Evlilik “Sen” “Ben” değil “Biz” olabilmektir…

Evlilik hayatında “BİZ” olabilmek; öncelikle kendi bireysel özelliklerimize saygı duymak ve kabullenmekle beraber eşimizin de bireysel özelliklerine saygı duymak ve kabullenmekle mümkündür… Birey kendini veya eşini sıfırlayarak “BİZ” olamaz. Eşler kendi isteklerini kabul ettirmeye ve karşı tarafın kişiliğini neden ezmeye çalışır? İşte cevabı! Evlilik her zaman iyi duygularla ve güzel hayallerle başlar. Evlilik öncesi eş adayları birbirine

İLYAS TÜRKMEN 05 Nisan 2018 YAZARLAR

Evlilik hayatında “BİZ” olabilmek; öncelikle kendi bireysel özelliklerimize saygı duymak ve kabullenmekle beraber eşimizin de bireysel özelliklerine saygı duymak ve kabullenmekle mümkündür… Birey kendini veya eşini sıfırlayarak “BİZ” olamaz.

Eşler kendi isteklerini kabul ettirmeye ve karşı tarafın kişiliğini neden ezmeye çalışır? İşte cevabı! Evlilik her zaman iyi duygularla ve güzel hayallerle başlar. Evlilik öncesi eş adayları birbirine karşı hem saygılı, hem de anlayışlıdır. Daima karşı tarafın istek ve arzularına öncelik verilir.

Onun mutlu olması ile kişinin kendisi de mutlu olur. Romantizm ve duygusal paylaşım önemlidir, paylaşımlardan kaçınılmaz…

Ya sonra neler olur?
Eşler neler yaşıyor, neler hissediyor, hangi konular çatışma alanına giriyor?…
Toplum olarak evlilik algımız nedir?

Günümüzde çekirdek aile modeli daha tercih edilen bir  yaşam biçimi oldu. Çekirdek aile anne-baba ve çocuklardan oluşan, eşlerin kendi ailesi ve akrabalarını dışta bırakan bir aile yaşam modelidir.

Buna göre de evlilik kadın ve erkek arasındaki dini ve yasal “NİKÂH” adı altında bir sözleşme, ikili bir ilişkidir. Toplumda yaygın aile ve evlilik algısı bu olmakla birlikte öte yandan bizim toplumumuzda akrabalık ilişkileri de önemlidir. Geniş aile yapısı da aynı evde yaşanmasa bile bir yandan varlığını sürdürüyor.

Batı toplumlarında gençler evlenmeden önce ailelerinden ayrılarak, kendileriyle ilgili kararları tek başına aldıkları bireysel bir yaşam sürdürmeye başlıyorlar. Oysa bizim toplumumuzda çoğunlukla aileden ayrılma evlilikle başlıyor.

Üstelik aileden ayrılma sadece fiziksel olarak gerçekleşiyor. Duygusal ayrılma, bireyselleşme çoğunlukla gerçekleşmiyor.

Evlilik kararında ailelerinin de fikri alınıyor ya da bazen kararı tamamen aile veriyor. Hatta evlendikten sonra bile aileler çocuklarının hayatlarını ilgilendiren kararlarda rol oynuyorlar.

Bu nedenle bizim toplumumuzda evlilik sadece kadın ve erkek arasında kurulan bir ilişki değildir. Her iki tarafın akrabalarını da kapsayan ilişkiler bütünü olarak çıkıyor karşımıza.

Evlilikteki rol dağılımı?

Evlilikte üstlenilen roller açısından geleneksel evlilik algımızda, genel olarak Türk toplumunda hakim olan ataerkil yapıya paralel olarak kadının ev ile ilgili sorumlulukları üstlenmesi ve erkeğin de aileyi ilgilendiren kararlarda ön planda olup ev dışında etkinliğinin daha fazla olması beklenir.

Kız çocuklar yetiştirilirken eve ve aileye bağlı davranışlar sergilemesi beklenir. Okul hayatı dışında, ev dışında zaman geçirmesi pek hoş karşılanmaz. Aktif değil edilgen olması, uyumluluk ve vericilik gibi özellikleri taşıması değerli görülür ve öncelikli olarak “anne” ve “eş” olmaya programlanır.

“Yuvayı dişi kuş yapar”, “Erkeği vezir de eden, rezil de eden kadındır”, “Anasına bak kızını al” vb. gibi atasözlerimiz de geleneksel yapıda kadının evliliğin kurulması, sürdürülmesinde ve çocukların yetiştirilmesinde birincil derece sorumlu olarak algılandığının bir göstergesidir.

Ancak günümüzde kadının yaşamı ev ile sınırlı değildir. Aynı zamanda sosyal hayatın içinde de yer alıyor. Alınacak kararlarda aktif rol üstlenebiliyor. Bir işi ve mesleği olabiliyor, evin geçimi ile ilgili sorumluluğu eşiyle paylaşıyor.

