“İletişim” huzuru getirir…

“İletişim” huzuru getirir…

Sağlıklı ve mutlu bir evlilik, ait olma ve sahipli olma  duygusunu verdiği için kişiye “GÜVEN” hissettirir. Güven yokluğu; kişiye kendini hırçın ve çaresiz hissettirir. Evlilik hayatında genellikle eşler ya hırçın ve çaresiz ya da huzurlu ve mutludurlar. “Çok Sözünü Az Söyle, Az Sözü Öz Söyle…” “O kadar söyledim ama dinlemiyor ki…!” Bazen eşimize, bazen de

İLYAS TÜRKMEN 18 Ekim 2018 İLYAS TÜRKMEN

Sağlıklı ve mutlu bir evlilik, ait olma ve sahipli olma  duygusunu verdiği için kişiye “GÜVEN” hissettirir. Güven yokluğu; kişiye kendini hırçın ve çaresiz hissettirir. Evlilik hayatında genellikle eşler ya hırçın ve çaresiz ya da huzurlu ve mutludurlar.

“Çok Sözünü Az Söyle, Az Sözü Öz Söyle…”

“O kadar söyledim ama dinlemiyor ki…!” Bazen eşimize, bazen de çocuklarımıza o kadar çok konuşuyoruz ki, sırf bizim bu çok konuşmamızdan dolayı belki de isteklerimiz yerine getirilmiyor. Halbuki bazen susmak, bazen beden dilini kullanıp sözel hiçbir cümle bile kurmadan tatlı bir bakış ve sevimli bir tebessüm çok sözden daha  etkili olabilir.

Anlaşılmak İçin Kendinizi Anlaşılır Hale Getirin…!

Bir insanı genel olarak iki ses rahatsız eder. Biri kendi vicdanının “iç” sesidir. Diğeri başkalarının onun hakkında söyledikleri “dış” seslerdir.
Evlilik de kişiler eşleri hakkında “iç” seslerine ve eşlerinin kendilerine sarf ettiği sözlere ve yaptıklarına “dış” seslere kafalarına çok takarlar. Bununla birlikte hem kendilerini hem de eşlerini suçlamaya başlarlar.

Bir insanı mutlu eden de iki olgu vardır: ANLATMAK ve ANLAŞILABİLMEK…  Eğer evlilikte çatışma başlamışsa karı-koca ne dertlerini birbirlerine anlatabilirler, ne de anlaşıldıklarını düşünebilirler.

Bu nedenle kendilerini güvende hissetmezler. Demek ki iç seslere kulak vermek ya da düşüncelerinizi içinize hapsetmek yerine anlaşılır bir şekilde anlatabilmek ve de doğru bir şekilde anlaşılabilmek çok önemlidir. Evliliğin yolunda gitmemesinin en önemli nedenleri, “birbirini suçlayıcı tavır alma”, “küçümseme”, “saygısızlık”, “sürekli kendini savunma”, “iletişimsizlik” ve “saldırganlık” olarak sıralanabilir.

Evlilikteki en büyük yanlış….

Eşinin kendisinin bir parçası olmasını, kendi gibi düşünmesini, davranmasını ve her dediğine “EVET” demesini istemeleridir. Daha doğrusu eşinin kendisinin bir kopyası olması için diretmesidir. Halbuki bu istek yaratılışa zıttır. Bir elma armuta, bir armut elmaya dönüştürülemez.

Çeşitli meyvalar aynı meyve tabağında türünün özelliklerini koruyarak yan yana farklı bir güzellik ve çeşitlilik oluşturabilirler… Unutulmamalıdır ki; farklılıklar zenginliklerimizdir…

Evlilik hayatında eşlerin birbirine karşı İLGİSİZLİK evliliği zamanla yıpratarak boşanma sebeplerinin başında gelir. Eve gelince sıcak bir tebessüm ve ilgi bekleyen erkek/kadın asık suratlı ve ilgisizlikle karşılaşınca evde huzur bulamıyor. Ayrıca eşleri evden ve birbirinden uzaklaştıran en önemli sebep BAKIMSIZLIK, NEZAKETSİZLİK ve İLETİŞİM eksikliğidir.

