Bacıyan-ı Rum Teşkilatı, Selçuklu döneminin Anadolu'sunda 1200 ila 1300´li yıllarda Ahilik Teşkilatının kadın kolu/kadın örgütlenmesi olarak kurulmuştur.
Bacıyan-ı Rum Teşkilatı, Türkmenler Anadolu‘ya geldikten sonra kurulduğu düşünülüyor. Bektaşi‘lerin “Kadıncık Ana” olarak bildiği, kadın eren olarak saygı duyulan, Hacıbektaş´da halen türbesi bulunan Fatma Bacı, bu kadın teşkilatının kurucusu ve lideri olarak tarihi yazıtlarda yerini alıyor.
Bektaşiler, “Kadıncık Ana”yı daha çok Hacıbektaş´ın yaşadığı Sulucahöyük´e geldiğinde misafir edip, ona hizmet eden, bu öğretiyi Anadolu‘ya yayan kadın mürşid olarak biliyor.
Fakat Fatma Bacı´nın yaşam hikayesi bundan çok daha fazlaşıdır.
Kendisi yine türkmen olan ve o dönem Anadolu´da saygın bir şeyh olan Evhadu´d-din Hamid el Kırmanı´nın kızlarından biridir. Kızkardeşi Amine Hatun ile babasının isteği doğrultusunda tassavufi, felsefi bilimlerin yanı sıra askeri (at biniciliği, okçuluk, savaş sanatı) ve el sanatları konusunda da eğitim almış.
Aynı zaman da Fatma Bacı´nın babası Şeyh Kırmanı´nın müridi bizim Nasreddin hoca (asıl ismi Naşiru´d-din Mahmud) olarak bildiğimiz nağmı diğer “Ahi Evren” in eşidir.
Ahilik aslında Kayseri ve Kırşehir´de bir çeşit el zanaatları mesleklerinin örgütlenmesi bizim bugünün sendikaları, meslek odaları gibi düşünebileceğimiz bir oluşum olarak Ahi Evren tarafından kurulmuştur.
Göçebe hayatından gelen Türkmenlerin Anadolu´da şehir hayatına adapte olması ve farklı meslekleri öğrenmesi, uyum sağlaması ve bu meslekleri icra ederken kendi dini ve kültürel kurallarını tasavvufi bir anlayışla uygulamaları için kurulan Ahilik kadınları da eşit ve ortak etmiştir bu oluşuma..
Bundan sonra Nasreddin Hoca “Ahi Evren” olarak anacağımız yazımızda kendisine Dabbağların (dericiliğin) ve 32 zanaatın piri de denilirmiş.
Türkmenlerin kültüründe kadınlar, erkekler ile yaşamı ortak ve eşit bir şekilde paylaştıkları (göçebe hayatın için de bir zorunluluk) için müslüman olmalarına rağmen bu kültürlerinden vazgeçmemişler uzun yıllar.
İşte Ahi Evren Teşkilatı‘nı kurduğunda eşi Fatma Bacı´da Bacılar Teşkilatını/Bacıyan-ı Rum teşkilatını kurar.
Kadınlar da erkekler gibi ihtiyaç duyulan el sanatları ve zanaatlarını dokuma, terzilik, örgücülük gibi bir çok mesleği Kayseri´de Ahilerin kurmuş olduğu Sanayi çarşısında icra ederler ve kooperatifler kurarlar.
Kadınlar sadece çarşıda farklı meslekleri icra ederek ekonomik özgürlüklerini kazanan özgür bireyler olmanın yanı sıra dönemin politik ve siyasi gelişmelerini takip eden, fikir beyan eden söz sahibi konumunda ve moğol isyanlarında kılıç kuşanan, ok atan savaşçılar olarak Ahiler ile birlikte mücadele vermişler.
Dini tassavufi oluşumlarda mürşid ( bugünün profosörleri/doçentleri) olarak sadece kadınlara değil erkeklere de dini/felsefi ders veren Fatma bacı ve Şam´da yaşayan kız kardeşi Amine Hatun, kadın/erkek birlikte zikirlere katıldıkları için aynı dönemde yaşayan Mevlana Celaleddin Rumi ve diğer Hanefi mezhepli Şeyhlerin tenkidlerine maruz kalmışlar.
Türkmen kadınların İslamiyet‘e girmeden önce de çok iyi binicilik ve atıcılık ustaları savaşçılar olduğu ve savaşlara katıldığı biliniyor.
Bu geleneği anlaşılan Müslüman olduktan sonra da sürdüren Bacıyan-ı Rum teşkilatı kadınları Moğol istilasında Kayseri´yi Ahi´lerle birlikte savunmuşlar.
Dönemin Selçuklu hükümdarı Sultan II. Gıyaseddin Keyhüsrev, Moğollara teslim olunca (aynı dönem de yaşayan Mevlana ve mevleviler de direniş göstermek istemeyip Moğollar ile işbirliğine girerler) Kayseri´de Moğollara karşı Ahi´ler ve Bacıların direnişi ile karşılaşan dönemin Moğol kumandanı zalim Baycu Noyan, Ahileri ve Bacıları korkunç bir kıyımdan geçirir. Fatma Bacı, Moğolların esiri olur.
