Koltuğa serzeniş

Yine beni bu seher vaktinde meşgul ediyorsun, sana içimi dökmem lazım. Ne sihirli bir gücün varmış böyle senin. Boyuna postuna bakınca bu kadar güçlü olduğunu hiç tahmin etmemiştim. İkimiz hayatın er meydanına çıkınca sana bir elense çekip, ardından da iyi bir künde atarak seni bitireceğimi kurgulamıştım. Ama sen öyle bir çetin ceviz çıktın ki, beni

ÜZEYİR TÜFEKÇİ 08 Nisan 2018 ÜZEYİR TÜFEKÇİ

Yine beni bu seher vaktinde meşgul ediyorsun, sana içimi dökmem lazım. Ne sihirli bir gücün varmış böyle senin.

Boyuna postuna bakınca bu kadar güçlü olduğunu hiç tahmin etmemiştim. İkimiz hayatın er meydanına çıkınca sana bir elense çekip, ardından da iyi bir künde atarak seni bitireceğimi kurgulamıştım.

Ama sen öyle bir çetin ceviz çıktın ki, beni çok uğraştırdın. Hakiki dayanak noktamdan uzaklaştırarak, kendine yaslanmama beni ikna ettin.

Omzumdaki ağır fakat kutlu yükümle hedefime ulaşabilmem için harikulade vasıtalara bindirmeyip, kendi altına iliştirilmiş küçük tekerleklerle gitmeye motive ettin.

O cılız lastiklerle yol alamayıp yükümü yollarda zayi edeceğimi bana unutturdun. Olduğun yerde ileri-geri yaptığın basit manevraları duvara yansıtarak, misal alemi gibi öyle büyük gösterdin ki, yerine ulaşarak muhtaçlara dermen olacak eşyaların zayi olmasına üzülmeyi bile kaybettirdin.

Ah koltuk, öyle bir güven verdin ki, sanki her şey sendin ve her şeye gücün yetiyordu. En yukarda başımı dayadığım küçük parçanı bile, arabaların yolu aydınlatan farları gibi pazarlıyordun.

Böylece üzerinde oturan herkes, senin karanlıklı aydınlığında yürünebileceğini zannediyordu. Sen aslında çok iyi tefriş edilmiş bir büronun sadece bir parçasıydın. Ama kendini bütün büro gibi göstermek için çok gayretliydin.

Diğer malzemelerle aynı cins maddeden yapılmana rağmen; orasını unutturup, hemcinsin olan araç-gereçleri tenkide cüret ederek kendini bir üst hayat tabakasına çıkarma gayretindeydin. Halbuki diğer malzemelerle renk, desen ve boyca uyuşmadığın takdirde, herkesin uğradığı bu büroda çok sırıtıyordun.

Ah bahtsız koltuk! Senin üstüne oturup, masaya yaklaşıp, hedef endeksli olarak dersime konsantre olmam gerekirken, ben senin cazibene kapılmıştım.

Büroma uğrayanlara devamlı senin nasıl pahalı ve kaliteli malzemeden yapıldığını anlatıyordum. Ve benimle beraber görenlerin zihni senin fonksiyonundan uzaklaşıp, üzerindeki malzemenin kalitesine kayıyordu. Pahalı malzemeden yapıldığın için kimse senin eskiyeceğine ihtimal vermiyordu.

Üzerindekilerin ise orada ne kadar kalacakları belli değildi. Fakat o ne gizli çekim gücüydü, oturanların çoğu hiç kalkmayacaklarına inanıyordu. Ve senin üzerinde olunca, yazılanların, yapılan çalışmaların fikir değerinin artacağına ikna olmuşlardı.

Ah cazip koltuk! Üstünde birazcık bulunanlara öyle şeyler feda ettirdin ki… Aklın ve bilimin kabul ettiği gerçekleri yok saydırdın. Sana temas edenlerin söyledikleri sözlerin kesinlikle kalblere işleyeceğine inandırdın. Dolayısıyla kimseye belagatin esası olan; neyi, nerde, nasıl söyleyeceklerini hesaba kattırmadın.

Sanki hayatın değer ölçülerini sen eline almıştın. Kimi sevip kimi sevmeyeceğimi de sen belirliyordun. Senden çekindiğim için sevmem gerekenleri de sevemediğim için beni ızdırapta bırakıyordun.

Senin için Rabbimin insanlara olan nimetlerinin taksimatına içimden itiraz ediyordum. Taksimatı kabullenmesem bile sonucu değiştiremediğim için bir ızdırap daha boynuma yüklüyordun. Hak namına yapılması gereken beyin fırtınalarına mani olduğun için, hak ve hakikat ortaya çıkmıyordu. Senin mecazi caziben, muhtaç olunan hakikatlerin hakiki güzelliğini bastırıyordu.

Aslında senin üstüne oturarak yapmam gerekenleri sadece O’nun hoşnutluğu için yapmalıydım. Bir de bakıyordum kendimi senin üstünde zannederken altında can çekişiyormuşum.

Artık pusulamın ibresi senin ayaklarının altında kaldığı için tam olarak istikameti gösteremiyordu. Pusulamın hedefi göstermesi için, senin engebeli yüzeyinden alınıp, dümdüz toprağın sıcacık bağrına konması gerekiyordu. İşte o zaman harici etki alanlarından kurtulup bana doğru ve pürüzsüz istikamet levhaları gösterebilirdi. Nitekim gösterdi de.

Toprağı herkes çiğner, ama Kudretin antika sanatları hep oradan yüzümüze tebessüm eder.

Dostum koltuk! Sen dahi ayakların yıldızlara bakarsa değil, ancak yere basarsa üzerinde oturulabiliyor, işte o zaman bir işe yarıyorsun.