İletişimin Yapıcı ve Sağlıklı Olabilmesi İçin…

İlişkilerinizi ve iletişim tarzınızı gözden geçiriniz.  Olumlu ve problem çözücü  bir iletişim tarzı geliştirin. İletmek istediğiniz mesajın muhataplarınız tarafından doğru anlaşılmasını istiyorsanız yarı kapalı ya da kapalı iletişim tarzı kullanmaktan kaçının.

Yarı kapalı ya da kapalı iletişim tarzının yanlış anlaşılmalara ve tartışmalara ortam hazırladığını aklınızda tutun. Kimse sizin ne demek istediğinizi ya da aklınızdan geçenleri bilmek zorunda değil. ”Kızım sana söylüyorum gelinim sen anla”, ”Leb demeden leblebiyi anla…” ifadeleri iletişimi zorlaştırır  ve hem sizi hem de çevrenizdeki kişileri gerer.

Kimse kimsenin niyetini bilemez…

İfade edilmediği ve gösterilmediği takdirde içinizden geçeni ve düşüncelerinizi sizden başkası bilemez. Hatta siz bile tam olarak bilemiyor olabilirsiniz. En yakın çevreniz dahil herkes sizi konuştuklarınız ve davranışlarınıza göre değerlendirebilir.

Tabi algılayabildikleri ölçüde. Bu sebeple eğer anlaşılmak, kendinizi ifade etmek istiyorsanız doğru iletişim tarzını, yani açık iletişim tarzını benimseyin ve açık iletişim kurma yollarınızı geliştirin.

Davranışlarınızla söylemlerinizin tutarlı olmasına özen gösterin. Kendinize özel gerçeklernizle dürüstçe, şeffaf iletişim tarzınızı genişletin. İdealize ettiğiniz kişiliğinizle değil, mevcut kişiliğinizle konuşun, davranın, yaşayın.

Bilgisayar, İnternet, TV kullanımını kontrol altında tutun…

Bilgisayar, İnternet, TV… ve sosyal medya kullanımı aile bireylerini 4 yaş öncesi sosyalleşme düzeyine geriletir. Çok yoğun TV izlenen bir evdeki 56 yaşında baba, 87 yaşında dede, 48 yaşında anne, 13 yaşında oğul evet her bir aile üyesi yaşları kaç olursa olsun, aslında 4 yaş öncesi sosyal gelişim düzeyine iner. Yaşları kaç olursa olsun.

4 yaş öncesi “Bağımsız Oyun Dönemi” olarak adlandırılan dönemdeki çocuklar, aynı mekânda bir arada bulunmalarına rağmen bireysel takılırlar, bir aradadırlar; ama yalnızdırlar. Dışarıdan bakıldığında birlikte oynuyor gibi algılanırlar, fakat bireysel olarak kendi dünyaları ile meşguldürler.

Bilgisayar oyunlarına, internete, TV’ye ayırdığınız vakitten çalmadıkça, ailece oturup dizi izlemek yerine birlikte etkinlik yapmadıkça; aile bireylerinin her geçen gün birbirinden uzaklaştığından, oğlunuzun gece ev geç gelmesinden, kızınızın odasına kapanmasından şikâyet etmeyin. Bilgisayar, İnternet, TV kullanımını azaltın, yakınlaşmak için ne kadar çok aktivite bulabileceğinize inanamayacaksınız.

İletişimi aile içindeki bütün bireylerle eşitleyin…

Aile iki cinsiyete ayrılmış farklı yaşlardaki bireylerden oluşur. Çeşitli sebeplerle evlenme yaşını oldukça erteleyen eşlerden oluşan günümüz ailelerinde, yaş farkının kuşak farkına dönüştüğü görülmektedir. Biri birine yakın yaşlarda bile kaçınılmaz olan düşünce farklılıkları günümüz ailelerinde ciddi bir engel oluşturmaktadır.

