Konfüçyüs – 4

İnsanları niçin öldürüyorsunuz? Biraz bekleyin. Zaten ölecekler.“

SEDAT İLHAN 18 Ağustos 2024 YAZARLAR

Hak ile batılın mücadelesinden bahsedilir. İnsanlığımız kadar eski olan bu olguyu sokaklarda aramamız açmazlarımızdan birisi. Çünkü bu mücadele öncelikle iç dünyamızda başlar. Ve sürekli devam eder. Hakkın galip gelmesinin şartı batılın yenilmesi değildir. Hak gereğince temsil edilebildiğinde, batıl kendi karanlığında boğulur gider. Veya sivrisinekleri öldürerek bataklıkları kurutamazsınız…

Lider doğulur mu yoksa olunur mu? Tartışmak anlamsız. Her ne kadar aksine dair çok fazlaca tecrübe yaşamış olsam da her insanda lider olma kapasitesi olduğuna inanmaktayım. Ancak böyle bir kabulle insanlara saygıyı gerçeklemem mümkün. Veya herkes inancının lideri olabilir, inandığınca…

İnsanları bir araya getiren en temel faktör tepki gibi görünmekte, birilerine, birşeylere. Doğru veya yanlış farketmiyor. Sadece bir tarafta olmayı tercih etmekle, bu kararımızın neyi gerektirdiğinin farkındalığından mahrum, diğerlerinden kabul beklememiz, ret nedeni. İyiliklere yol olmasa da bunu kötü diye nitelemek mümkün değil. Çünkü eyleme dökülmeyen her söz yalanlanabilir. Tamam kardeşim, güzel söylersin ama kim yapacak, der insanlar.

Herhangi bir şeye düşmanlıkla dost olmuş kalabalıkların ilerleyebilmesi, birşeyleri gerçekleyebilmesi beklenemez. Bir kararı yanlışlamak kolaydır. Gerçekten yanlış bile olabilir. Ancak iki yanlış bir doğru yapmayabilir. Yanlış bir sonuçtur ve bu sona giden süreçte bir sürü destekçisi mevcuttur. Doğru için aynı şeyleri söylemek sanki mümkün değil. Neden?

Hak ile batılın mücadelesini sokakta arar gibi bir halim var. Buradan bir u dönüşü yapalım. Ama nasıl? Çünkü masumane duygularla incitiyoruz birbirimizi. Hakkın üzerinde tepinerek, hak iddialarımızla…

Beni kontrol etmeye çalışan bir dostum var. Onu rahatlatmak istedim. Dağınık birisi olduğumu kabul ettiğinde artık kontrol etmeye ihtiyaç hissetmeyecek.

Psikolojik yardıma ihtiyacım olduğunu söyler dostum. Arıyorum zaten. Bulabilsem dizinin dibine oturup saatlerce sohbet ederdim. Veya yanyana oturup susardık, yürekten konuşmayı denerdik. Söylemlerin anlamsızlığını iliklerime kadar yaşardım. Sonrası? Bilmem…

İntihara meyilli olmak? Gerçekten bir şeyleri çözeceğini bilsem bunu yapardım. Bir yüreği yalanlamamak benim için çok değerli, hayatımdan bile. Böyle bir durumla karşılaştığımda kendimi kaybediyorum. Bambaşka bir ben oluveriyorum. Sanki bir karadelik yutuvermiş bedenimi, ruhum can çekişiyor.

Ancak tüm bunların benim iç dünyama, öğrenme sürecime bakan yönleri de vardır. Konu ben değilim tabii ki. Baktığım neresi olursa olsun gördüğüm ben. Bu nedenle konuları hepimiz için, hep birlikte ele almayı önemsiyorum.

Özetle anlatmak istediğim şey, birlikte yaşama, hareket etme zorluğudur. Firmalarda veya resmi organizasyonlarda sorumlular veya makam sahipleri söz keserler. Güçler arası denge kurmak, açık kapı çalışmak, geri bildirim almak… Başarının, mutluluğun, refahın, sürdürülebilirliğin şartları.

Sivil toplum örgütleri? Bazı düşünceleri, isimleri, organizasyonları desteklemek, birilerine maddi veya manevi menfaat sağlamak amaçlanıyor ise eğer… Bunları hiç konuşmamalı. Nasreddin Hoca’nın „Yorgan gitti, kavga bitti.“ hikayesine atıf yapıp geçelim.

Bir gönüllüler hareketi hayal edelim. Liderin mutlaka bir büyük hedefi vardır, inanmışlığı. Doğayı, hayvanları korumak da olabilir, insanların mutlu mesut yaşaması da. Bazıları bir millete, devlete, bölgeye has imiş gibi görünse de düşünceleri, yüreği tüm insanlığı kapsamaktadır. Aksi halde başarılı olması mümkün olamaz. Bazen olur ki katılımcıları milyonları bulur. Ancak bir süre sonra hedef de hedefin gerektirdikleri de unutuluverir. Bazıları oturup hazırdan yemeye başlar. Hareketin bir kredisi vardır. Üç-beş kişi bir araya gelir. Güzel sözler, eskilerden anılar paylaşır, biraz da karşı cepheye saydırır ve dağılırlar.

Bu hikayenin insanlık tarihimizde örnekleri çok fazla. Belki de genel bir kuraldır bu. Mevsimlerin değişimine anlam vermeye çalışıyordum. Sanki burada bir işaret var gibi.

„İnsanları niçin öldürüyorsunuz? Biraz bekleyin. Zaten ölecekler.“ Sadece inandığımızı gerçeklemeye çalışmalı. Kimin, ne yaptığına odaklanmadan, takılmadan. İnsanlar bu derece özgürlüğü yaşayabildiği sürece mutlu mesut baharlar çok yakındır. Kendimizce tehlikeli veya kötü görerek bir takım organizasyonlar veya düşünce sistemleri ile uğraşmak anlamlı değil. Hiçbir faydası yok. Zaman israfı sadece. Kendimize, emeğimize yazıktır…

Sosyal medya örnekleri ile dolu. Gerçek hayat farklı olabilir mi? Koca koca adamlar. Değerlerimiz… Diğerlerinin neyi yanlış yaptıklarını anlatıp dururken kendi doğrularına fırsat bulamıyorlar.