İletişimin üç atlısı Dinle! Düşün! Konuş!

Dinlemek. Düşünmek ve konuşmak insana has bir özelliktir. Her insanda bu özelliklere uygun yaratılmıştır. İnsan bu özelliklerini zamanla öğrenip geliştirerek en iyi bir şekilde kullanmasını bilmelidir. Aksi takdirde özel hayatında, aile hayatında ve iş hayatında huzurlu ve mutlu yaşaması, ihtiyaç ve beklentilerini karşılaması mümkün değildir. ‘’İnsanlar konuşa konuşa, hayvanlar koklaşa koklaşa anlaşır’’, ‘’Söz gümüşse, sükût

İLYAS TÜRKMEN 06 Temmuz 2017

Dinlemek. Düşünmek ve konuşmak insana has bir özelliktir. Her insanda bu özelliklere uygun yaratılmıştır. İnsan bu özelliklerini zamanla öğrenip geliştirerek en iyi bir şekilde kullanmasını bilmelidir.

Aksi takdirde özel hayatında, aile hayatında ve iş hayatında huzurlu ve mutlu yaşaması, ihtiyaç ve beklentilerini karşılaması mümkün değildir.

‘’İnsanlar konuşa konuşa, hayvanlar koklaşa koklaşa anlaşır’’, ‘’Söz gümüşse, sükût altındır’’, ‘’Göz iki, kulak iki, ağzımız ve dilimiz bir tanedir.

Çünkü çok görüp, çok dinleyip, az ve faydalı konuşmak içindir’’, “Bazen susmak gerekir, duymak için…”, “Güzel konuşmak için tek bir yol vardır, dinlemeyi öğrenmek…”  gibi sözler; dinleme, düşünme ve konuşmanın insanların iletişim ve ilişkileri için önemini ve yerini ifade etmektedir.

Aile içinde sağlıklı ve verimli ilişkilerimizde ‘’Dinle-Düşün-Konuş’’ çok önemli bir ihtiyaçtır. Bunların yanında özellikle aile bireyleri arasındaki iletişimde duygusal aktarım ve paylaşım mutlaka olmalıdır.

Çünkü aile içi iletişim ve ilişkilerde bilgi paylaşımından daha çok duygusal paylaşıma daha fazla ihtiyaç vardır.

‘’Ne’’ söylediğimizden öte; ‘’Nasıl’’ söylediğimiz ve söylediğimizden ‘’Ne’’ anlaşıldığı daha önemlidir. “Anlamak” ve “Anlaşılır Olmak” için gayret göstermeliyiz. İletişim çağında olmakla beraber bu günün en büyük problemi; insanların bilgi ve duygularını paylaşmakta ve anlaşılmakta zorlanmalarıdır.

Önem sırasına bakarsak ‘’Dinle’’ başa alınmıştır. Etkili dinlemek hem öğrenmede, hem de ilişkilerimizde yeri çok önemlidir.

Yeni doğmuş bir çocuğun konuşabilmesi için çevresindeki konuşulanları dinlemesi gerekir. Yabancı dil öğrenmede de konuşmadan önce dinleme gelir.  Hem çocuk, hem de dil öğrenen dinleye dinleye konuşmasını öğrenir.

İnsanlar özel hayatında, iş hayatında ve sosyal hayatında sağlıklı bir iletişim için etkili bir konuşma yapmaya çalıştıkları kadar; etkili bir dinleyici olabilmek için de gayret göstermelidir. Çünkü görmek ve bakmak nasıl aynı değilse, duymak ve dinlemek de aynı olmayıp birbirinden farklıdır.

İyi, etkili bir dinleyici olabilmek ve dinleyebilmek için sadece kulağımızla duymak yeterli olmaz. Kulağımızla duymakla birlikte bedenimizle de duyduklarımızı dinlediğimizi ve anladığımızı karşımızdakine hissettirmemiz gerekir.

Duyduklarımızı bedenimizle dinlemek demek; karşımızdaki ile göz teması kurarak, sözünü kesmeden,  eleştirmeden, suçlamadan, yargılamadan, konuşulanları kısa kısa not alarak, dinlediğimizi ve anladığımızı söz ve hareketlerle göstermektir.

Duvar gibi hareketsiz veya başka işlerle uğraşmadan dinlemek daha etkilidir. Bu şekilde dinlemeler konuşanı rahatlatır, kendine değer verildiğini hissettirir. Herhangi bir problem iyi bir şekilde, etkili olarak dinlenirse yüzde elli çözüme ulaşılır.

