Evlilikte “Gümüş yılı” ve “Altın yılı” rüya değil…

Büyük bir istek, sevgi ve aşkla evlenip iki ay sonra ayrılanlar artık bizi şaşırtmıyor. Çevremizde ilk günkü gibi birbirine karşı ilgi, sevgi ve saygıda heyecanını kaybetmemiş mutlu eşlerin sayısı az olmamakla beraber her geçen gün maalesef azalıyor. Asıl bizi evliliklerinin “ALTIN YILI” olan 50. yılını kutlayan ve bunca zamana rağmen hala birbirlerine heyecanla ilgi, sevgi

İLYAS TÜRKMEN 02 Kasım 2017 İLYAS TÜRKMEN

Büyük bir istek, sevgi ve aşkla evlenip iki ay sonra ayrılanlar artık bizi şaşırtmıyor. Çevremizde ilk günkü gibi birbirine karşı ilgi, sevgi ve saygıda heyecanını kaybetmemiş mutlu eşlerin sayısı az olmamakla beraber her geçen gün maalesef azalıyor.

Asıl bizi evliliklerinin “ALTIN YILI” olan 50. yılını kutlayan ve bunca zamana rağmen hala birbirlerine heyecanla ilgi, sevgi ve saygı gösterebilen eşleri görmek şaşırtıyor. Onlar nasıl ilk günkü gibi mutlu ve huzurlu olmayı başarıyor diye hiç merak ettiniz mi?

 Evet bunun bir sırrı olmalı…

Eşler evliliklerinin “GÜMÜŞ YILI” olan 25. yılında bile hala birbirleri hakkında yeni bir şeyler öğrenmesinin, birbirilerine bakarken gözlerinin içinin parlamasının ve ilişkilerindeki heyecan dolu kıvılcımın bir nedeni olmalı. Böyle kaç tane eş tanıyorsunuz? Eğer mutlu ve uzun süren bir evlilik istiyorsanız bunu başarmış eşlerin tavır ve davranışlarını gözlemleyin. Ve asla onların öğütlerini kulak arkası yapmayın.

Evlilikte “GÜMÜŞ YILI” ve “ALTIN YILI” Gerçek Olabilmesi için..

Eşler aynı zamanlarda sinirli olmamalı…

Eşlerin aralarında bazı anlaşmazlıkların olması ve zaman zaman ufak tartışmaların yaşanması elbette ki çok doğal.

Ancak önemli olan tarafların aynı zamanlarda çok sinirli ve fevri hareket etmemeleri gerekir. Eğer eşiniz sinirliyse siz alttan almaya çalışın. Bir daha geri dönüşü olmayan sözlerden ve hareketlerden kaçının.

Haklı olsanız bile ortamın sakinleşmesini bekleyin ve bir süre sonra düşüncelerinizi ılımlı bir ses tonuyla belirtin. Hem böylece istediklerinizi yaptırma şansınız daha da artacaktır. Unutmayın ki “tatlı dil yılanı bile deliğinden çıkarır” diye boşuna söylememişler…

Eşler birbirine kesinlikle bağırarak konuşmamalı..

Bir tartışma esnasında o sesini yükseltti diye siz de sakın bağırmaya başlamayın. Bağırmak hiçbir şeyi çözmeyecektir. Sadece durumun biraz daha karışmasını ve hatta sarpa sarmasını sağlar o kadar.

İki taraf da aynı anda birbirine bağırıp, çağırırsa sadece gürültü çıkarmış olursunuz. Sesinizi hiçbir koşulda eşinize karşı yükseltmeyin. “Sevgiden” önce aranızdaki “saygıyı” koruyabilirseniz uzun yıllar süren mutlu bir evliliğiniz olur.

Eleştirilerin sıklığı ve şiddeti azaltılmalı…

Tabii ki eşinizin bir takım hareketlerini beğenmeyebilirsiniz. Ve konuşulan konuda düşüncelerinizi dile getirmekte de özgürsünüz.

Ancak önemli olan bunu nasıl yaptığınız… Onu değiştiremeyeceğinizi bilerek hareket etmelisiniz. Sözlerinizin olumlu yönde, sevgi dolu ve ılımlı olmasına özen gösterin. Yoksa hiçbir işe yaramaz. Sadece onu kırmış ve üzmüş olursunuz o kadar.

