Evlenmenin en önemli sebeplerinden birisi insan neslinin devamıdır. Dünyaya gelen çocuklarla, evli kadın ve erkek eş/karı-koca rolünden sonra ana-baba rolüne de sahip olurlar. Bu rolü her türlü sorumluluğu ve fedakârlığı ile yaşarlar. Sadece biyolojik ana-baba olmak değil; çocuğu sosyal, psikolojik, ekonomik ve milli-manevi-insani değerlerle yetiştirmek ve hayata hazırlamak esastır. Sahip olduğumuz en değerli varlıklarımız çocuklarımızdır.
Evlenmenin en önemli sebeplerinden birisi insan neslinin devamıdır. Dünyaya gelen çocuklarla, evli kadın ve erkek eş/karı-koca rolünden sonra ana-baba rolüne de sahip olurlar.
Bu rolü her türlü sorumluluğu ve fedakârlığı ile yaşarlar. Sadece biyolojik ana-baba olmak değil; çocuğu sosyal, psikolojik, ekonomik ve milli-manevi-insani değerlerle yetiştirmek ve hayata hazırlamak esastır.
Sahip olduğumuz en değerli varlıklarımız çocuklarımızdır. Her ne kadar ana-babası biz olmakla beraber; çocuğun başta Allah’ın, sonra toplumun, milletin, tüm insanlığın emaneti olduğu şuuru içinde olmalıyız.
Çünkü genel olarak aile; özellikle çocukların sosyal, biyolojik, psikolojik ve ekonomik ihtiyaçlarının karşılandığı, topluma uyum hazırlığının yapıldığı temel bir toplumsal birimdir.
Çocuk topluma ve hayata ana-baba tarafından aile ortamında hazırlanır. Aile ortamındaki her türlü fedakârlığımız, gayretimiz ve endişelerimiz çocukların hem bireysel, hem de sosyal olarak en iyi biçimde yetiştirmek olmalıdır.
Aile ortamındaki sevgi, saygı ve güven duygularından yoksun yetişen bir çocuğun bedensel, duygusal ve sosyal olarak sağlıklı yetişmesi mümkün değildir. Bu durumdaki çocukların evlilik ve meslek hayatında verimli, huzurlu ve mutlu olmaları düşünülemez.
Bugün insanların kendilerini ve içinde bulundukları durum hakkında “farkındalık” sağlayamadıkları için “neden kendimi daha iyi hissedemiyorum?” , “kendimi iyi hissetmek için ne yapabilirim?” sorunlarına cevap arayamamaktadır. “İnsan” olduğumuzun farkına vardığımızda; insan gibi düşünme, insan gibi hareket etme, daha da önemlisi insani değerlerin farkına varırız.
“Eşref-i mahlûk” gibi olma ve yaşama konusunda gayret edilir. Ana baba olmanın farkına varırsak; çocukların bize emanet olduğunu, onların insani, milli, manevi, değerler bakımından yetiştirmek için gayret, fedakarlık ve sabır göstermek gerektiğinin farkına varırız.
Anne-babalığın önemi konusunda , “Cennet annelerin ayağı altındadır” , “ Anne babasının yaşlılığına erişip te cennete gidemeyenin burnu sürtülsün”, “Babanın duası peygamberin ümmetine yaptığı dua gibi kabul olur” ifadelerini anlama farkındalığımız daha da artar. “İnsan” olmanın, “eş” olmanın, “ana-baba” olmanın farkına varırsak yaptıklarımızdan huzur, mutluluk ve duygusal doyum elde edebiliriz.
Bize emanet edilen çocuklarımızı yetiştirirken işin ciddiyetinin ne kadar farkındayız. Anne-babalık bir sanattır, önemli bir iştir. Buna göre; çocuğun kişisel özelliklerini göz önünde tutarak, hem yaşadığı zamana, hem de yaşayacağı zamanla ilgili hazırlanabilmesi için onunla sağlıklı bir ilişki ve iletişim kurmayı başarabilmek çok önemlidir.
Hz. Ali (r.a) “Çocuklarınızla yedi yaşına kadar oynayın, on beş yaşına kadar arkadaş olun ve on beş yaşından sonra istişare edin.” sözü ana-babanın çocukları ile iletişimi ve ilişkisinin nasıl olacağını çok güzel özetlemiştir.
