Hiçbir insan anne babasını seçerek dünyaya gelmez. Anne Babasının iyi insan mı kötü insan mı olduğunu bilmeden o ailenin bir ferdi olur insan.
Bu bakış açısı tüm dünyada ve evrensel hukuk normlarında kişi açısından bu kadar nettir. Ancak, çocukların dünyaya geldikten sonra eğitimi, ahlaki gelişimi ve değer algılarının temeli aile de ve yakın temas içerisinde olduğu çevresinde atılır. Bu konu da yine bilinen ve üzerinde ittifak edilmiş bir konudur.
Size bahsetmek istediğim konu; Anne Babasının gölgesinde büyüyen çocuklar, kendilerini ebeveynlerinin kimliği, başarıları ya da davranışlarıyla tanımlamak zorunda bırakılmaları. Bu durum bireysel gelişim ve kimlik oluşumu üzerinde derin etkiler oluşturur.
Özellikle Ebeveynlerin güçlü kişilikleri ya da başarıları çocuklar üzerinde baskı oluştururken, çocuklar kendi özgün benliklerini inşa etmekte zorlanabilirler. Örneğin Anne Babasının tanınmış kişiler olması, etiketli meslek sahibi olmaları veya saygı duyulan bir stk mensubu olmaları, çocukların bu ortamda kendilerini keşfetmelerine, olanak vermeyebilir. Kendi kimliğini bulma konusunda güçlükler yaşamasına neden olabilir.
Toplumda saygın bir konuma sahip ebeveynler, çocuklarına bu beklentiyle yaklaşarak onların da aynı başarıyı göstermelerini isteyebilirler. Bu durumda çocuk, sürekli olarak kendini kanıtlama ve ebeveynlerine layık olma çabası içine girer.
Kendi yeteneklerine ve ilgi alanlarına odaklanmak yerine mutlu olmayacağı sırf ebeveynlerinin izlediği yolu takip etmek zorunda bırakılabilirler. Doktor bir anne babanın yolundan gitmek için çok istediği mimarlık yer değiştirebilir.
Aslında ebeveynler kendi etiketleri üzerinden çocuğunu etkiliyorsa bu sadece mesleki yönlendirme ile kalmaz aynı zamanda onu kontrol altına alma, manipüle etme şeklinde de kendini gösterebilir.
Yani ebeveynler aşırı koruyucu ya da müdahaleci tavrı sergilemiş de olurlar. Ebeveynlerin bu yaklaşım tarzları da, çocuğun özgüvenini zayıflatabilir ve gelecekte kendi hayatına yön verme konusunda tutarsızlığa ve kararsızlığa neden olabilir.
Çünkü, her bir çocuk kimlik ve kişilik kazanmaya başladığı dönemde bağımsız kararlar alabilen, ihtiyacı kadar ebeveynleri ile fikir alışverişinde bulunan, bireyselliklerini fark etmiş ve kendi kararlarının sorumluluğunu hissedebilen bir olgunluğa erişmesi gerekir.
Böylece her bir çocuk anne baba gölgesinde ve kontrolünde büyümek yerine kendi sınırlarını keşfeden, özgün yeteneklerini geliştiren birey olarak ayakta kalabilir. Anne babalar gölgesini, varlığını, desteğini hissettirmekle beraber, özgürlük ve sorumluluk arasındaki dengeyi de gözönünde bulundurmaları gerekir. Kısacası ilgi ve yeteneklerine göre desteklenen, yanında durulan ve saygı duyulan çocuklar hayatta çok daha fazla mutlu ve başarılı olurlar. Bir de bu konunun farklı bir yönü var.
Özellikle de günümüzde, sosyal medya üzerinden kişilerin çocukları ve eşleri arasındaki hayata bakış açılarının farklılığı noktasında eleştiriler, küçümsemeler, ayıplamalar sıkca karşımıza çıkmaktadır. Bana göre bunun temelinde toplumun, kişi ve kişileri bir kalıba koyma çabası, etiketleme gayreti ve ‘ bunun çocuğu veya eşi böyle davranmalı, böyle oturup kalkmalı’ gibi bir ön yargı ile insana bakmalarından kaynaklanıyor. Oysa ki, her bir birey özeldir. Kendi iradesi ve tercihi vardır ve dahi olabilir.
Buna saygı duymak yerine ya anne babası üzerinden yada etnik ve değer kimliği üzerinden eleştirilmekte insanlar. Bu tür eleştirileri yapan insanların en temel sorunu ise, değişim ve farklı tarz ve düşünceye kapalı olmaları. Herşeyi kendi kalıpları ve kendi bakışları açısından mantıklı görüp tek doğru buymuş gibi davranmaları.
Nasılki hiç bir çocuk kendi anne babasını seçemiyorsa belli bir yaştan sonra da hiçbir anne baba kendi çocuklarının hayata bakış açısını, ilgi ve isteklerini seçemeyebilir. Karşılıklı sevginin ve saygının bolca olduğu güzel yarınlara doğru…