Çiftler, evlilik süreçlerinde inişli çıkışlı dönemler yaşayabilirler.
Böyle dönemlerde daha sakin ve mantıklı yaklaşımların yanında duygusal ve sevgi yörüngeli tutumları sergilemeleri birbirlerinden uzaklaşma ve soğumalarının önüne geçebilir.
Tek taraflı olarak geleceğe dair bireysel planlar yapan kişi, genellikle ilişkide tatmin bulamadığı ya da bir çıkış yolu aradığı bir süreçten geçmektedir. Çıkış yolu aramak ya da ilişkiye noktayı koyma sürecine gelmek, ilişkiyi zorlayıcı ciddi deneyimler yaşamak ve verilen sözlerin tutulmadığını görmek gibi aşamaları geride bırakmış olmaya bağlıdır.
Çoğunlukla gözlemlediğim çift ilişkilerinde, bu aşamaya gelindiğinde evliliklerin yirmi-yirmi beşli yıllarının geride bırakıldığı, çocukların ergen ve genç dönemlerine girildiği zaman dilimine denk geldiğine şahit olmaktayım. Aslında Ergenlik dönemi, kırklı yaşlar sendromları gibi evli çiftlerin özellikle de kadınların kırk beş- elli beş bandında kendilerini fark etmeleri, özgürleşmeleri ve gelecek yılları hakkında radikal kararlar aldıklarını sıkça görmekteyim. Bu kararın ilki de ‘ilişkide tek taraflı çıkış Planı’ olmakta.
Bu süreçte, kişi kendini yalnız, anlaşılmamış, destek olunmamış ve duygusal olarak tatminsiz hissedebilir. Bu da zamanla kendine güvenin azalmasına, stres ve kaygının artmasına neden olabilir.
Öte yandan her şeyin normal olduğunu ve gittiğini düşünen diğer partner, farkında olmadığı bir krizin içinde yaşadığını öğrendiğinde şok, hayal kırıklığı öfke ve hatta depresyon gibi yoğun duygular yaşayabilir. Fakat bu partnerin zihinsel alt yapısını oluşturan psikolojik faktörlerden biri görmezden gelme ve inkâr mekanizmasıdır. Bu kişi, ilişkinin bozulduğunu kabullenmek yerine, mevcut durumu normalleştirme eğilimindedir. Bu, genellikle olası bir ayrılık veya değişimle yüzleşmekten kaçınma çabasının bir sonucudur. Kendisini her şeyin normal olduğuna, iyi olduğuna, inandırma ve gerçeklik algısından uzak yaşamaya göre programlamanın rahatlığı ile yaşamını sürdürmeye çalışmasıdır. Aslında bu tür partnere, çıkış yolu arayışına girmiş partneri tarafından çok kez ikaz, sert çıkışlar, küsmeler, gibi benzeri yollarla ilişkinin iyi gitmediğinin işaretleri verilmiştir. Ama diğer taraf konfor alanı olarak gördüğü, kaçma ve inkâr yolundan ayrılmayı
düşünmemektedir.
Bunun altında yatan diğer bir faktörde bağlanma teorisine göre, bireylerin ilişkilerde sergiledikleri davranışlar büyük ölçüde çocukluk döneminde şekillenen bağlanma stillerine dayanır. Kaygılı ve kaçıngan bağlanma stillerine sahip bireyler, partnerinin uzaklaşmasını fark edemeyebilir ya da bunu fark etse bile ayrılık korkusuyla durumu görmezden gelebilir.
Aslında birçok ilişkide sorunların en temelinde görülen bir konu daha vardır ki o da ‘İletişim Eksiklidir’. Açık ve dürüst bir iletişim olmadığında, çiftlerden biri ilişkiye dair endişelerini, duygusal ihtiyaçlarını veya gelecekle ilgili planlarını ifade etmekte zorlanabilir. Bu da, diğer tarafın ilişkinin gidişatını normal ve sorunsuz gidiyormuş kanısına yol açabilir. Özellikle duygusal olarak mesafeli veya iletişimde zorlanan çiftler, bu tür süreçlerde birbirlerinin sinyallerini doğru okuyamaz ve yanlış anlamalar artar.
Bu süreçte, tarafların ilişkiyi yeniden değerlendirmesi, ihtiyaçlarını ve beklentilerini açıkça ifade etmesi önemlidir. Açık ve anlaşılır iletişim karşılıklı kurulduktan sonra her iki tarafın da karşılıklı adım atmaları, eski durumları düzeltmeleri, farkındalıkları artırmaları gerekmektedir. Tek taraflı gösterilen çaba, çaba olmaktan çıkar ve bu tür bir durum genellikle ilişkinin sona ermesiyle sonuçlanır.
Sonuç olarak şunu da belirterek yazımı sonlandırmak istiyorum. İlişkinin devam edebilmesi için tarafların geleceğe dair, ortak hedefler belirlemeleri ve bu hedefler doğrultusunda adımlar atmaları gerekmektedir.
Evlilik bağlarının ara ara kontrol edilmesi ve bu bağlardan zayıflayanların güçlendirilmesi tek taraflı çıkış yolu planı yapılmasının önüne geçecektir diye umut ediyorum…