Allah onların kalplerini ve kulaklarını mühürlemiştir. Onların gözlerine de bir çeşit perde gerilmiştir ve onlar için (dünya ve ahirette) büyük bir azap vardır. (Bakara 7, Ayetin öncesi var.)
Ayet, iletişim, etkileşim, öğrenme, karar sürecimizi özetlemektedir. Zamanımızın çıldırtıcı hastalığı eksik gibi görünmekte. Söylemek, anlatmak, senin neler yapman gerektiğini ben biliyorum, öğreteceğim… Ancak olması gereken bu. Öncelikle öğrenmemiz şart. Düşünce ufkumuzu belirli bir genişliğe getirene kadar. Öncesinde çözüm olarak gördüklerimiz çözüm olmayabilir. Çözüm dahi olsa kabul görmeyebilir. Aksine problem bile olabilir. Hakikat diye dillendirdiğimiz kriterlerin sadece bize özel olma riski çok yüksektir. Her zaman haklıyızdır. Hem de bunun mümkün olmadığını bilmemize rağmen. Sonraki ayetlerde neyin, nasıl olması gerektiği tek tek açıklanmakta. Ne bir eksik, ne bir fazla…
Organlarımıza yüklenen anlamlar mutlaka çok önemli bilgiler vermekte. Organlarımız, ruh halimiz, enerjimiz, düşünce yapımız, dengelerimiz, yediklerimiz, içtiklerimiz, hastalıklarımız… aralarında ilişki var. Vücudumuzun kendi kendisini iyileştirme özelliği de sözkonusu. Tabii ki belirli şartlar altında. Yoksa hiç hasta olmazdık. Ancak tedavilerde sürprizler şaşırtmıyor. Sevgi ile hayata tutunan hastaların ayağa kalkabildiği görülmekte.
Biz konumuza dönelim. Kullandığım kelimeler hatalı olabilir. İlmi bir makale gibi irdelemeyiniz lütfen. Tecrübelere dayanarak yol, yöntem bulma gayretimdir sadece. Ve sizlerin düşünceleri ile tamam olabilir ancak. Hepimiz için, hep birlikte… Katkılarınızı beklerim.
İç dünyamızda en temel 4 etken sözkonusudur. Duygularımız, aklımız, nefsimiz ve benliğimiz. İyi veya kötü, tüm duygularımızın ve nefsimizin varlığının kabul edilmesi ilk adım. Bu konuda yapılan hatalardan Kuran’da kalp hastalıkları olarak bahsedilmekte ve aslolanın akleden kalp olduğu anlaşılmakta.
Korku, nefret, intikam, bencillik… İnsanlığımız. Yine de istisnası olabilir diyelim. Çünkü kabul etmeyen olabiliyor. Belki de gerçekten yoktur. Herkes korkusuz, sevgi dolu, affediveren, paylaşımcı… Peki, kavgadan kaçmaya yol ararken hayır, diyerek kavga mı edelim? En iyisi herkesi kendisi ile başbaşa bırakmak… Problem olan şey bu duyguların varlığı değildir. Yüzleşememek, aklımızı kullanamamak, faydaya, güzelliğe, birlikte yaşamaya bir yol bulmaya gayret edememek, hastalığımız.
Dinlemek… Kuran’da kulağa verilen anlam. Tabii ki, öğrenmek amacıyla, sorumluluk alarak, tavır geliştirerek.
Kalp ve kulak ile yapılan hataların sonucu olarak görme yeteneğimizi, sezgimizi, altıncı hissimizi kaybedebiliyoruz.
Fazlaca detaya inmek istemiyorum. Bunun iki temel nedeni var. Sonraki ayetlerde konunun sınırları çizilmiş. Farklı bir şey söylemeye gerek olmayacak kadar net. Ve, detay olarak ne yazılırsa yazılsın eksik kalacak.
Çünkü herkes için problem farklı. Bunu garipsememeli. İnsan… deyip geçmeli. Özgün bir varlık, kendisine özel öğrenme süreciyle. Saygı şart. Herşeye rağmen. Güzelliklere yol olmak üzere müsbet anlamda herşey…
Aldığımız kararlar… Gördüğümüz, göremediğimiz, duyduğumuz, duyamadığımız, söylediğimiz, söyleyemediğimiz, düşündüğümüz, düşünemediğimiz herşey. Bizim tercihimizdir. Ve her tercih sonrasına zemin hazırlar, temel olur. Böylece kendi ruhumuzu inşa ederiz. Belirli bir aşamadan sonra geri dönüş veya farklı bir yola sapmak mümkün olmayabilir. Ayetteki ciddi uyarının bir nedeni bu olsa gerek.
Kısaca özetlemek gerekirse, önceki ayet hakikati bulmak, anlamak ve tavır değiştirmek üzere niyetiniz olsun demekte. Kafir tanımlaması ile, kararı bize bırakarak, dikkatleri çekerek. Bu ayet ise ciddi bir uyarı ile iç dünyamıza yönlendirmekte. Duygularımızın dengesini kurabilmek, mutlu mesut, hepimiz için, hep birlikte yaşamak üzere bir yol bulabilmek üzere aklımızı kullanmamızın önemine dikkat çekmekte. Tabii ki bunlar, meallerin hayatın içinde bana anlattıkları…