Kuran’da İnsan – 008

Onlar (kendi akıllarınca) güya Allah'ı ve müminleri aldatırlar. Halbuki onlar ancak kendilerini aldatırlar ve bunun farkında değillerdir. (Bakara 9)

SEDAT İLHAN 20 Temmuz 2025 YAZARLAR

İnsanın kendisini aldatması?.. Bu ifadeyi ayete odaklanmadan önce kullandığımı hatırlıyorum. Ama ne düşünerek söyledim, nereye dayandırdım, bilmeden. Süslü, tılsımlı cümleler hoşumuza gidiyor, vesselam.

Gerçeği biliriz. Muhatabımızın bunu görmesini engellemek üzere beyazından siyahına yalanlar söyleriz. Bazen yaparız bunu. Ancak muhatap kendimiz olunca biraz garip geliyor insana. Yaptıklarımızın yanlış olduğunu bilmemize rağmen kendimizi iyilik yaptığımıza inandırıyoruz, demektir. Nesne de biziz özne de. Nasıl olabilir bu, düşünebiliyor musunuz? Bazı örnekler verebilirim. Sizlerin katkıları ile tamam olabilir ancak. Umarım, beklerim.

Söylediklerimizle yaptıklarımızın birbiri ile uyumlu olmaması mesela. Dostumla bu konuyu konuşurken bir yaşanmışlığını anlatmıştı. İlahiyatçı bir yazar. Sevgi üzerine bir kitap yazıyor. İnanan çevreler için orjinal bir konu. Kitap popüler oluveriyor hemen. Ancak yazarımızın eşi, ev hayatında o kitapta yazılan sevginin olmadığından şikayetçi. Burada dikkatimizin dağılmasından endişe ediyorum. Konumuz insan.

Bir başka ilahiyatçı dostum. İnsanın anlaşılmaz bir varlık olduğunu söyler. Ve bu konuda düşünmek istemediğini ekler. Ama grubu var. Neyi anlatıyor, neyin anlaşılmasınadır gayreti? Veya kimedir anlatımı?

Bir psikologun itiraflarını dinlemiştim. Seminerler verir. Katılımcılara neyin nasıl yapılması gerektiğini anlatır. Sunum sonunda sorarlar. Hayat anlatılanlar gibi değil? Ne yazık ki, bilenin de bu konuda verebileceği bir cevabı yoktur.

Bu örnekler kendimizi aldatmanın sonuçları gibi görünüyor. Yaşanmışlıkların arka planına odaklanıp hep birlikte, mutlu mesut yaşamak üzere bir yol aranmalı.

İç dünyamızda en temel 4 etken sözkonusudur, demiştik. Duygularımız, aklımız, nefsimiz ve benliğimiz. İyi veya kötü, tüm duygularımızın varlığının kabul edilmesi ilk şart. Sonrasında ise hangi duygularımızın bizi nerede motive ettiği irdelenmeli. Korktuğumuzu seviyor olabiliriz mesela. Ve sonrası, kararlarımızı nefsimizle mi alıyoruz yoksa aklımızla mı?

Aslında soru yanlış. Yazarken öğreniyorum diyorum ya, yaşanan budur işte. Doğrusunu yazalım o zaman.

Ve sonrası, kararlarımızı alırken aklımızı kullanıyor muyuz? Çünkü nefsimiz her zaman aktif. Bazı dostlarım kabul etmeseler de. Belki de onların nefisleri yoktur. Tartışmak istemiyorum. Dahası, ben nefsimi çok seviyorum. Problem nefsimiz değil çünkü. Aklımızı kullanamamak…

Şöyle bir örnek ile ilerleyelim. İnsanlar sevilmek isterler. Sevildiklerini anladıklarında sevgilerini gösterebilirler. Çünkü karşılıksız sevmek istemezler. Aslında seven de karşılıksız sevemez. İnsanlığımızın işlenmemiş hali bu. Tabii ki, sevgi nedir, neden severiz, irdelenmeli. Tüm insanları kapsamaya gayret etmediğimiz sürece gerçek sevgiyi bulabilmemiz mümkün olamaz. Bir sunumda söylemiştim bu düşüncelerimi. Soruverdiler, „Sen hiç kızmıyor musun?“ Spontane karşılık verdim. „Sevgiyle kızıyorum.“ Yapabiliyorsam harika.

Evet, sevgi esas olan duygumuzdur, denebilir. Problemlerimizi çözmek ise amacımız, gayretimiz, düşmanlarımızı bile sevmeli. Aslında sevdiğimize küseriz, kızarız, darılırız… İlişki kurmakta zorlanıyor olsak da negatif duygularımızın temelinde genelde sevgi vardır.

Özetle, kararlarımızda kısa veya uzun vade, kişisel veya toplumsal fayda dengesini gözetebiliyorsak aklımızı kullanıyoruz, demektir. Böylece sevebiliriz, bazılarınca sevilebiliriz de. Ama sevebilen için karşılık önemli değildir. Çünkü hissettikleri iç huzur vardır ki, beklentisiz sevenler anlatabilir ancak.

Sevememek nefsimizin ön plana çıkmasının bir sonucudur. Zaten nefis her zaman haklıdır. Nefsimizi rehber ederek girdiğimiz yolda kimin, ne kadar zarar veya fayda göreceğinin hesabını yapamayız. Kendimizin bile…

Kendimizi aldatmak… Duygularımızın farkında olamamak, aklımızı kullanamamak. Yeterli gelmiyor nedense. Başka şeyler de olmalı gibi bir his var içimde. Gerçekten iyi bir şey yaptık, diyelim. Yine de kendimizi aldatıyor olabilir miyiz? Yaptıklarımızın iyi olduğuna kim, neye göre karar verecek? Muhataplarımızı düşünüyorsak eğer onların değerlerine gerektiği kadar saygı gösterdiğimizden emin miyiz? Onların mutluluğu için feda ettiklerimizin, zamanımızın, gayretimizin, imkanlarımızın… bize dönüşü veya dönüşünün beklentisi? Yok mu, dersiniz? İyi evlat, yardımsever komşu, cömert bir dost… desinler istemiyor muyuz?

Yaratıcı’nın bu ayetle inananları yanına alması O’nun mutlak kudret sahibi olduğuna delildir. Çünkü ancak mutlak kudret sahibi olan bir Varlık, konumuna, durumuna, imkanlarına bakmadan herkes ile muhatap olabilir, herkesi muhatap alabilir. İnananlar için bu ayet bir iltifattır ama aynı zamanda ikaz olarak ele alınmalı. İnananlar, ayet ile işaret edilen hatalara düşmemeli.