İnsanlardan bazıları da vardır ki, inanmadıkları halde «Allah'a ve ahiret gününe inandık» derler. (Bakara 8)
Onlara: İnsanların iman ettiği gibi siz de iman edin, denildiği vakit «Biz hiç, sefihlerin (akılsız ve ahmak kişilerin) iman ettikleri gibi iman eder miyiz!» derler. Biliniz ki, sefihler ancak kendileridir, fakat bunu bilmezler (veya bilmezlikten gelirler). (Bakara 13)
Ey insanlar! Sizi ve sizden öncekileri yaratan Rabbinize kulluk ediniz. Umulur ki, böylece korunmuş (Allah’ın azabından kendinizi kurtarmış) olursunuz. (Bakara 21)
Bunu yapamazsanız -ki elbette yapamayacaksınız- yakıtı, insan ve taş olan cehennem ateşinden sakının. Çünkü o ateş kâfirler için hazırlanmıştır. (Bakara 24)
Konuya direkt gireceğim. Ama önce neler yaptığımı özetlemeliyim. Diyanet’in hazırlamış olduğu bir web sitesi var. Arapça, Türkçe kelimeleri Kuran’da veya meallerde aratabiliyoruz. Ayetlerin meallerini Türkçe, İngilizce, Eski Anadolu Türkçesi vb.. dillerde ve farklı bakış açıları ile karşılaştırmalı olarak bulabileceğimiz geniş bir seçenek de bizi bekliyor. Alıntılar Diyanet Vakfı Mealine aittir.
Arattım. İlk ayet Bakara 8. çok şey yazabilirim. Veya sadece bir kelime ile geçebilirim. Zaten ayetler de bunu anlatıyor.
Aslında yazdım da. Daha öncekilerden farklı olarak söyleyecek hiç birşey bulamıyorum. İnsan nedir? Cevabını uzun süredir aradığım bir soru. Bir kaynak kitap olsa, öğrensem, üzerinden gitsem, demiştim. Geç de olsa sanırım buldum. Kuran…
Kendimi aldatmıyorsam eğer yazarak öğreniyorum. Bilmediğimi bilene kadar da yazacağım. Veya bilmediğimi bilmeye dayabilene kadar. Bilmenin anlamsızlığını tüm hücrelerimle hissedene kadar. Çünkü yaşadığımız problemler bilmediğimizden değil, bilmeyi yeterli gördüğümüzden. Daha fazla öğrenmek istemediğimizden…
Vefa Sultan dizisinden bir alıntı yaparak konuya devam edeceğim ve konunun dışına çıkmamaya çalışacağım. Nasıl olacak bilmiyorum. Çünkü içimde Kuran gibi bir gariplik var. Belki tüm insanlar gariptir de ben sadece kendimi bilirim.
Şeyh Kutsi der. „Allah’ı bilir misin? Başka şeyi bilmesen de olur. Allah seni bilir mi? Başkası bilmese de olur.“
Bakara 8 ayetine odaklandığımda anlıyorum ki, bu ayet bir grubun içinde. O kadar harika bir şekilde birbirini destekleyen, açıklayan, tamamlayan ayetler ard arda gelmiş ki, ayırmak mümkün değil. Bu nedenle Bakara 6’dan başlayacağım. Bu bir tefsir çalışması değildir. Sadece anladıklarım. Sanırım bu hatırlatmayı defalarca yapmam gerekecek. Yanlış anlaşılabileceğinden endişeliyim.
Ayet grubunda iki yerde azaptan bahsedilmekte. Genel hakim olan hava uyarı, açıklama, sınırlarını çizme. Bu nedenle insanlığımızın açmazlarından bahsettiğini söylemek mümkün.
Gerçek şu ki, kâfir olanları (azap ile) korkutsan da korkutmasan da onlar için birdir; iman etmezler. (Bakara 6)
Çünkü laubalidirler. Gerçeğin peşine düşmezler. Bildikleri halde bilmezden gelirler. Susturmak için sorarlar da sorarlar. Olmadı, güç kullanırlar. Olmadı, kafaları karıştırmak üzere plan yaparlar, fitne çıkarırlar. Tüm bunları yapma motivasyonları o kadar basittir ki, akıllara ziyan. Bir özür dileyebilmek, teşekkür edebilmek, saygı gösterebilmek… Zordur onlar için. Sahip olduklarından dolayı kendilerini toplumdan üstün görürler. Yapabildikleri herşeyi hakları bilirler. Etkileri altında bulunan korkak, menfaatperest insanlara dayanarak zulüm yaparlar.
Peki, kafir olmak bir sonuç mudur yoksa süreç midir? Bu kavram sadece inanmak ile mi ilgilidir? İnancımızı kendimize nasıl ispat edebiliriz? Veya inançta derinleşebilmek üzere hangi argümanlara sahibiz? Bu ve benzer sorulara hepimiz için hep birlikte cevap arayalım. Sizlerle tamam olabilir ancak. Umarım, beklerim.