Kayseri´de kurulmuş olan sanayi çarşısı yakılır, yağmalanır. Ahi ve Bacıların evleri, vakıfları talan ve tarumar edilir.
Nasreddin Hoca daha önce siyasi çatışma yaşadığı ve Şems Tebrizi´yi öldürttüğü gerekçesi ile tutuklu olduğundan bu kıyımdan kurtulmuştur.
Fatma Bacı, Moğolların elinde 20 yıl esir olarak yaşar ve yine dönemin iktidarının da araya girmesi ile Moğollar ile anlaşılarak serbest bırakılınca Kırşehir´e eşi Ahi Evren´in yanına yerleşir.
Yıllar sonra II. Gıyaseddin Keyhüsrev vefat edince bu sefer de oğulları İzzeddin Keykavuş ve Rukniddin Kılıçarslan taht kavgasına tutuşurlar.
Ahi´ler ve liderleri Ahi Evren Keykavuş´u destekler. Moğolların desteği ile Kılıçarslan tahta oturur. Türkmenler, Ahi´ler, Bacı´lar Moğol yanlısı yönetim le bir kez daha mücadeleye girişirler.
Denizli, Niğde, Kırşehir´de isyan ve mücadele savaşlarında Ahi Evren ve Mevlana´nın oğlu Aladdin Çelebi (babasına karşı Nasreddin Hoca´nın yanında yer aldığı için ) Kırşehir´de Emir Nuruddin Çaça tarafından öldürülür. Rivayete göre Mevlana´da Şems Tebrizi´nin öcünü almak için bu infazı desteklemiştir.
Ahi´lerin mal varlıkları, vakıfları, medreseleri Mevlevilere verilmiştir.
Fatma Bacı bu korkunç kıyımdan bir şekilde kurtulur ve Sulucahöyük´e Hacı Bektaş´ın himayesine sığınır.
Velayetnam´de Fatma Bacı´dan “Kadıncık Ana” diye söz edilir.
Malesef günümüzde de olduğu gibi Ahi Evren ve Ahi´ler, Bacıyan-ı Rum teşkilatı dönemin Sultanına başkaldırdıkları için ve Moğolların yanında yer alan Mevlana ve Şems Tebrizi gibi ünlü Şeyhler´in aksine zulma karşı direniş yolunu seçtiklerinden dönemin tarihçileri yazıtlarında adlarını zikretmekten çekinmişler.
Kadın ve erkeklerin birlikte omuz omuza çalışmaları, savaşmaları, siyasi ve toplumsal konularda karar mercilerinde olmaları, dini-tassavufi sohbet ve eğitimlere, zikirlere birlikte katılmalarından dolayı hem Fatma Bacı ve Bacıyan teşkilatı, hem Ahi Evren ve Ahiler ve bilahere Evhadudin´in Kırmanı´ye, karşı tenkid, eleştiri ve hatta hakarete varan beyanlar tarihi yazıtlara geçmiştir.
İşte bu nedenle bugün Ahi Evren gibi büyük bir islam alimi, bilge ve Anadolu‘nun ilk kooperatiflerini, meslek odalarını kuran, önemli felsefi ve tasavvufi eserler meydana getiren bu alım hakkında ki bilgiler yok edilmiş, gizlenmiş.
Son yıllar da bazı araştırmacıların arşiv ve kütüphanelerden yaptıkları araştırmalar da Ahi Evren´in Nasreddin Hoca olduğu, Ahilik teşkilatının kurucusu olarak Fatma Bacı ile birlikte Bacıyan-ı Rum Teşkilatlarını kurdukları ortaya çıkarılmıştır.
8 Mart 2024 Dünya Kadınlar gününü kutladığımız bu günlerde Anadolu halkı olarak 1200 – 1300 yıllarında kadınlarımızın kültürel, ekonomik, siyasi, askeri, eğitim ve tasavvufi konuları içine alarak yaşamlarını sürdürdüklerini ve ellerinden bu haklar alınmak istenildiği için özgürlükleri adına büyük mücadeleler vermiş olduklarını, bu bilgilerin bizlerden saklandığını bilmemizde yarar var.
Anadolu ve Mezopotamya coğrafyasında kadın eşitliği, kadın mücadelesi Avrupa ve Amerika gibi 1900´lü yıllarda sanayi devrimi ile başlamış bir süreç değildir.
Konuyla ilgili 2006 yılında Ezel Akay´ın senaryosunu ve yönetmenliğini yaptığı başrollerini Haluk Bilginer ve Beyazıt Öztürk´ün paylaştığı ortaçağ Anadolu´sun da yaşamış olan “Hacivat ve Karagöz neden öldürüldü” filmini de izlememiş olanlara şiddetle tavsiye ederim. Film´de Osman beyin Rum eşinden olan kızı Ayşe Hatun ( Şebnem Dönmez) bu Bacıyan- i Rum teşkilatının lideri olarak karşımıza çık