İçinde insan kelimesi geçen ayetler, mealleri referans aldığımda hayatın içinde bana neler anlatıyor?
İlişkilerimizde, dostluklarımızda, düşmanlıklarımızda… bu sorunun cevabını arıyorum. Çok çetrefilli konular da çıkacak karşıma. Sadece insanın nasıl ele alındığına odaklanarak aşabilirim, umarım. Her halukarda yolumun önünde duran bir aşama, sonraki adım. Yok sayılamaz, kaçınılamaz, geri dönülemez. Düşünüyorum, yazıyorum, dengelerimi kurmaya çalışıyorum çünkü. Dostlara danışıyorum. Onların fikirlerine önem veriyorum. İnsan’ı Kuran’da aramamak çok büyük bir eksiklik olurdu. Ancak hayatın içinde ne buldum ise Kuran’da da onu arayacağımdan korkuyorum. Bu nedenle sizlerin katkıları benim için çok değerli. Hepimiz için, hep birlikte hayat çok daha kolay ve anlamlı…
Böyle bir giriş yaptıktan sonra uzun süre devamını getiremedim. Konunun zorluğu, uzmanlık alanım olmaması ve daha bir sürü faktör var. Dur, diyor haddini bil. Ve gördüğüm bazı gerçekler, kendimce tabii ki, başımı döndürüyor. Dostlara aktarıyorum, dost bulmak için. Doğru olmadığını söylesinler, doğruları söyleyiversinler. Bulamıyorum. Olmadığı için değildir, sadece benim gerektiği kadar ilerleme kaydedemediğimden olmalı. Hakikatlerin kaderi ne yazık ki bu. Bilinmek yetmiyor. Hareketlerimize aktarmak bile yetmeyebiliyor. Zaten herkes her şeyi biliyor. Bazı şeyleri de yapıyor. Ama dahası gerekiyor. Hz Ali Efendimiz gibi. Kötülüğe karşı iyilik. Sonsuza kadar. Bir kereliğine affediverip, paylaşıverip her şeyin, hemencecik güllük gülistanlık oluvermesini beklemek bir hayal. Yok böyle bir şey. Keşke olsa. İsterdim. Can-u gönülden. Söylüyorum ama ben de buralarda dolanıp duruyorum. Belki o gül bahçesini yüreğimizde öyle bir yeşertmeli ki, kimseler bilmesin. Bülbüller kuru dallara konsun, öyle şakısınlar ki, dallar utansın, güle dursun. Bilmiyorum. Bilmek istiyorum.
Her hangi bir konuyu masaya yatırdığımda, sanki her şey birbiri ile anlaşmışcasına karşıma dikiliyor ve irdelemem için beni davet ediyor. Bu konuda da aynen böyle oldu. Bir organizasyonun tanıtım toplantısına katıldım. Kuran’ı tefsir etmek istiyorlar. Çağdaş, ilmi… Dağdaki çobanın bundan haberi yok ise olmaz. Kısır kalmaya mahkum. İçim acıdı. Yüreğim ağladı. Halim, bir kabullenememe olabilir mi, diye sorguladım. Yanılmak isterdim. Ateşlerde yanma pahasına. O zaman biraz sakinleşince oturup düşünür, okur, sorar, dinler, gerçeğe ulaşabilirdim. Ama ya haklı isem?
Binlerce yıl öncesinden günümüze ulaşabilen tartışmaları en temel iki başlık altında toplamak mümkün. Yaratıcı ve insan… Ne yazık ki, hala değişen bir şey yok. İşin daha da kötüsü, bu iki soru gerektiği kadar geniş bir perspektifte ele alınarak cevap aranmıyor. Oysa Yaratıcı‘nın varlığı ne ispat edilebilir ne de inkar. Ama kavgamız veya İnsanlığımız? Farkındalığımızı artırmadığımız sürece ne Yaratıcı‘yı bulabiliriz, tanıyabiliriz, varlığına inanabiliriz ne de iç huzuruna ermemiz mümkün olabilir.
Kuran… Yere göğe sığdıramadığımız bir kitap. Altın yaldızlar ile süslediğimiz, göze, kulağa hoş görünebilmesi için bol keseden, kendi malımız gibi, aslına dokunulmuş olmasa da bazı şeyleri ayarlayıverdiğimiz. Ya tanımlarımız… Evrenselliği, zamandan bağımsızlığı, herkese hitap etmesi… Peki, ayetlere anlam verirken bunları gözönüne aldığımızdan emin miyiz? İşimize geldiğince bazı bölümleri referans alarak karşı(!) tarafa saydırıvermelerimizin Kuran’daki karşılığı ne ola ki?
Bütün yaşananların insanlığımızda karşılığı olmalı. Ve Kuran’da mutlaka anlatılmıştır. Ama tabii ki, bir Yaratıcı’nın görüşü, yaklaşımı, muradına uygun.
İrdeleyeceğim, yazacağım. Öğrenmek için. Bu benim kendime karşı sorumluluğum. İnsanları referans almadığımız sürece yaptığımız çalışmaların yanlışı yoktur. Yaratıcı, bilinmek istiyorsa eğer gayretlerimizi boşa çıkarmayacaktır. Bir bebeğin emeklemek, yürümek üzere didinip durması nasıl bir hoş gelir ise akıntıya karşı kürek çekiyor olsak da O’nun rızasının olduğuna, olacağına inancım tamdır.
Sonuç olarak, Kuran bir kavga nedeni olamaz. Kuran’da insanı ararken pek çok ayette buna işaretler bulacağız.
Her halukarda, hep birlikte insanlığımızı keşfetmeli. Herhangi birisini pozitif veya negatif anlamda referans almadan hakikatin peşine düşmeli. Hakikati ayetlerde, hadislerde, şeyhlerin, filozofların sözlerinde değil yüreğimizde aramalı. Çünkü o söylemler, kriterler doğru dahi olsa bizim olmadan işimize yaramıyor. Aksi halde mutlu mesut yaşamak üzere bir yol bulmamız mümkün olmuyor.