Çoğu kişi iyi dinlenilmediğinden şikâyet olarak; ‘’Beni dinlemedi, dinlerken başka işlerle uğraştı, sık sık sözümü kesti, not bile almadı, derdimi anlatacak kimse bulamıyorum…’’  gibi sözler ifade eder.

İkinci sırada ‘’Düşün’’  gelmektedir.  İyi bir dinleme yaptıktan sonra; önyargıdan uzak, pozitif, olumlu bir düşünmenin gerçekleşmesi gerekir.

‘’Güzel gören güzel düşünür, güzel düşünen hayatından lezzet alır.’’  sözü gereği olaylara ve kişilere bakarken güzel, pozitif ve olumlu bakmasını bilmeliyiz. Çünkü bakış açımız; düşüncelerimizi, düşüncelerimiz duygularımızı, duygularımız; davranışlarımızı, davranışlarımız da durumu ve olayı olumlu veya olumsuz ortaya çıkarır.

Yarısı dolu, yarısı boş bir bardağa bakan birisi;  bardağın boş tarafını görüp ‘’Bardağın yarısı boş.’’ diyorsa “olumsuz”, “karamsar” ve “negatif” bir düşünce içindedir. Bardağın dolu tarafını görüp ‘’Bardağın yarısı dolu.’’ diyebiliyorsa; “pozitif”,  “iyimser”, “olumlu” bir düşünce içindedir.

Güzel gören güzel düşünür,  güzel düşünenin güzel duyguları ortaya çıkar,  güzel duygular güzel davranışları ortaya çıkar, güzel davranışlarla da güzellikler çoğalır, ilişkiler ve iletişim güzel, olumlu ve pozitif olur.

Üçüncü ’’Konuş!’’ İyi bir dinleme yapıp, güzel görüp, güzel düşündükten sonra haklı olarak konuşma da olumlu, pozitif,  faydalı ve etkili olacaktır. Böylelikle yapılan konuşmalar her iki tarafı da memnun eder.

Özellikle aile içinde ki iletişimde ve ilişkilerde duygular çok önemlidir. Bilgi aktarımı yerine duyguların aktarımı daha önemlidir. Her fırsatta aile bireyleri birbirine duygularını göstermeli ve paylaşmalıdır. Duyguların paylaşılmadığı aile içi iletişim sağlıklı değildir. “Ne söylediğin değil, nasıl söylediğin ve nasıl anlaşıldığı önemlidir.”

Kıssadan hisse….

Hata kimde?

Adamın biri artık karısının eskisi kadar iyi duymadığını ve karısının işitme cihazına ihtiyacı olduğunu düşünüyormuş.

Ona nasıl anlatacağını bilmiyormuş. Bu durumu konuşmak için doktora gitmiş ve eşinin durumunu anlatmış. Doktor adamın karısının ne  kadar duyduğunu anlayabilmesi için basit bir yöntem önermiş.

“Yapacağın şey; karından beş adım geride dur. Normal bir konuşma  tonuyla bir şeyler söyle; eğer duymazsa dört adım gerisinde tekrarla, sonra üç adım ve cevap alana kadar aynı şeyi tekrarla.”

O akşam karısı mutfakta akşam yemeğini hazırlarken adam işlemi  uygulamaya  koymuş. Beş adım uzaklıktan karısına normal bir konuşma tonuyla seslenmiş “Hayatım bu akşam yemekte ne var?”  Cevap yok.

Eşine bir adım daha yaklaşmış. Eşiyle uzaklığı dört adıma indirmiş ve soruyu  tekrarlamış. “Hayatım bu akşam yemekte ne var?”

Gene cevap yok.  Eşine bir adım daha yaklaşmış ve tekrar sormuş  “Hayatım bu akşam yemekte ne var?”  Hala cevap yok.  Adam mutfağın kapısına gelmiş artık mesafe iyice azalmış ve soruyu  tekrarlamış. “Hayatım bu akşam yemekte ne var?”  Gene cevap alamamış.

Bu sefer karısına bir adım daha yaklaşmış ve aynı soruyu tekrar sormuş.  “Hayatım bu akşam yemekte ne var?”  Karısı da hiddetli bir şekilde; “Hayatım sağır mısın? Beşinci kez söylüyorum. Tavuk pişiriyorum.” demiş. Aslında kulakları az duyan kadın değil, erkekmiş…

Kıssanın hissesi;  Belki düşündüğümüz gibi problem karşımızdaki  kişilerde  olmayabilir. Problemlerin sebebini iyi analiz etmeliyiz.  Kararımızı dinleyerek, düşünerek ve anlayarak vermeliyiz. ‘’Aynı dili konuşanlar değil, aynı duyguları paylaşanlar anlaşabilir.’’ (Hz.Mevlana)