Evlilikte “güç” savaşı…

Evlilik, “birey” olma özelliklerini kazanmış, hem kendine hem de eşine değer veren, saygı duyan kişilerin birlikte yaşamıdır. Bu yaşam her iki tarafın bireysel özelliklerini koruyarak birbirini anlamaya, kendilerini de anlaşılır hale getirerek; bedensel, ekonomik, sosyal ve duygusal bir paylaşımdır. Ayrıca evlilik her din ve kültürde kutsaldır. Uzun ve mutlu evlilikler için sürekli dilek ve temennilerde

İLYAS TÜRKMEN 03 Ağustos 2017 İLYAS TÜRKMEN

Evlilik, “birey” olma özelliklerini kazanmış, hem kendine hem de eşine değer veren, saygı duyan kişilerin birlikte yaşamıdır.

Bu yaşam her iki tarafın bireysel özelliklerini koruyarak birbirini anlamaya, kendilerini de anlaşılır hale getirerek; bedensel, ekonomik, sosyal ve duygusal bir paylaşımdır. Ayrıca evlilik her din ve kültürde kutsaldır. Uzun ve mutlu evlilikler için sürekli dilek ve temennilerde bulunulmuştur.

Evliliğin uzun sürmesi için; hem bireyler,  hem de toplum örf, adet ve gelenekleriyle temenni ve istekte bulunmaktadır. Hiç bir birey evlenirken mutlu bir birliktelik ”olursa olur, olmazsa boşanırız” diye evlenmez.

Ömür boyu “iyi günde kötü günde, sağlıkta hastalıkta,  varlıkta yoklukta bir ve beraber olabilmek…” için şahitler huzurunda, ‘’evet’’ sözü verilir ve ilan edilir.

Ayrıca evlenen çiftler için “Allah bir yastıkta kocatsın..?” ,  “Beraberliğiniz sadece dünyalık değil, ahrette de beraber olun…”  vb. şekillerde dilek ve temennilerde bulunulur.

Hem birey hem de toplum beraberliğin uzun sürmesini istemekle beraber özellikle son zamanlarda, evlilik hayatında huzursuzluk ve ayrılmalar her geçen gün daha da arttığı görülmektedir.

TÜİK 2016 Yılı Evlenme ve Boşanma İstatistikleri… Evlenen çiftlerin sayısı 2015 yılında 602 bin 982 iken 2016 yılında yüzde 1,4 azalarak 594 bin 493 oldu. Kaba evlenme hızı binde 7,5 olarak gerçekleşti. Boşanan çiftlerin sayısı 2015 yılında 131 bin 830 iken 2016 yılında yüzde 4,3 azalarak 126 bin 164 oldu. Kaba boşanma hızı binde 1,59 olarak gerçekleşti. Evliliğin ilk 1-5 yılında boşanma oranı yüzde 39,1, 6-10 yılları arasında boşanma oranı yüzde 21, 11-15 yılları arasında boşanma oranı %14,2, 16 ve sonrası yıllarda boşanma oranı yüzde 25,5 olarak belirlemiştir.

Evlilik hayatındaki huzursuzlukların en önemli sebeplerinden biri, ‘Evlilik hayatında güç savaşı ve eşlerin birbirini değiştirebilme düşüncesi yatmaktadır.’ Farkına varmadan, en yakın akraba, dost ve toplum tarafından bu güç savaşı maalesef körüklenmekte ve desteklenmektedir.

Nikâh memuru, şahitler ve misafirler önünde nikâh için imzalar atılırken “bas, bas..” diye sesler gelir. Bu sesler gelin ve damadın birbirinin ayaklarına basması için uyarıdır. Sanki bu törenin bir gereği sanılarak eşler ilk önce eşinin ayağına basmaya çalışır.

Genelde de bayanlar basar ve bastı diye hem kendisi, hem de misafirler sevinir ve alkışlarlar. Eşinin, hayat arkadaşının ayağına öncelikle niçin basar?  Eşim “dediğimi yapsın, ezilmeyeyim, sözüm geçsin vb.”  düşüncesi ile basar. Bu espri bile olsa, bir güç savaşı başlangıcıdır.

Bu sadece nikâh masasında kalmaz; erkek de boş durmaz ve ona da bazı telkinlerde bulunulur. İlk gün erkek için ‘Tavuğun bacağı…’, ‘Gelin odasına konan kuşun başının koparılması…’ vb. telkinlerde bulunulur.

Bunların hepsi de bir espri dahi olsa ‘’her espri altında bir gerçek gizlidir’’ sözü unutulmamalıdır. Eşler uzun bir yolculuğa çıkarken güç savaşı esprisi ile yola çıkmaktadırlar.

Kıssadan hisse:

İki asker arkadaşı yıllar sonra karşılaşmışlar. Hoş muhabbetten sonra, arkadaşını evine davet ediyor.

Arkadaşı da davete icabet ediyor ve hasret gideriyorlar. Yemek saati gelince arkadaşını eşi güzel bir şekilde sofrayı donatıyor. Çorbasıyla, tatlısıyla, çeşitli yemeklerle tam tekmil bir sofra ortaya çıkıyor. Yemekten sonra çay, kahve ve meyvelerin biri geliyor, diğeri gidiyor.