“Şu hareketinden nefret ediyorum…” yerine, “hayatım böyle davranmak beni çok üzüyor ve bu davranışı sana hiç yakıştıramıyorum..” diyebilirsiniz. Ne dersiniz böylesi daha yapıcı olmaz mı?

Eşler birbirine karşı güç savaşına girmemeli…

Eğer tartışmayı mutlaka birinin kazanması gerekiyorsa bırakın eşiniz kazansın. Evliliğin bir iktidar savaşı olmadığını ve incelik/nezaket istediğini bilerek hareket edin.

Evlilik bu durumu daha da hassaslaştırır üstelik. Tartışmayı kimin kazandığı ya da kaybettiği ne kadar önemli sizin için? Bu konuda sakın hırslı olmayın. Neticede böyle küçük hesaplar yaparak bir ömrü o insanla geçiremezsiniz.

Geçmişte yaşanmış olumsuzlukları geçmişte bırakmalı…

Hiçbir zaman geçmişte yapılan hataları tekrar tekrar eşinize hatırlatmayın. Herhangi bir tartışma esnasında, birden bire konuyla ilgili ya da ilgisiz eşinizin çok eskiden yaptığı bir hatayı gündeme taşımayın. Bu konuyu saptırmanızın yanı sıra olayı uzatmanıza da neden olacaktır.

Eşler birbirini ihmal etmemeli…

Niye evlendiğinizi unutmamalısınız. Hayatı, üzüntülerinizi ve sevinçlerinizi paylaşmak, hayattan daha fazla keyif almak için evlendiniz öyle değil mi?

Birbirinizden farklı hayatlarınız olabilir, eşiniz maça giderken siz de eski kız arkadaşlarınızla dışarı çıkabilirsiniz. Bunlar evliliğinizi monoton ve sıkıcı bir havaya girmekten kurtaracak küçük detaylardır.

Ama bir plan yaparken eşinize hiç danışmıyor, onun fikrini almıyor ya da arkadaşlarınıza ondan daha fazla vakit ayırıyorsanız yanlış yoldasınız demektir. Önemli olan “dengeyi” kurmanız ve eşinizi her şeyden öte tutmanızdır.

Kesinlikle yatağa küs girilmemeli…

Gün içinde birçok şey yaşamış ve hatta şiddetli bir kavga etmiş olsanız da yatak odanıza dolayısıyla yatağa asla dargın girmeyin. Yatmadan önce mutlaka tüm sorunlarınızı halledin.

Aranızda çözülmemiş ve açıklığa kavuşmamış bir problemin olması ertesi günün de keyifsiz ve can sıkıcı olacağı anlamına gelir. Tartışmaları uzatan taraf olmayın. Yatak odanız sizin için özel bir dünya. O odaya sorunlarınızı taşımayın.

Eşinize nezaketli olun ve her fırsatta iltifat edin…

Gün içinde en azından bir  kere hayat arkadaşınıza güzel bir söz söyleyin. Eşinizin sizden güzel bir söz duyduğundaki mutluluğunu hiç fak ettiniz mi? Etrafınızdaki birçok kişinin onu hoş ya da yakın bulması bir yana asıl önemli olan sizin ne düşündüğünüzdür.

Hatanızı itiraf etmeyi ve özür dilemeyi bilin…

Eğer yanlış bir şey yaptıysanız bunu itiraf edin ve özür dileyin. Hata yapmanız dünyanın sonu değil ki zaten. Önemli olan bunu fark etmiş olmanız. Ancak tabii ki bunu alışkanlık haline getirmeyin. Nasılsa özür diliyorum konu kapanıyor diye düşünmeyin.

Bir düşünün bakalım tartışmalarınız neden çıkıyor ve nasıl büyüyor? Acaba sadece karşı tarafı suçlamak ne kadar gerçekçi? Sizin hiç mi payınız yok tartışmalarda. Ebetteki vardır.

Bunu itiraf etmekle başlayın isterseniz ilk olarak işe. Kendinizi eleştirmekten korkmayın. Hep eşinizi suçlayarak bir yere varmadığınızı ve kimi zaman da hatanın kendinizi de olduğunu kabul edin.