Aynı dili konuşanlar değil, aynı duyguları paylaşanlar tartışmaz!

Aynı dili konuşanlar değil, aynı duyguları paylaşanlar tartışmaz!

“Tartışarak çözüme kavuşturalım.” tabiri insanlar arasında çok konuşulur. Kişiler yaratılış itibarıyla farklı mizaçlarda yaratılmışlardır. Farklı fıtratlara sahip olan eşler de, aynı mekânda bir ömür boyu beraber olduklarından dolayı, elbette bir takım problemler yaşayacaklardır. Eşler yaşadıkları sorunların çözümünü istişareyle değil, tartışma yoluyla halletmeye çalışırlarsa, zahiren çözüldü gibi gözüken problemlerin aslında çözülmediğini göreceklerdir. Çünkü meseleler “Tartışarak değil,

MEHMET TOY 08 Ekim 2018 MEHMET TOY

“Tartışarak çözüme kavuşturalım.” tabiri insanlar arasında çok konuşulur. Kişiler yaratılış itibarıyla farklı mizaçlarda yaratılmışlardır. Farklı fıtratlara sahip olan eşler de, aynı mekânda bir ömür boyu beraber olduklarından dolayı, elbette bir takım problemler yaşayacaklardır.

Eşler yaşadıkları sorunların çözümünü istişareyle değil, tartışma yoluyla halletmeye çalışırlarsa, zahiren çözüldü gibi gözüken problemlerin aslında çözülmediğini göreceklerdir. Çünkü meseleler “Tartışarak değil, istişareyle çözülür.”

Bağırıp çağırmak, kul hakkına girmek demektir. Kul hakkı, sadece başkalarının malını zimmetine geçirmek demek değildir; kul hakkı, kişinin her türlü hakkına girmektir.

İşi maddede görenler ve bu yönüyle hiç kul hakkı yemediklerini düşünenler, kul hakkına girmediklerini iddia ederler. Burada sormak lazım; “Hani sen hiç kul hakkı yemezdin veya yemeden korkardın.” Al sana bir kul hakkı.“Bir kez gönül yıktın ise bu kıldığın namaz, namaz değil” diyor Yunus Emre.

Gönül yıkmak, Kâbe’yi yıkmaktan daha büyük bir vebal olarak algılanır. Bütün büyüklerin, sevip saydıklarının gönlü, kalbi var da, sana en yakın olan eşinin gönlü, kalbi yok mu? İnsan normalde iyi bir insan olabilir, ancak iyi bir eş olamayabilir. İyi bir eş olma bir eğitim, şuur ve anlayış meselesidir.

Eşler arasındaki tartışmalar birçok nedenlerden kaynaklanır. Bu nedenler kısaca hatalar, kaprisler, eksik yönler, mali sıkıntılar, sevgisizlik, saygısızlık, nezaketsizlik, etrafın tutumu, müsriflik, tembellik, zararlı alışkanlıklar vs. gibi birçok nedenlerdir.

Tartışma kötü bir hastalıktır. Her bir tartışma eşler arasında bir dinamit tesiri yapar yani eşleri yaralar, zarar verir. Bu da evliliği sonlandırmaya kadar götürür. Tartışmayla meseleler sağlıklı bir şekilde çözülemez. Bediüzzaman Hazretleri’nin “Münakaşa eden, haklı dahi olsa haksızdır.”vecizesini hayat düsturu yapmak gerekir.

Tartışmada nefsin mırıltıları söz konusu olduğundan altta kalmama, kendini ezdirmeme, kısacası “Egoların tatmini” söz konusudur. Bu düşünceyi taşıyan bir kişi, eşinin hakkını âlî tutma, ona hak verme yerine, daima kendini haklı görüp tahakkümle hükmetmeye çalışır.

Egonun olduğu bir yerde bencillik vardır. Bir mesele tartışılarak halledilmeye çalışıldığı zaman karşı tarafın fikirleri dikkate alınmaz, dolayısıyla tartışma esnasında hiç kimse karşısındakine “Sen haklısın, ben bugüne kadar böyle düşünmemiştim.” diyemez. Çünkü bu düşüncede olan birisi için “Sen haklısın” diyebilmek çok zordur.

Bir tartışma esnasında eşlerden birisi haklı olduğu halde, geri adım atıp tartışmayı sonlandırma düşüncesi içerisine giriyorsa, o kişiye hadisin ifadesine göre “Haklı olduğu halde münakaşayı bırakan kimse için cennetin ortasında bir köşk bina edilir.” buyruluyor. Burada sormak lazım? Siz başladığınız her bir tartışmayı sonlandıranlardan olup, cennette bir köşke sahip olmak istemez misiniz?

Hayatta tartışmaya yer yoktur. Hayat bir mücadele değil, bir yardımlaşma; bir yıkım değil, bir inşadır. Çünkü hayatta her şey birbirine yardım eder. Eğer hayat bir mücadeleden ibaret olsaydı güçlü güçsüzü ezer, onun hayat hakkını elinden alırdı. Ailede eşler birbirlerine güç muamelesi yaparak meseleleri çözüyorlarsa, zayıf olan eş hangi güçle hakkını müdafaa edecek? Neyin mücadelesini yapacaktır?

Eşlerden biri konuşmaya başladığında diğeri susup onu dinlemelidir. Yoksa iletişim kopar, hadler aşılır. Tartışmada hadler aşılmış, kontrol kaybolmuşsa, Goethe’nin, “Bir tartışma esnasında, kızdığımız anda gerçek için uğraşmayı bırakır, kendimiz için uğraşmaya başlarız” sözü devriye girer.

Tartışma esnasında tartışılan konunun sınırları aşılmış, konular geçmiş ve geleceğe taşınmış, karşıdaki kişi bir düşman olup çıkmış olur. Bu arada kişiler galip gelmenin yollarını arayarak kendilerini savunma psikolojisi içerisine girerler. O yüzden ortaya atılan fikirler, kıymeti harbiyesi olmayan manasız sözler bile olsa, mutlaka dinleme zahmetinde bulunmak gerekir.

İletişim kurmak sadece aynı dili konuşmak anlamına gelmez. İletişimin tam olması için aynı duygularında paylaşılması gerekir. Eşler birbirlerinin duygularına tercüman olabilirlerse anlaşmaları kolay olur. Hz. Mevlana, “Aynı dili konuşanlar değil, aynı duyguları paylaşanlar anlaşabilir” der.

Evlilik de aynı duyguları paylaşan bireylerin oluşturduğu bir kurum değil midir zaten? Öyleyse evlilikte zorlukları ve sıkıntıları aşmada aynı dili konuşmakla birlikte, aynı duyguları paylaşmakta önemlidir. Şu husus hiç unutulmamalıdır ki, eşini ikna etmenin en iyi yolu onu can kulağı ile dinlemek, duygularının muhabbetiyle yaşamaktır.

Eşler arasında zaman zaman, yerli yersiz söz ve davranışlar söz konusu olabilir. Böyle durumlarda eşe karşı ters cevaplar verip onu reddetmek yerine, bir kutlunun “Bir mecliste her söze kıymet ver, hatta fikrine uymayanları bile hemen reddetme. Bir başka münasebetten dolayı ifade edilmiş olabileceğini düşün ve sonuna kadar sabret!” sözü her daim bir düstur olmalıdır.