Avrupa, insan hakları ve demokrasi gibi değerlerden geri adım mı atılıyor?

Avrupa, insan hakları ve demokrasi gibi değerlerden geri adım mı atılıyor?

Suriyeli ve Afrikalı mültecilerin en önemli göç yolu olan Libya ve İtalya arasında, botlarla Akdeniz‘i geçmek isteyen on binlerce göçmen deniz yolunda boğularak can veriyor. Avrupa ülkeleri, savaştan, açlıktan ve zulümden kaçan mültecileri yok sayarak, 1948 yılında imzalamış olduğu evrensel insan hakları beyannamesini görmezlikten geliyor. Avrupa’yı, Avrupa yapan insani değerlerden vazgeçtiklerini medyadan öğrendikçe yüreğimiz sıkışıyor.

MELEK KANDİLLİ 28 Ocak 2019

Suriyeli ve Afrikalı mültecilerin en önemli göç yolu olan Libya ve İtalya arasında, botlarla Akdeniz‘i geçmek isteyen on binlerce göçmen deniz yolunda boğularak can veriyor.

Avrupa ülkeleri, savaştan, açlıktan ve zulümden kaçan mültecileri yok sayarak, 1948 yılında imzalamış olduğu evrensel insan hakları beyannamesini görmezlikten geliyor. Avrupa’yı, Avrupa yapan insani değerlerden vazgeçtiklerini medyadan öğrendikçe yüreğimiz sıkışıyor.

47 mülteci ve gemi mürettabatı ile 14 gündür, İtalya’nın liman kenti olan Siracusa şehri açıklarında mahsur kalan Sea Watch kurtarma gemisini sizlere duyurmak istiyorum.

Mültecileri boğulmaktan kurtaran Sea Watch adlı yardım gemisi, sivil yardım örgütü olan son gemi ve günlerdir hiç bir limana yaklaştırılmadığı için Akdeniz’in sularında dolaşıyor.

‘‘Bize ses verin, Avrupa ülkeleri limanlarına demir atmamıza izin vermiyorlar“ diyen ve bunun için change. org adlı sitede imza kampanyası başlatan Sea Watch adlı sivil yardım örgütünün basın danışmanı ve sözcüsü Ruben Neugebauar, herkesi imza atmaya çağırdı.

17 Ocak‘ta Libya’dan İtalya‘ya gitmek üzere yola çıkan mülteci botundan kurtarılan 47 göçmenle Akdeniz‘in sularında dolaşan Sea Watch adlı yardım gemisini hiç bir Avrupa ülkesi kabul etmiyor. Daha doğrusu, AB ülkelerinin almış olduğu ortak karar neticesinde izin verilmesine müsaade edilmiyor. Yoksa 8 Avrupa ülkesi aslında limana yanaşmasına olumlu yanıt veriyor. Ama AB ülkelerinin kararı bağlayıcı olduğundan ve cezai yaptırımlar söz konusu olmasından dolayı geminin kurtarmış olduğu mültecilerin, karaya çıkarmasına izin verilmiyor.

Yaklaşık 14 gündür hiç bir limana yanaşmasına izin verilmeyen mültecilerin gıda ve sağlık ihtiyaçları gün geçtikçe problem oluyor. Bir yandan da geminin mürettebatı gıda, temiz su ve hastalıklarla baş etmek zorunda kalıyor. Tüm bu sorunlar yetmezmiş gibi, denizde çıkan fırtına gemiyi ve mürettebatı ve kurtarılan 47 insanın can güvenliğini büyük tehlike altına alıyor.

Diğer taraftan AB ülkeleri, Akdeniz‘de boğulma tehlikesi yaşayan mülteciler için gemi bulundurmuyor ve sivil yardım örgütlerinin kurtarma gemilerine de izin vermiyor. Bu yüzden 2019’un ilk kurbanları olan 170 mülteci, geçen Cumartesi Akdeniz‘in sularında boğuldu.

Almanya’ya, 2018 yılında iltica talebinde bulunan mültecilerin sayısını 162 bin olarak açıkladı. İçişleri Bakanı Horst Seehofer’e cevap veren Sea Watch basın sözcüsü Negebauer, ”Bu rakam Almanya‘nın taahhüt ettiği üst limit olan 200 binin bile altında. Nedeni ise, daha az talep olduğu için değil, gelmek isteyenlerin bir çoğunun Akdeniz‘in derinliklerinde ölü olarak yatmasından kaynaklanıyor” diye ifade etti.

Diğer bir neden olarakta, Libya açıklarında kurtarılan insanların ‘Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ ve yasasına karşı tekrar Libya‘ya teslim edildiğinden kaynaklandığını söyledi.