Ev düzenli, çocuklar bakımlı, arkadaşının eşi de tatlı dilli, güleç yüzlü ve eşinin bir dediğini iki dedirtmiyor. Misafir olarak gelen arkadaş bu durumdan çok memnun olmuştur. Fakat kendi eşini düşünüyor, evlilik ve aile hayatını gözünün önüne getiriyor, tamamen farklı.

Dayanamayıp ev sahibi arkadaşına merakla soruyor: ‘Senin aile yaşantına hayranım, eşin ve çocuklarınla çok mutlu bir yaşantın var. Eşin senin bir dediğini iki etmiyor. Bu mutluluğunun sırrını bana da anlatır mısın?’’ der.

“Kısaca anlatayım…” der adam:’’Eşim karşı köyden. Gelin almadan dönerken; karım kendi atına, ben de kendi atıma bindik. Kendi köyümüze doğru gidiyoruz. Benim bindiğim atın ayağı takıldı ve sendeledi.

Eğildim ve atıma ”birrrr…!” dedim. Biraz daha ilerledik ve benim atımın ayağı tekrar takılıp tökezlediği zaman tekrar eğilip atıma ”ikiiii…!”dedim.

Az sonra atım tekrar aynı şekilde tökezleyince ben atımdan indim ve ata ”üçççç…!” dedim ve belimdeki tabancamı çıkartıp atımı alnından vurdum. Karım çok korktu ve şok olmuştu.

Bana bir hışımla çıkıştı; “Yazık değil mi ata, neden vurdun be adam, cani misin sen?” diye bağırdı. Ben arkama döndüm ve karıma işaret parmağımı göstererek ”birrrr” dedim.

Ve o günden sonra karım bir dediğimi iki etmedi…’’
Bu bir kıssadır. Kıssada gerçeklik aranmaz. Kıssadan çıkarılacak ders önemlidir. İnsan ilişkileri korku ile sürdürülemez. Korku yerine ilişkiler sevgi ve saygıya dayandırılmalıdır.

Evlilik Yolculuğu Uzundur…

Evlilik ve aile hayatı iki kişilik uzun bir yolculuktur. Bu yolculukta denge ister, emek ister, paylaşmak ister, yollar hep düz olmaz, virajlarda dikkat, yokuşlarda kuvvet, inişlerde sabır ister.

Bir de ara sıra küçük, tatlı sürprizlerle yenilenmek ve tazelenmek ister. Diğer türlü bu iki kişilik zor ve uzun yolculuk bir zaman sonra sıkıcı ve çekilmez hale gelebilir.

Evlilikte ve aile içi ilişkilerde uyumu ve mutluluğu yakalamak, zamanla sevgiye dönüşen aşkı ve ilgiyi devam ettirmek için çok önemlidir.

Bunun için bazı duygusal doyumu sağlayacak ihtiyaçların karşılanması ve yaşanması gerekiyor; karşılıksız sevgi ve ilgi, anlayış, saygı, takdir, olduğu gibi kabullenme, güven ve sabırdır…

Güç savaşı, evlilikte genelde duygusal aktarım yani romantizm bittikten sonra kendini göstermeye başlar. Duygusal paylaşım bu anlamda evliliğin koruyucusudur.

Genelde tartışmalar başlamışsa duygusal paylaşım azalmış veya bitmiştir. Güç savaşına giren kişi, romantizmin bitişini kabul eder ama sorunu eşine atar ve ona bağlar.

Güç savaşında kimin neyi ne kadar kontrol edeceği netliği yoktur. Eğer doğal bir paylaşım yok ise sınırlar aşılır, kontrol etmeye çalışan ve buna direnen veya karşı koyan çarkı oluşur.

Biri elde etmek ve ele geçirmek adına devamlı savaş verip kavga ederken, diğeri otoritesini kaybetmemek adına direnir, bazen hoşgörülü olarak karşılık verir.

Fakat güç savaşına giren kişi elde edemedikçe hırçınlaşır, gücün kullanımı ile ilgili hep hata ve eksiklere odaklanır ve olay artık çözümden güç savaşına dönüşür.

Toplumumuz erkeğe daha çok yetki/sorumluluk vermiş, buna bağlı olarak da daha çok güç atfetmiştir.

Fakat erkek bu gücü yönetmek, hükmetmek ve baskı kurmak için değil;  idare etmek için kullanmalıdır. Kadın ise güç savaşında erkeği pasivize ederse, erkek fonksiyonlarını yitirir.

Zaten kadın zamanla pasivize edilmiş eşinin bir işe yaramadığını düşünüp eleştirmeye hatta terk etmeye çalışır. O halde, her şeye müdahale eden her zaman her yükü üstüne alır. Devretmek istediğinde ise, iş işten geçmiştir.

Unutmayın, her sorunun çözümü vardır. Fakat çözüm hiçbir zaman tek tarafın çabasıyla mümkün olmayabilir.

Evlilik su üzerindeki tekneyi kullanmak gibi olduğu için herkes kendi küreğini çekmelidir. Tekneyi kullananlardan biri pasivize edilirse tek kürek çekme zorunda kalınır. Tek kürek ile o tekne sadece kendi etrafında döner.