Ailede bireylerinden her birinin farklı düşüncelere sahip olması zenginliktir. Farklılıklara saygılı olun ve herkesin kendi düşüncelerini sağlıklı şekilde ifade etmesi için fırsat tanıyın.

Onları düşüncelerini ifade etmeleri için cesaretlendirin. Aile içindeki bireylerin düşüncelerini eleştirmek yerine “Senin bakış açın da hoş, oldukça farklı bir cepheden bakmışsın, ben de şu şekilde düşünüyorum…” demeniz alay etmekten, negatif eleştiri yapmaktan daha etkili olacaktır.

Sıcak ve yakın iletişime geçebileceğiniz fırsatlar oluşturun… Açık hava yürüyüşlerine  çıkmak, birlikte spor yapmak,  sinemaya gitmek, yemeğe çıkmak, ev dışında iken telefon etmek, mesaj yazmak, komşu/akraba ziyaretleri yapmak, sessiz sinema oynamak, bulmaca çözmek, kitap okumak vb. gibi. Hem eşimize, hem de çocuklarımızla birebir etkinlik yapabilmek için zaman ayırmak.

Sevdikleri İsimlerle Hitap Edin…

İnsanlar isimlerinin hatırlanmasından ya da  hitap edilmesinden “kendilerine değer verdiğinizi düşündükleri için” hoşlanırlar. Eğer bir kişinin ismini hatalı telaffuz eder veya yazarsanız, karşınızdaki kişi onun “önemsiz birisi olduğuna” inandığınızı düşünecektir.

Eşinizi ve çocuklarınızı acaba ne kadar ismiyle çağırıyoruz yada tanıştırırken isimleriyle tanıştırıyoruz? İyi tanımadığınız kişilerle konuşurken, adının önüne sürekli gerekli sıfatları koymayı unutmayın.

Bu küçük sıfatlar insanın kendisini önemli hissetmesinde inanılmaz yardımcı olur. Bay, bey efendi, bayan, küçük hanım, hanım efendi,… v.s. Acaba eşimize ve çocuklarımıza; “Biricik oğlum….” ya da “Canım oğlum…. /Güzel kızım …. / Biricik eşim….” vb. şeklinde onların hoşuna gidecek güzel sıfatlar eklense daha yakınlaştırıcı ve kaynaştırıcı olmaz mı?

Sevgi Fedakarlık Yaptırır…

Yaşlı bir bey, sabah erken evinden çıkmış, yolda ilerlerken, bir bisikletlinin çarpmasıyla yere yuvarlanmış ve hafif yaralanmış. Sokaktan geçenler yaşlı beyi hemen en yakın sağlık birimine ulaştırmışlar. Hemşireler, önce pansuman yapmışlar ve ‘biraz beklemesini ve röntgen çekerek her hangi bir kırık veya çatlak olup olmadığını inceleyeceklerini’ söylemişler.

Yaşlı bey huzursuzlanmış; Acelesi olduğunu, röntgen istemediğini söylemiş. Hemşireler merakla acelesinin nedenini sormuşlar. “Eşim huzur evinde kalıyor. Her sabah birlikte kahvaltı etmeye giderim, gecikmek istemiyorum.” demiş. “Eşinize haber iletir gecikeceğinizi söyleriz.” deyince.

Yaşlı adam üzgün bir ifade ile “Ne yazık ki karım Alzheimer hastası, hiç bir şey anlamıyor, hatta benim kim olduğumu dahi bilmiyor..” demiş. Hemşireler hayretle; “Madem sizin kim olduğunuzu bilmiyor neden hergün onunla kahvaltı yapmak için koşuşturuyorsunuz?” diye sormuşlar. Adam buruk bir sesle; “Ama ben onun kim olduğunu biliyorum.” demiş…