Kuran’da İnsan – 007

İnsanlardan bazıları da vardır ki, inanmadıkları halde «Allah'a ve ahiret gününe inandık» derler. (Bakara 8)

SEDAT İLHAN 12 Temmuz 2025 YAZARLAR

Neden inananlardan değil de insanlardan bazıları? Cevabını arayalım, hepimiz için, hep birlikte. Doğruyu bulabilmek için tüm Kuran’a bu soruyu sormamız şart. Ancak mealler cevabı bulabilmemiz için yeterli olmayabilir. Bu nedenle konu ile ilgilenebilecek dostların yardımlarına ihtiyacım var. Yine de aklımızı, mantığımızı kullanarak ihtimalleri sıralayalım.

  • Anlatılan kriterler çok geneldir. Tüm insanları ilgilendirir. Heran bu açmazlarımıza takılıp kalma riskimiz var.
  • Anlatılan insanların takip edilmesi, bulunmaya çalışılması, bulunması istenmiyor. Onların yaptıklarını yapmamamız adına örnekler veriliyor. Ve tabii ki, onların şerlerine karşı da bir uyarı.
  • Hakikate ulaşabilmek için tüm insanları kapsayan bir perspektife ihtiyacımız var. Bu kriterin bu ayetle ilgisini direkt kuramadım. Ancak insanlar genellemesi yapılan bazı ayetlerde açıkça temas edildiği anlaşılmakta.
  • İnsan, beşer, mümin, münafık, kafir, müşrik… Kuran’da geçen kavramların birbirine göre kapsayıcılığı veya geçişkenliği konusunda atlanılan veya arada kalan şeyler olabilir mi? Söyleyenler var. Mesela peygamber soyunun ayrı olduğunu belirtiyorlar. Çünkü bazı ayetlerde peygamberlerden beşer olarak bahsettirilmekte. Ancak doğru denilebilmek için tüm sorulara cevaplar aranmalı, bulunmalı. Soralım o zaman.
  • Peygamber soyundan olanların hepsi erdemli midir? Ayetlerde zalimlerin de olabileceğine dair işaretler var.
  • Ayette belirtildiği üzere Cehennem‘in yakıtı insan ve taş ise Cennet’e girebilmek nasıl mümkün olabilecek? Hayat veya öğrenme yolculuğumuz insanlığımızdan farklı bir varlığa evrilme süreci olabilir mi?

Ne yazık ki, bazı sorulara kısa sürede, belki de hiçbir zaman cevap bulabilmemiz mümkün olmayacak. Bu gerçek, anda çıkarabileceğimiz derslere engel olmamalı. O halde devam edelim.

Ayetteki ifade ile muhatap olanlar iddia içindedirler. Ancak iddia edenlere böyle bir ifade söylenebilir. İddia, iç dünyamızda verdiğimiz hükmümüzü, dış dünyamızda kabul ettirme çabasıdır. Hüküm de zaten herşeyi bilme iddiasıdır. Çünkü basit bir konuda bile olsa hükmümüzün herşey ile ilgisi vardır. Herhangi bir konuda hüküm verdiğimizde farklılıklara, yeniliklere, belki de hakikate kendimizi kapatıyor olabiliriz. Hele ki nefsimiz araya girmeye dursun, o kapı bir daha açılmayabilir. İddialarımızla etki alanımızda bulunanları köleleştirme yoluna girebiliriz. Bir süre sonra kendileri adına bir düşünceleri olamaz artık. Kabul etmediklerinde veya kabul etmeyenlerle çatışma kaçınılmaz bir sonuç. Bazen hakikatin üzerinde tepinerek. Mutlu mesut, hep birlikte yaşamak hayal olabilir. Seraplardan seraplara koşuştururuz da susuzluğumuza bir yudum ferahlık bulamayabiliriz.

Bırakın böyle bir ifadeyi Mutlak Kudret Sahibi bir varlığın söylemesini, sıradan bir insan bile söylemiş olsa durup değerlendirmemiz beklenir. İddia kafir sıfatıdır çünkü. İnanan iddia edemez. Sürekli hakikati arar. Ve hakikat hep birlikte mutlu mesut yaşamaya engel olamaz.

İnanan, inanmayan herkesin, hakikati aradığınca böyle bir ayet karşısında göstereceği tavır, gerçekten inanmış olmak için neler yapıyor olmamızın gerektiğini sormaktır. Ama olmuyor demek ki…

İnsanlık tarihimiz de bunun delili, eşimizle, çocuklarımızla, ebeveynlerimizle, kardeşlerimizle, dostlarımızla yaşadıklarımız da. Ve dahi sonraki ayet de…

Onlar (kendi akıllarınca) güya Allah’ı ve müminleri aldatırlar. Halbuki onlar ancak kendilerini aldatırlar ve bunun farkında değillerdir. (Bakara 9)

Bütün kelimelerin tükendiği nokta burası. Çünkü bizden, imanımızın gereği olarak yapmamız gerektiğini düşündüklerimizi ve yaptıklarımızı sorgulamamız beklenmekte…