İnsanın 0-2 yaş dönemi bebeklik, 2-6 oyun ve bedensel gelişim, 6-12 yaş arası okul ve zihinsel gelişim, 12-18 yaş arasında psikolojik ve sosyal gelişim dönemidir. Her dönemin önemi ve zorluğu farklıdır. Her biri bir sonraki döneme basamak ve temel oluşturmaktadır.
Bu dönemlerden en meşgul edici, en problemlisi ve ana-babayı çaresiz bırakan dönem 12-18 yaşlar arası ergenlik dönemidir. Asıl ana-babalık sanatı burada gösterilmeli ve gerçek ana-baba bu dönemde belli olur.
Ergenlik dönemi ortaokul ve lise dönemine rastlayan erinlik, ilk gençlik yıllarıdır. Dengeli ve uyumlu ilkokul çocuğunun yerini tedirgin, zor beğenen ve çabuk tepki gösteren bir genç almıştır. Duyguları hızlı iniş çıkışlar gösterir. Tepkilerinin nasıl olacağı önceden kestirilemez.
Bu dönemde derslerine ilgisi azalmıştır. Dikkati dağınıktır. Evde durmak istemez, öneri ve isteklere aldırmaz, beslenme ve uykusu düzensizdir. Çevresine karşı ilgileri ve merakı artmış olmakla beraber gelgeç heves ve istekleri çoğalmıştır.
Başkaları tarafından nasıl göründüğünü çok merak eder. Dinlediği müzik çok gürültülü ve değişiktir. Uzun uzun hayaller kurar, bazen bunları dillendirir, bazen de günlük tutmaya başlar, şiir, öykü yazmaya özenir, fakat yazdıklarında gizliliğe dikkat eder.
Bu dönemde çelişkili duygusal ve davranış özellikleri olağan karşılanmalıdır. Bazı çocuklar; bu duygusal ve davranış çalkantısını daha az yoğunlukta yaşayıp çabucak uyum sağlarken, bazıları zaman zaman bu süreçte daha yoğun uyumsuzluk yaşayabilir.
Bu dönemdeki bedensel ani büyümeler çocuğu zamansız ve hazırlıksız yakalamıştır. Ana-baba ve çevre çocuğa bu bedensel gelişiminden dolayı yetişkin gözüyle bakıp ona göre davranış bekledikleri gibi “daha sen çocuksun” ifadesi ile onu şaşırtabilirler.
Çocuk büyümek için sabırsızlanmakta ise de, bazen çocuksu davranış ve duygulardan kurtulamamaktadır. Ergenlik dönemindeki çocuk yeni arayışlar içindedir. Bu arayışların ilki ve en önemlisi “kimlik arayışıdır.”.
Çocuğun bu kimlik arayışı ana-baba ve çevre ile sağlıklı iletişim ve ilişki ile olur. İletişim; kişinin kendini anlatma ve karşısındakini anlama çabasıdır. İletişim sözlü ya da sözsüz kurulan bir ilişki biçimidir.
Çocukla yapılan iletişimde; yargılama, suçlama, tehdit etme, emir kipi ile konuşma, sık sık öğüt verme, düşünce okuma gibi tutum ve davranışlar fayda vermez. Bunlarda ısrar edilirse çatışma, şiddet, hatta evden uzaklaşma durumu ile karşı karşıya kalınır.
Bütün bunların yerine; göz teması kurarak sadece kulakla değil beden dili ve kalp kulağı ile dinlemeli, büyük bir insanla konuşuyor gibi ciddiye alarak konuşmalı. Nasihat verme yerine davranışlarımızla örnek olmalıdır.
Ana-baba ile konuşması için onu cesaretlendirmeli ve çocuğa karşı her zaman tutarlı olmalıdır. Onu anladığımızı, anlamaya çalıştığımızı hissettirmelidir. Farkına varmadan yapmış olduğumuz hatalardan dolayı çocuk bile olsa ana-baba olarak özür dilemeyi bilmeli. Çocuğun dilediği bir özrü de affetmeli ve başına kakmamalı.
Genel olarak çocuk ve yetişkinler aile, evlilik ve sosyal yaşamda bulamadığı ilgi, saygı ve değeri sanal alemde aramaya çalışıyor. Bu da çocuğu ve bireyi aileden, sosyal çevreden kopararak; bilgisayar, internet vb. sanal dünyaya kaçırıyor. Bu kaçışı önlemek aile ve evlilik yaşamını sıcak, uyumlu ve istekli iletişim ve ilişki ile iyi değerlendirmeye bağlıdır.
