Kurul

Bir dost sohbetinde sonsuzluğa açılmalıyız, demiştim. Allah sonsuzlukla bilinir çünkü. Klasik manada ezeli – ebedi olmaya kaydı söylemlerimiz. Hayır dedim, anda görmeli kavramları, hayatın içinde. Sonsuzluk tefekkür ederken SEN ile BEN arasında aramalıyız cevaplarımızı. Allah’ı bilmeyi, iman etmeyi, teslim olmayı da hayatımızın içinde delillendirmeli ki anlamlı olsun. Allah bizi muhatap alıyor, sadece kendisini muhatap almamızı

SEDAT İLHAN 01 Mayıs 2022 YAZARLAR

Bir dost sohbetinde sonsuzluğa açılmalıyız, demiştim. Allah sonsuzlukla bilinir çünkü. Klasik manada ezeli – ebedi olmaya kaydı söylemlerimiz. Hayır dedim, anda görmeli kavramları, hayatın içinde. Sonsuzluk tefekkür ederken SEN ile BEN arasında aramalıyız cevaplarımızı.

Allah’ı bilmeyi, iman etmeyi, teslim olmayı da hayatımızın içinde delillendirmeli ki anlamlı olsun. Allah bizi muhatap alıyor, sadece kendisini muhatap almamızı buyuruyor. Bu çağrıya kulak verebildiğimiz sürece hiçbir şeyden korkmayız, fikrimiz olur, inancımızı satmayız, menfaat kaygımız olmaz, maslahat güderiz, kalpten konuşur, kalplere konuşuruz. Fatiha suresinde anlatılan da budur zaten, farkındalık düzeyi yüksek bir birey olmanın önemi, yolu. Ve bunun doğal bir sonucu olarak bir kurul karşımıza çıkar. İnsanlığın serüveni de burada bir yerlerde, detaylarda gizli.

Allah’a ve resulüne itaat edenler bu kurul sakinleri ile arkadaş olabilirler. Demektir ki bu kurulun oluşması, faaliyetlerini devam ettirebilmesi çok zor bir şeydir. Allah’a ve resulüne itaat, başka hiçbir şeye takılmamayı gerektirir çünkü. Farkındalık düzeyimizi yükseltmek, hepimizin kendimize ait bir görevi, yolu, niyeti ve gayreti olmalı. Kurulun farkındalık düzeyi yüksek bireyler ile anlamlı olmasına rağmen kurula bireyleri yetiştirmek gibi bir misyonun direkt olarak yüklenmediği görülmektedir. Zaten olması gereken budur. İnsan kendi yolunu kendisi bulur, yaşayarak öğrenir, söylemlere bakmaz, bakarsa da bakmak istemiştir de bakmıştır.

Kurulun gücü beklentisizliğinde ve toplumsal faydaları ön plana almasındadır.

”Dervişlik dedikleri hırka ile taç değil, gönlün derviş eyleyen hırkaya muhtaç deği” der Yunus Emre.

İşte böyle bir şey. Yolun kaderi, ellerine maddi manevi bir güç geçmiş olsa bile bunu da kendileri adına kullanmazlar. Hayatlarını hayatı kolaylaştırmaya adamışlardır. Beylik söylemler oldu gibi geldi bana. Niyet okuyamayız tabii ki, gönülleri bilsek bile bilmenin faydasızlığını bilmeden de olmuyor. Bir Kuran okumuşuzdur masumane, ne güzel okudum dedik ise içimizden sesli veya sessiz, bir hissiyat, budur bahsettiğim hırka. Veya taziyelere çağırılan hocalarımız baş köşeye oturtulur. Gerçekten saygı duyularak mı yapılır, bilinmez.

Böyle bir kurul herkes ile bir araya gelir, bilgi alır, fikir alır. Arsızı hırsızı, ipsizi sapsızı dahil herkes kurulun etrafında çevrelenebilir. Bu bir hata, eksiklik, yanlışlık değildir. Aksine sonsuzluğun sunulabildiğinin delilidir. Özgür bireyler bu kurulun kıymetini bilebilirler veya bu kurulun atmosferinde özgür bireyler yetişebilir. Özgürlük olmazsa olmaz. Kurulun en önemli fonksiyonu zaten insana, insanın özgürlüğüne saygıdır. Kurul demek karar demektir. Karar tüm etkilenenlerin görüşleri alınarak verilmeli. Bu ne kadar mümkün, düşünemiyorum. Zaten tüm problemlerimizin en temel nedeni de budur. Kurul ne kadar etkin çalışırsa o kadar çok verimli olur, ütopya gerçek oluverir.

Aslında kurul her yerdedir, adı konulmasa, farkında olunmasa da vardır. Mesela aile kurulumuz, parayı kazanan başkanımızdır, kararları verir ve diğer üyelere sonuçlarını yaşamak düşer. Doğal akış bu ancak olmuyor işte. Gerçekten hakkaniyetle ve fayda düşünerek adımlar atılmış olsa bile diğer aile bireyleri onaylamadığı ve desteklemediği sürece, fayda beklenmemeli. Sonuçta güzel şeyler olur gibi olsa da beklenmemeli. Çok para kazanılmıştır, araçlar, evler alınmıştır, güzel okullar okunmuştur ama aile olunamamıştır. Farklı örnekleri çoktur.

Ne yazık ki insanoğlu sözünü dinletebildiği sürece kurula ihtiyaç duymuyor. Emretmenin yettiğiyle aldanıyor. Problemler büyüdükçe daha yüksek emretmekle çözebileceğini sanıyor. Ve her halde destekleyen birileri çıkabiliyor. Oysa birlikte karar vermek, aynı karar verilmiş olsa bile katılımcılara sahiplenme duygusu verir. Sonuç alma şansını artırır.

Gücümüzün yetmediği durumlarda iki temel stratejimiz devreye girer. Herhangi bir ortak veri üzerinden bir araya gelerek birbirimize destek verebiliriz. Aynı mahallede doğmuşuzdur mesela. Fikirlerimizin önemi yoktur. Beklentilerimizi karşıladığımız sürece tabii ki, bizim mahallenin hırsızını kolladığımız sürece.

Veya beklentisiz, iddiasız, sakinliği ile bize güven veren bir kişiyi bulur, onun üzerinden mutabık oluruz. Ancak menfaatlerimizi gözlemekten de geri durmayız. Kim ne kazanıyor, ne kadar fedakarlık yapıyor, hangi karar kime yarar, madem onun dediği oldu, o zaman kendisi yapsın??? Tabii ki özgür olduğumuz sürece bunlara takılmayız. Çünkü takıldığımız, olmazsa olmaz dediğimiz herşeyin kölesiyizdir.

Kurulların toplumsal faydayı öncelikleyebilmesi için özgür bireyler çok önemlidir. Ancak sıddıklar, şahitler, salihler olmazsa ilerleme sağlanamaz.