Aynı sebeplerden geçen sene Temmuz 2018’de Lifeline isimli ”Mülteci Kurtarma Gemisi’nin‘‘ kaptanı Claus Peter Reisch, Libya açıklarında 230 göçmeni son anda boğulmaktan kurtardığı için Malta mahkemesinde davası devam ediyor. Normal de, kahraman ilan edilmesi gereken kaptan ve mürettebatı, bir cani ve suçlu gibi mahkemede yargılanıyor.

Kaptan Reusch, bağış olarak toplanan 10 bin Euro ile kefalet karşılığında serbest bırakıldı ama mahkemesi hala devam etmekte ve bilinçli olarak uzatılmakta.

Lifeline ”Mülteci Kurtarma Gemisi’nin” kaptanı Reisch, hakkındaki kararın 2019 yılına ertelendiğini duyurdu. Karar açıklanıncaya kadar Akdeniz‘de mülteci kurtarma operasyonlarından da uzaklaştırılacağı belirtiliyor.

Avrupa ülkeleri bu kararlarla, 150 ila 200 yıl önce büyük savaşlar, işçi mücadeleleri ve aydınlanma hareketleri ile tüm dünyaya örnek olan demokrasiyi, para, güç, iktidar ve hırs uğruna birer birer çöpe atıyor.

Uluslararası hukuk anlaşmaları 1954 yılında imzalanırken, mültecilerin statüsüne ilişkin sözleşme ise 1953 yılında imzalandı. 1979 yılında imzalanmış olan, denizlerde insanları kurtarma ile ilgili anlaşmalara uymayarak ve yasalar ihlal edilerek, insanları ölüme göndermekle, tüm dünyada demokrasinin beşiği olma niteliğini kaybetmektedir.

İkiyüzlü politikaları ile bir yandan silah üretip Afrika ve Orta Doğu‘ya satarak milyarlarca Euro ve Doları ceplerine indiriyorlar. Diğer yandan ise savaşlardan, açlıktan ve umutsuzluktan dolayı ülkelerini terk etmek zorunda kalan insanların içlerinde, çocuklar ve kadınların olduğunu bildikleri halde Akdeniz‘in ortasında ölüme terk ediyorlar.

Avrupa devletleri, Akdeniz‘de boğulan mültecileri kurtarmak için yaptıkları çalışmaları bıraktıkları gibi, sivil yardım örgütlerine ait  gemilerede yasak koyarak mültecilerin kurtarılmasını engelliyor ve cezai işlemler başlatıyorlar. Göçmenleri Akdeniz’in ortasında aç, susuz ve ilaçsız bırakıyorlar. Her geçen gün yüzlerce insanın denizlerde boğulmasına sebep oluyorlar.

Aynı şekilde AB ile Türkiye arasında yapılan mülteci pazarlığında uluslararası hukuka aykırı olduğunu hem Türkiye hem AB çok iyi biliyor.

Her şeyden önce Türkiye, mülteciler için güvenli bir ülke değil. Çünkü Türkiye’de, Suriye, Ortadoğu ve Afrika ülkelerinden gelen göçmenler için mülteci yasası bulunmuyor. Mülteciler ile ilgili kararlar „geçici sığınma statüsü“ seviyesinde  alınıyor.

Bu demektir ki, Türkiye Cumhuriyeti, ülkede tam olarak ne kadar Suriyeli mülteci var net olarak bilinmiyor. Sebebi ise mültecilerin hepsi kayıt altında değil.

AB isteği doğrultusunda, deniz yoluyla Yunanistan‘a geçmiş bir mülteci Türkiye‘ye geri gönderildiği zaman akıbeti ne oluyor kimse bilemez. Çünkü Yunanistan’da iltica talebi kayıt altına alınmadığı için kimse bu insanların sonunu soruşturamıyor.

Dolayısıyla kimlere maddi yardım yapılıyor bunu ne Türkiye halkı, ne de meclis tam olarak bilmiyor.

AB ülkelerinin de imza atmış oldukları uluslararası hukuk sözleşmesine, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Genf Mülteci Sözleşmesine uymadıklarını gösteriyor. Bu ülkelerin her biri aslında bu sözleşmelere göre suç işlemiş oluyorlar.

Yazıma son vermeden önce bir insanı kurtarmak tüm insanlığı kurtarmaktır diyorsanız, Sea Watch gemisinin aktivisti Anne‘nin yardım çağrısına duyarsız kalmayalım ve change.org’da bir imza atarak 47 insanın ve Sea Watch gemisinin mürettebatının yaşamını kurtaralım.

https://www.change.org/p/eu-commışsıon-seenotrettung-ist-nicht-verhandelbar-offnet-die-häfen-für-die-sea-watch-3/u/23972587?cs_tk=A

  • SAR- International Convention on Maritime Search and Rescue
  • Uluslararası sularda kurtarma ile ilgili anlaşma 1979
  • Avrupa insan hakları evrensel beyannemesi
  • Uluslararası hukuk sözleşmesi
  • Cenevre mültecilerin statüsüne ilişkin sözleşme

ÖNE ÇIKANLAR