İdeal Eş Var mı?

Sizce? Bu konu başlığını ilk duyduğumda şu soru geldi aklıma: Kime göre? Çünkü, eşimi bana sormalı, beni de eşime. Zaten eşlerin anlaşamıyor olması bir tarafın kötü veya haksız olduğuna delil olamaz.

SEDAT İLHAN 17 Mart 2024 YAZARLAR

En büyük etken BEN odaklı beklentilerimiz hem de sonraki adımları düşünmeden, duygularımız, düşüncelerimiz arasında bir denge kurma gayretine girmeden…

Sunumun içeriği ne yazık ki başlığın düşündürdükleri ile uyumlu idi. Yine de çok öğreticiydi benim için. Doğrularımı tasdik edebildim açmazlarımızda. Henüz değerlerimi, kriterlerimi kendim için gerçekleyemesem de…

Sunum öncesi bir sohbete daldım, destursuz. Kur‘an der bir dost. Diğeri ise herkesin farklı anladığından şikayetçi. Reform şart imiş. Ama nasıl? Yalan söylüyoruz, başta kendimize. Yapılmalı diyoruz ama yapmıyoruz, öncelikle biz. Kelimelerimizin muhatabımıza ne anlam ifade ettiğini önemsemeden, söylemeyi kutsayarak… Ümidimiz var, bir gün olacak. Ama onunla açılacak kapılar güzelliklere, hayallerimizi süsleyen. O, yani bizim haricimizdeki herkes…

İçerikte iki kavram ön plana çıktı. Bence yanlış anlamlandırılmakta. Temelde yatan nedenleri ve nerelere uzanabileceğini değerlendirmek istemiyorum. Kendimle çelişirim çünkü. Başkalarını tanımlarken kendimi unutabilirim, masumane, cahilane…

Medeniyet, yüksek teknoloji demek değildir. Ancak yüksek teknoloji, medeniyete engel de değildir. Hatta, yüksek teknolojiye medeni düşünce sistemi ile ulaşmak mümkün. Sadece teknoloji kutsandığında insani açmazlarımızın daha fazlaca açığa çıkması sözkonusu. Sahip olma duygumuz, ihtiyaçlarımızın önüne geçebilmekte. Doyumsuzluğumuzda çırpınıp durmamız kaçınılmaz sonuç.

Oysa medeniyet kısaca, gücün ve kaynakların, tüm etkenler ve etkilenenler dikkate alınıp maslahat gözetilerek dengeli bir şekilde dağıtımı olarak tanımlanabilir.

Ve özgürlük. Binlerce farklı tanımını bulmak mümkün. Hiçbirisini ret etmeyi doğru bulmuyorum. İnsan, özgürlüğünü özgürce tanımlayabilmeli. Kimin, ne yaparsa özgür olacağını söylemek özgürlük değil. Aksine bu tam da diktatörlerin yaptığı şey, firavunluk. Masumane olsa bile, iyilik umarak, dost bulma gayretiyle… En azından kendimizi unutturur.

Gerçekten özgür olabilmek için yapılacak en önemli şey, muhataplarımızı özgür bırakmak olmalı. Ama özde, sözde değil. Herhangi bir şeyi yapmak veya yapmamak eşit görüldüğünde özgürlüğe yönelmişiz demektir. Kazanmak veya kazanmamak? Tabii ki, bu bizim iç dünyamız ile ilgilidir. Dışarıdan değerlendirmek mümkün değil.

Sunum sonunda isteyenler düşünceleriyle katkıda bulundular. Her bir cümle, söyleyenin açmazlarından işaretler taşımakta. Özlemler, arayışlar, buluşlar… Hiçbirisi ne inkar edilebilir ne de tek başına çözüm olarak görülebilir.

İtiraf ediyorum, bunu kendimden biliyorum. Dost olmalı, derim hep, dost aramamalı. Ama dost olamadım, dostlarıma bile, henüz.

Toplantıda konuşulanların tümünü dikkate aldığımızda ulaşabileceğimiz erdemli yaşam düzeyi. Veya topluluğun bilgeliği? Yalnız başımıza bunu gerçekleyebiliriz, demek çok büyük bir iddia olur. Zaten, söylemlerimizle tüm insanların duygularına tercüman olabilsek katkı yapan olmaz.

Veya sadece söylemekle yetinmediğimizde, kelimelerimizi gerçeklemeye çalıştığımızda. Problemleri bilmeyi değil çözebilmeyi hedeflediğimizde… Hayallerimize ulaşabilmek için başka şeylere de ihtiyacımız olduğunu keşfedebiliriz.