Sokakta üçüncü gün. Daha doğrusu altı gün sürecek olan üçüncü dönem. Araya yılbaşı girdi, seçim, kış mevsimi. Gerçekten bunlar birer mazeret olabilir mi? Yoksa girdiğim yoldan geri dönüş için bir sebeb midir aradığım? Göreceğiz.
Frankfurt’a yaklaşık 100 km uzaklıkta ikamet ediyorum. Yaptığım başvurunun ret edilmesi beni şaşırtmayacaktı. Bir nedeni bu olabilirdi mesela. Ama hiç zorluk çıkarmadılar. İzin belgem elimde. Karışık duygular yaşıyorum şimdi. Korku mu yoksa sevinç mi, bilmiyorum. Veya kendime inat. Bağnazlığımıza isyan. Barışı, sakinliği arayış. Hepimiz için, hep birlikte yaşamak üzere bir yol bulma ümidi…
Bu sefer çok farklı olacak, olmalı. Hem süre çok uzun hem de kalabalık bir mekan. Dünyanın merkezi denilebilecek bir şehir. Nüfus olarak değil tabii ki. Almanya’nın küçük bir şehrinde bile yüze yakın farklı dil konuşulduğu düşünüldüğünde Frankfurt’un önemi zihnimizde bir yere oturacaktır. „Altı gün içinde dünya ile kucaklaştım.“ desem yalan olmayacaktır yani.
Hem Frankfurt benim ikinci evim gibi. Sık sık gidip geldiğim bir yer. Dostlarım var. Gelirler. Geleceklerini söylediler. Hayrolsun.
Düşünüyorum. Onların ortak noktaları nelerdir? Bizi bir araya getirecek olan o şey nedir? Yok, bulamıyorum. Belki sadece arayış veya kaçış… Sonsuzluğu kucaklıyorum sanki. Daha yolun başında bile sayılmam oysa.
Sonsuzluk… Tüm zıtlıkların anlamını yitirdiği bir dünya. Bilmek ile bilmemek, fakirlik, zenginlik, güçlülük, zayıflık, günah, sevap, haklılık veya haksızlık…
Geçenlerde bir dostumla konuştuk biraz. Bunun mümkün olmadığını söyler. Bilmem. Bir bakış açısıdır. Tanımlamak, yanlışlamak zaman kaybı olur sadece. Sonsuzluğa açılmak ise murat, farklılıklara „Hayrolsun!“ deyip geçmeli. Onları hafife almak gibi bir niyetim yok. Ancak bildiğini veya bulduğunu sananlarla nasıl birlikte hareket edebileceğimi, iletişimde derinleşebileceğimi henüz bilemiyorum.
Bir dostuma yazdığım mesajı paylaşmak isterim sizlerle.
„Bana göre hayat öğrenmektir. Hz Geylani, öğrenmenin esas olduğunu söyler. Öğretmeye çalışmak fitne olabilir. İnsanların önceliklerine, tercihlerine saygı göstermeliyiz. Hata dahi olsa yaptığı, bildiği, kendisi sormadıkça söylemek, değiştirmeye çalışmak uygun değil. Bildiğini sanan kişi, kendi öğrenme yollarını kapatmış olur.
Düşünce dünyamda bilginin farklı bir anlamı var. Ansiklopediler ezberlenebilir. Ama böylece edindiğimiz bilgi ile savaşları önleyemeyiz.
Savaşları ben önleyebilir miyim? Bu soru önemli değil. Savaşın bir parçası olmamak yeter. Hatta bu konuda bir çözüm aramak bile. Tüm insanları sevmek bunun bir yolu belki de en etkin olanı. Bu sevgiyi arıyorum, istiyorum.
Sorularınıza cevap veremiyorsam, yeterince öğrenememişim demektir.
Cevaplarınız bana doğru yolu gösterebilir veya doğru yolda olduğuma delil olabilir.
Seninle tartışmak istemiyorum. Bu nedenle iletişim kazalarımız hakkındaki sorularınıza cevap vermeyeceğim.
Sadece soruyorum. Benimle bir öğrenme yolculuğuna çıkmak ister misiniz?
Öğrenelim. O kadar çok şey öğrenelim ki, hiçbir şey bilmediğimizi bilelim. Ancak o zaman Allah’ı tanıyabiliriz. Çünkü Allah bilinmezdir.“
Dostum kabul eder. Çıkacağız yolculuğa, öğrenmeye. Ama nasıl? Tekerlek icat edilmiş. Yeninden tekerlek yapmanın bir anlamı yokmuş. Sorular, sorular, sorular…
İnsanların birbiri ile savaşı son bulmadığı sürece o teker icat edilmiş sayılmaz veya tekrar ve tekrar icat edilmek zorunda. Sokakta kendim için bunu yapacağım. Nasıl olacak bilmiyorum ama umuyorum ki olacak.