Kuran’da İnsan – 10

Onlara: “Yeryüzünde fesat çıkarmayın.” denildiği zaman, “Biz ancak ıslah edicileriz.” derler. (Bakara 11) Şunu bilin ki, onlar bozguncuların ta kendileridir, lâkin anlamazlar. (Bakara 12)

SEDAT İLHAN 23 Ağustos 2025 YAZARLAR

Önceki ayetlerde ciddi uyarılarla iç dünyamıza dikkat çekilmişti. Bu ve sonraki ayetlerde ise iç dünyamızdan dışa yansıyanlar anlatılmakta. Böylece “İman ettim.” dedikten sonra bu sözümüzün sadece sözde kalmaması için neler yapıyor olmamız gerektiğine dair işaretleri görmüş oluyoruz.

Meallerde ıslah edici olduklarını iddia edenlerin, bozguncuların ta kendileri olduklarını ima eden anlatımlar mevcut. Bundan emin olmalı. Bir tercih söz konusu ise “Onlar” zamiri ile iki grubun da kast edilmiş olabileceği ihtimali üzerinde durulmalı. Çünkü pratikte “Fesat çıkarmayın!” dediğimizde, nezaket sınırlarını aşan hırçınlıkla, düşmanlıkla cevap almamız mümkün. Hatta çok daha beklenen, karşılaşılan bir tavır. Bu konuda Kur’an Arapçası bilenlerin yardımına ihtiyacım var. Sizlerin düşünceleri, tecrübeleri ile tamam olabilir ancak. Hepimiz için, hep birlikte, umarım, beklerim.

“Yeryüzünde fesat çıkarmayın!” ifadesi, anlatma hastalığımızı hatırlatmakta. Söyleyiverince düzeliverecek aldanmışlığımız… Tabii ki anlatacağız ama bunun usulü var.

Anlatımlarımız pozitif olmalı. Yapmamamız gerekenler değil, yapmamız gerekenler konuşulmalı.
Anlatımlarımız sadece sözle olmamalı. En mükemmeli ise söze ihtiyaç kalmaması. Çünkü, muhatabımıza “Özgürsün.” demek, onu esir almaktır bir anlamda. Onun özgürlüğüne önem veriyorsak, kararlarını bize rağmen kendisi verebilmeli.
Söylemlerimizin gücünün, muhatabımızın bizi kabulü ve arayışları ile doğru orantılı olduğu göz önünde tutulmalı. Kabul derken tabii ki erdemden bahsediyoruz. Makam, mevki, para vb. sahip olduklarımızdan dolayı kabul, her ne kadar söylemlerimizi dinlettirirse de gönüllere ulaştırmayabilir. Ve, sadece arayanlar bulabilir. Çözüm aramayan, velev ki arıyor, bizden duymak istemeyen birisine söylediklerimiz havada kalmaya mahkûm.

Islah edicilerden olduğumuzu iddia etmek… Birilerinin ıslah edilmesi gerektiği hükmünü taşır. Mutlu mesut yaşanan bir dünyada bu söylemin yeri yoktur. Kur’an’da bazı insanlardan bahsedilir. Güzel işler yapmış oldukları için gururludurlar. Allah’a dayanarak diğerlerini küçümserler. Diğerleri derken, peygamberler de dahil. Ama sonuç hüsrandır. Zaten sonraki ayetlerde bu konuya da temas edilmekte.

Olması gerekeni yazdım. Nasıl yapılır, bilmiyorum. Bir sürü hata yapıyorum. Defalarca hem de. Daha üç-beş gün önce yeni tanıştığım bir dostu ziyarete gittim. Belki bir yol bulabilirdik, ümit ettim. Sohbeti derinleştirmek veya yüzeysel bırakmak konusunda bazı referanslar belirledim. Onları fazlasıyla görmüş olmama rağmen bildiğim ne var ise ortaya döküverdim. Tabii ki hiçbir anlam ifade etmedi.

“Hayatı zorlaştırma!” dedi bana. Trajikomik. Oysa “Hayat akışına yaşanmalı.” der dururum. Ama hüküm vermeden. Onların düşünce dünyalarındaki dengeleri görmek, öğrenmek isterdim. Kendileri gibi düşünmeyen insanlar hakkında, en hafifiyle cahil hükmünü vermeden nasıl kolay yaşıyorlar hayatlarını, bilmek isterdim. Onlar hakkında cahil hükmünü verebilseydim, sanırım bacak bacak üstüne atar, söylediklerini hafife alan bir tebessümle, başımı sallayarak dinler gibi yapabilirdim. Cehaletlerine onlarca delilim olduğu hâlde. Çünkü çözümsüzlük ve hakiki iman asla bir arada bulunamaz. Veya, imanda huzur bulanlar daha fazlasını isterler, asla yetinmezler…

Ayetlerde çoğul şahıs zamiri “Onlar” kullanılması genel anlatım gibi görünmekte. Bununla birlikte grupçuluğun handikaplarına işaret ediyor olması da mümkün. Bir gruba aidiyet hisseden birisinin gruba rağmen düşünce yolculuğuna çıkabilmesi kolay olmuyor. Grup müsaade etmiyor, ihtiyaç da hissedilmiyor. Bireyin özgürlüğünü destekleyen ideal gruplar tabii ki vardır. Özgür bireylerin gruba aidiyeti? Merkezde ilahi bir sinerjinin var olması ile mümkün sanki.

Adalet, masumiyeti aramaktır, der Taptuk Şeyh. Yüzde doksan masum görünen bir sanığın suçlu olabileceğine odaklanılmalı. Yüzde doksan suçlu görünen bir sanığın masumiyeti ispata çalışılmalı. Ayetlerde bu kritere de işaret var.

Veya, halka karşı halk için devrim yapılamaz. Suçlunun tüm mazeretleri yok edilmiş olmalı ki ceza verilebilsin. Böylece vicdanlar huzur bulabilir. Mutlu mesut, hep birlikte yaşamak mümkün olabilir.