Günümüzde kadının ev dışında etkinliğinin artması sonucunda geleneksel ataerkil yapıya uymayan şekilde kadına ve erkeğe ait sorumlulukların eşit bir şekilde paylaşıldığı bir evlilik algısı öne çıkmaya başladı.

Toplumsal yaşamdaki değişimle birlikte evlilik hayatındaki roller de değişebilmektedir. Bununla birlikte sorumlulukların paylaşımı konusunda kişilerin birbirinden çok farklı evlilik algılarına sahip olduğunu da görüyoruz. İşte bu noktada yaşananlar ile beklentiler arasında çelişkiler ve buradan da çatışmalar ortaya çıkabiliyor.

Farklılaşma biraz sancılı oluyor?

Geleneksel ataerkil yapıda kadın evlenince kendi ailesinden ayrılırdı. Eşinin soyadını alır ve erkeğin ailesine dahil olurdu. Kendi ailesiyle görüşmeleri ise eşine ve onun ailesinin kurallarına göre düzenlenirdi.

Günümüzde kadın ve erkeğin çekirdek evliliğinde ise sınırların düzenlenmesi her iki tarafın da eşit hak ve sorumlulukları temeline dayandığı için akrabalarla da eşit ölçüde yakınlık beklentisi ortaya çıkıyor. Eşlerin bireysel evlilik algısında bu konuda farklılıklar sancılı olabiliyor, çatışmalar ortaya çıkabiliyor.

Genel olarak evlilikte yaşanan sorunların çoğu gerçek dışı düşünce ve beklentilerden kaynaklanıyor.

Şunu unutmamak gerekir ki evleneceğimiz/evlendiğimiz kişinin de bir hayali vardır ve iki kişinin algısı ne kadar benzer olsa da birebir aynı olmayacaktır. Ortaya çıkacak farklılıklardan kaynaklanan bir takım sıkıntıların yaşanması da doğaldır. Bu nedenle evlilik hayatında sadece olumlu bir yaşam hayal etmemek, farklılıklardan doğabilecek zorluklara karşı da hazırlıklı ve donanımlı olmak gerekiyor.

Evlilik; ne kadar birbirine benzer bile olsa farklı iki insanın ortaklaşa bir yaşam sürdürmesidir ve bu iki insanın her konuda aynı düşünmesi ve aynı anda aynı duygu, istek ve ihtiyaçta olması mümkün değildir.

Çoğunlukla yapılan hatalar; bu farklılıklardan ortaya çıkan doğal sayılabilecek problemler karşısında hayal kırıklığına kapılmak ve duygusal olarak geri çekilmek ya da probleme  yanlış çözüm yöntemleriyle yaklaşarak sorunun büyümesine yol açmak oluyor.

Evliliğin başarılı bir şekilde temellendirilmesi ancak eşlerin farklı evlilik algılarından ortak bir evlilik algısı çıkarabilmeleriyle mümkündür ve bu hemen, kendiliğinden olmaz, belli bir uyumun sağlanması çaba gerektirir ve zaman alabilir.

Kıssadan Hisse…

Timsah ve fil’in dillere destan evliliği.
İki sevgili evlendikten sonra, birbirlerine kendileri için “en değerli” olanı verme yarışına girerler. Timsah gölden en güzel balıkları çıkarıp sevgilisi fil’e ikram eder. Fil de pek sevdiği yeşil yapraklarının en tazelerinden çırpıp sevgilisinin önüne atar.

Fakat sonuç hüsrandır. Otçul olan fil için balıklar, etçil timsah için de tazecik yapraklar hiç de değerli değildir. Eşler, sonunda anlar ki, herkesin kendisi için “en değerli” olanı vermesi iyi niyetli ancak teknik olarak yanlış bir davranıştır. Hem iyi niyetli hem de teknik olarak doğru davranış eşi için “en değerli” olanı vermektir.

Sonuç olarak, fil timsaha hortumuyla tuttuğu ve zaten yemeyeceği balıkları, timsah da gölün dibinden kopardığı ve zaten sevmediği tazecik yosunları eşi fil’e vermeye başlar. Mutlu olurlar; çünkü birbirlerini anlamaya vakit ayırmışlardır. İkisi de “Ben elimden geleni yapıyorum ya!” savunmasına girmemiştir.

Kıssadan çıkan hisse/ders…
En az fil ve timsah kadar yabancıyız birbirimize. Erkeklerin kadınların ne istediği konusunda teknik ve detaylı çalışmalara ihtiyacı var. Kadınların da hiç şüphesiz erkeklerin ne istediği üzerine kafa yormaları gerekiyor.