini örnek alarak daha liberal yaşamları arzuladığımız, savunduğumuz gerçeği ortada!

Bireysellik dediğimiz yaşam modeli toplumsal yaşam modelinden aslında çok da farklı değil. Feodal toplumlarda din, örf, adet ve toprak ağaları bireysel yaşamımızı biçimlendirirken, bireysel modern yaşam biçiminde kurumlara bağlı yaşamak zorundayız.

Buna kurumsal bağımlılık deniyor..

Beck; özgür hale gelen birey aslında emek pazarına, eğitime, tüketime, refah devletine, düzenlemelere, trafik planlamasına, tıptaki modalara, olanaklara, psikolojik ve pedagojik danışma ve bakımlara bağımlı yaşayan ve sosyalleşmeyi kurumlar üzerinden geliştirendir, diyor..

Oysa hem Anadolu, hem Ortadoğu insanı birlikte dayanışma, paylaşma, empati, farklı olana anlayış, sabır, anlama, merhamet duygusunu yakın geçmişe kadar yaşamış halklardır.

Hala bu coğrafyada kapıdan geçen yabancıya yemek veren, evine davet eden insanlar vardır.

Bu topraklar Şeyh Bedreddin’in ” Ay ve Güneş herkesin lambasıdır,

Su herkesin suyudur,

Ekmek neden herkesin ekmeği değildir” diyen anlayışların kaynağıdır.

“Komşusu aç iken tok yatan bizden değildir diyenlerin topraklarında bu korkunç yozlaşmanın, kutuplaşmanın en önemli sebebi Avrupa ve Amerika’da ki gelişmeleri birebir kopyalayarak gelişme ve bilimi kendi coğrafyamız, insanımız, kültürel dokumuz, mozaik gibi zengin Anadolu, Mezopotamya halklarinin sanat, mimari, üretim, dil, din, inanç zenginliğini katmadan, düşünmeden, sorgulamadan kendi kadim bilgi ve bilim, felsefemiz ile harmanlamadan ezberci bir taklitle hayata geçirdiğimiz için olabilir mi?

Tüm insani değerlerimizi bir avuç sermayederin halkları sömürmek için sisteme hepimizi entegre ederek köleleştirmesini özgürlük sanmamizdan olabilir mi?

Kollektif bilinç diye adlandırdığımız toplumsal bilincimizi kirlettiler, farklı tüm kültürleri, inançları hatta doğayı, hayvanı küçümseyen birer kibir abideleri haline gelmemizi, rekabet ve hırs duygusuyla birbirimizi yok etmemizi istiyorlar.

Buna izin verecek miyiz, yoksa toplu hafızamizda elde ettiğimiz eski bilgileri, yenileri ile gözden geçirip yeni bulgu, bilgi ve deneyimlerimizle o muhteşem zekamizla, sevgimizle, ruhumuzla daha güzel bir dünya inşa etmek için kolları sıvayıp insanlığın yeni bir çağa girmesinde bizim imzamız olacak mı?

Selahattin Demirtaş “Cesaret bulaşıcıdır” demişti.

Umut da bulaşıcıdır..